Kudüs ve Türkler
Taha Akyol 01 Ocak 1970
İSLAM İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) İstanbul’da toplanması ve ortak bildiri yayınlaması, başarılı bir gelişmedir.
Bildiride Doğu Kudüs, Filistin devletinin başkenti ilan edildi. Artık hiçbir Arap ülkesi bunun aksine davranamaz.
Amerika ve İsrail, başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Arap ülkelerini kullanarak Ortadoğu’da bir “yandaş blok” oluşturuyordu. Artık Suud ve uyduları da Kudüs konusunda açıkça ters bir tavra giremez.
Fakat başarının bu kadarı yetersizdir, etkin bir diplomasiye ihtiyaç vardır.
Bildiride bir tür “yaptırım” olarak Güvenlik Konseyi’ne çağrı yapılıyor. Fakat İsrail’in hoşuna gitmeyecek bir karar tasarısını konseyde Amerika veto edecektir. Rusya’nın da ne yapacağı belli olmaz. Nitekim Moskova Kudüs konusunda “Türkiye ile görüşlerimiz örtüşmüyor” diye açıklama yaptı!
Bildiride konseyden daha önemli başka bir yoldan bahsediliyor: BM Genel Kurulu’na gitmek.
DİPLOMASİ İHTİYACI
BM Genel Kurulu’nun 3 Kasım 1950 tarihli 377 Sayılı Kararı’na göre,“milletlerarası barış ve güvenliğin sağlanmasında Güvenlik Konseyi başarısız olursa”, sorun Genel Kurul’a götürülebilir.
Genel Kurul ne yapabilir?
“Gerekirse, silahlı kuvvetlerin kullanılması da dahil, kolektif tedbirlerin alınması için uygun tavsiyeleri yapmak amacıyla” derhal toplanabilir, aynı yönde tavsiye kararı alabilir.
Öyle bir gelişmenin İsrail’i ciddi sorunlarla karşı karşıya getireceği açıktır, fakat BM Genel Kurulu’nda öyle bir kararı aldırmak için İslam ülkeleri birlikte hareket etseler bile sayıları yetmez.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinden destek almak gerekecektir.
İste “diplomasi” dediğim budur. İş dönüp dolaşıp “diplomasi”ye geliyor.
İİT’nin başarılı İstanbul zirvesinin ve sonuç bildirisinin gerçekleşmesini Türkiye başardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifli ve kararlı davranışı bu başarıyı getirdi.
Türkiye bunu yapmasaydı hangi Arap ülkesi yapabilirdi?
İslam ülkeleri bu bildiri ile çok önemli bir tavır ortaya koydu.
Bundan sonrası bilhassa Avrupa’da başarılı diplomasi yapılmasını gerektiriyor; bunu yapabilecek ülke, yine Türkiye’dir.
OSMANLI’DAN SONRA
Diplomasi dışı yollar, yani savaş kazanılamayacak bir yoldur.
İsrail İstihbarat Bakanı, tam bir Hitler diliyle “Lübnan’ı taş devrine çeviririz” diye konuşuyor.
İsrail savaşla doğdu, savaşla büyüdü; Doğu Kudüs’ü de 1967 savaşında işgal etmişti.
Ortadoğu’daki bugünkü tablonun teşekkülü yüzyıl öncesine kadar gider. Birinci Dünya Savaşı sürerken, 1916 yılındaki Sykes-Picot Anlaşması’yla Ortadoğu ve Güney Anadolu İngiltere ve Fransa arasında paylaşıldı. İngiltere’nin Filistin’e Yahudi nüfus yerleştirme politikası 1916’da uygulanmaya başlandı.
Savaş sürerken sanayileşmemiş Osmanlı’nın mağlup olacağı görülmüştü!
Birinci Dünya Savaşı sürerken Osmanlı Filistin-Sina cephesinde de mağlup olduğu için Aralık 1917’de General Allenby komutasındaki İngiliz ordusu Kudüs’e girdi...
2017’ye kadar geçen yüzsene içinde bilim ve teknolojide bir başarı kaydetmemiş olan Ortadoğu ülkeleri bugünkü duruma geldi.
Bilim ve teknolojide nispeten ileri ve birçok uluslararası Batılı kurumların da üyesi olan Türkiye diplomasi konusundaki potansiyeli en yüksek ülkedir.