« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Ara

2017

TÜRK FİKİR VE EĞİTİM HAYATINDA S. AHMET ARVASİ

Mustafa KUVANCI 01 Ocak 1970

Giriş:

Yazarlar ve şairler bir milletin hafızalarıdır. Bir şehrin, bir ülkenin, bir milletin yazarı, mensup olduğu coğrafyanın ve toplumun geleceğe kalan sesi, tapusu, mihenk taşıdır. Toplumlar yazar ve şairlerine sahip çıktıkları oranda kendilerini başka milletlere ve gelecek nesillere tanıtma fırsatı bulurlar.

Bir yazarın bir şehirde on üç yıl yaşaması, şehrin onu kabullenmesi ve ona sahip çıkması için önemli ve yeterli bir süredir. Arvasi Hoca, eğitimciliğinin yanı sıra fikir adamlığı özelliğiyle de Balıkesir’de sevilmiş, öğrencileri, dostları, sevenleri tarafından etrafı ve evi hiç boş bırakılmamış, bulunduğu her yer bir sohbet ortamı haline gelmiş ve bu sohbetlerdeki konuşmalarıyla etrafına ışık saçmış, genç beyinleri aydınlatmıştır.

“Hayatı boyunca tek başına bir okul, akademi ve bir ilim ocağı olarak, yazı ve sohbetleriyle gençlere irfan saçan”(1) S. Ahmet Arvasi, “yazılarını yayınladığı gazete ve dergilerle, bilhassa makaleleriyle gündemi tayin ederek, bir kısım gençliğin nabzını sürekli kontrol altında tutmuştur.”(2) O, “sadece meclisinde diz kırıp kendisini dinleyen sınırlı sayıda insana değil, kilometrelerce uzağındaki ve yıllarca sonrasındaki yüz binlere sesini duyurabilen bir hocadır”(3), “bir fikir hareketinin fikir üreten insanıdır”. (4)

S. Ahmet Arvasi’nin Hayatı

15 Şubat 1932 tarihinde Ağrı’nın Doğubayezid ilçesinde dünyaya gelen S. Ahmet Arvasi, ailece Van’ın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı Doğanyayla (Arvas) köyündendir. Ailesi, köyün adına izafeten “Arvasiler” olarak tanınmıştır. Soyadı kanunuyla bu köyün ismi soyadları olmuştur. Babası, Van Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Abdülhakim Efendi, annesi ev hanımı Cevahir Hanım’dır. (5)

Ailenin altı çocuğundan ikincisi olan S. Ahmet Arvasi, ilk tahsiline Van’da başlamış, babasının memuriyeti sebebiyle eğitimini Doğubayezıt, Karaköse, Erzurum, Erciş gibi değişik yerlerde tamamlamak durumunda kalmıştır. Öğretmen lisesini bitirdikten sonra 1952 yılında Konya’nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmenliğine başlamış, burada bir müddet görev yaptıktan sonra Ağrı’nın Molla Şemdin köyüne tayin edilmiştir. 1954 yılında askere giden ve askerliğini yedek subay olarak yapan Arvasi, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’ne kaydolmuş, 1958’de buradan mezun olmuştur. Sırasıyla Van Alparslan İlk Öğretmen Okulu, Savaştepe İlk Öğretmen Okulu, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü, Bursa Eğitim Enstitüsü, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde pedagoji dersleri öğretmenliği yapmış, 1979’da emekli olmuştur. (6)

“Bir eğitimci ve fikir adamı olarak Türk Milli Eğitimine uzun süre hizmet veren, arkasından çok sayıda eser bırakan ve hayatını ülkenin geleceğine yön verecek uzman kadroları yetiştirmeye adayan Arvasi, 31 Aralık 1988’de vefat etmiştir.” (7)

Eserleri

İlk kitabı, gençlik şiirlerini derlediği “Sır”ı 1955 yılında yayınlayan S. Ahmet Arvasi, bu kitaptan sonra düzyazıya geçmiştir. Arvasi’nin eserlerini şöyle sıralayabiliriz: İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri (1965), Kendini Arayan İnsan (1968), İnsan ve İnsan Ötesi (1970), Eğitim Sosyolojisi (1976), Türk – İslam Ülküsü (1979-1980), Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz (1982), İlm-i Hal (1982), Doğu Anadolu Gerçeği (1986), Şiirlerim (1989), Hasbihal (1990), Sohbetler (2009), Mamak Günleri (2009), Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler (2009)

Türk Fikir Hayatında S. Ahmet Arvasi

“Türk ilim ve fikir hayatına ‘Kendini Arayan İnsan’ adlı eseriyle katılan ve dikkatleri üzerine çeken Arvasi, kısa bir sürede fikri ağırlığını kabul ettirmiş, özellikle dönemin gençliği tarafından aranılan, güvenilen ve yol gösteren bir mütefekkir olarak kabul edilmiştir. Kendini Arayan İnsan’ı takip eden ‘İnsan ve İnsan Ötesi’ Arvasi’nin kabul edilmesinde adeta bir tasdik rolü oynamış ve kendi kuşağı içinde düşüncemizi gerçek temeline oturtmak meselesinde ciddi, tutarlı ve muhtevalı bir nefesin tanıtıcısı olmuştur.” (8)

“Arvasi, kitaplarında, makalelerinde, seminer ve sohbetlerinde hep yeniden kurulmaya çalışılan emperyalizmin boyunduruğundan çıkmaya çalışan Türk milletinin ve onun Müslüman evlatlarının yöntem ve yollarını işledi. İnsan nasıl olmalıdır, Müslüman nasıl davranmalıdır, Türk insanının sorunları nelerdir, bu sorunların kaynağı neresidir, kurtuluş için millet olarak ne yapılmalıdır onun anlatım ve öneri konularıydı.

İnsandaki iç zenginliğinin önemine dikkat çeken, cemiyet içinde varlığını muhafaza etmek isteyen herkesin öncelikle bir kul olma şuuruna varmasının gerekliliğini vurgulayan Arvasi Hoca, ömrünü hep mükemmeli oluşturmak ve olgunluğa ulaşmak için geçirdi. Eşref-i Mahluk, İnsan-ı Kamil davasıyla uğraştı ve bunu yakalayamayan hiçbir davanın nihai hedefe ulaşamayacağına dikkat çekti. (9)

Fertler ve toplumların koşturdukları maksat ve ülküleri kadar büyüdüğünü (10) ifade eden Arvasi, Kendini Arayan İnsan ile İnsan ve İnsan Ötesi adlı eserlerinde insanın “eşref-i mahlukat” olduğu gerçeğine dikkat çeker. Ardından gelen eserlerinde de bunalımda olan insanın kendi varlığının farkına varması ve kendine büyük ülküler edinmesiyle büyük silkinişlere gideceğini belirtir. Arvasi’ye göre Türk milletinin her şeyin üstünde tuttuğu maksatları vardır: Din ve devlet ile mülk ve millet için İla-yı Kelimetullah. (11)

O, bir dönem “hasıraltı edilmek istenen ‘maneviyatın’ müdafaasını can havliyle yapmış” (12) bir aydındır. “Türk milletinin İslam’ın yücelmesi için Allah tarafından görevlendirilmiş bir millet olduğuna ve bu görevi son zamanları hariç layıkıyla yaptığına inanıyordu. İslam’ın ve Müslümanların yaşadığı kötü hallerin Türk milletinin bir müddet bayrağı elinden bıraktığı için meydana geldiğini ve millet olarak dirilmenin ve kurtulmanın zamanının geldiğini söylüyordu. Bunun için de ilmi ve imanı esas alan bir eğitim metodunun şart olduğunu savunuyordu.” (13)

Milleti diriltecek ve kurtaracak en büyük güç olarak da gençliği görüyor ve ömrünü bu gençliği yetiştirmeye adarken şöyle diyordu: “Türk–İslam kültürüne, Türk – İslam medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman ve aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyeti ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.” (14)

Arvasi Hoca, “1960’larda ilk defa açıktan ve yüksek sesle Türkiye radyolarından “Türk –İslam Sentezi” şeklinde Ahmet Er tarafından açıklanan milli ve İslami düşünce yapımızla ilgili olarak “sentez” kelimesinin kullanılmasını doğru bulmamış, bunun yerine Türk İslam Ülküsü ifadesini uygun görmüş ve bu deyimi ilk kez o kullanmıştır.” (15)

S. Ahmet Arvasi idealini şöyle açıklar: “Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığı, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında, şanlı Peygamberimizin ‘Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.’ ve ‘Vatan sevgisi imandandır.’ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. İnanıyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim?” (16)

Arvasi, sahip olduğu Türk milliyetçiliği şuurunu da şöyle ifade eder: “Milliyetçilik, bir milletin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık şuuru ile milletini bir bütün halinde mutlu kılma arzusudur.” (17) “Türk milliyetçiliği, İslam’ın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen ve Türk’ün mutluluğunu burada arayan bir harekettir.” (18) “Türk milliyetçiliği sadece bir aydın ve zümre hareketi değildir. Bütün nesil, dilim ve tabakaları ile Türk milletini kucaklayan bir fikir ve harekettir. Onun programı çağdaş Türk İslam Ülküsünü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bütün yönleri ile gerçekleştirmektir. Büyük ve güçlü Türk devletini gerçekleştirme iradesini daima ayakta tutmaktır.” (19)

“Türk-İslam Ülküsü, yabancılaşmadan çağdaşlaşmayı esas alan, milli ve dinamik bir harekettir. Biz hem Türk, hem Müslüman, hem de medeniyiz. Büyük Türkiye’yi ancak bu imana, bu aşka ve bu aksiyona inanan kadrolar kuracaktır.” (20) “Kesin olarak iman etmişimdir ki Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse İslam dünyası da güçlüdür. Aksine bir durum varsa bütün Türk dünyasıyla birlikte İslam dünyası da sömürülmektedir. Onun için diyorum ki Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslam’a da ihanet etmektedirler.” (21)

Milliyetçiliği “bir milletin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık şuuru içinde, kendini güçlü ve mutlu kılma iradesi ile insanlık âleminde kendine şerefli bir mevki edinme davası” (22) olarak kabul eden Arvasi, bu davayı omuzlayacak ve halkı bilinçlendirecek aydın, mütefekkir, sanatkâr ve inanmış kadroların gerekliliğini vurgular ve bu kadrolardan mahrum bir hareketin güçlü bir halk tabanına sahip olsa bile başarılı olamayacağını savunur. Bu kadroya da şöyle seslenir: “Her şeyden ve herkesten önce, bizzat siz davanızı en iyi şekilde öğreniniz. Bu konudaki kültürünüzü derinleştiriniz. Büyük bir iman ve aşk halinde benimsediğiniz davanızı bilfiil yaşayarak etrafınıza canlı örnek olunuz. Davanızı önce kendinizde ve ailenizde gerçekleştiriniz. Daha sonra gününüzün en ileri ve modern teknik ve vasıtalarıyla yakından uzağa doğru, fikriyatınızı net ve öz bir şekilde yayınız. Asla illegal yollara başvurmayınız, kanunlar içinde kalınız. Açık, samimi ve dürüst olunuz; çevrenize ümit ve dinamizm aşılayınız. ‘Kınayanların kınamasına aldırmadan’ yolunuza devam ediniz. Göreceksiniz, zafer sizindir.” (23)

Arvasi Hoca, makale, sohbet ve kitaplarında daha çok Türk ve İslam âleminin meselelerini gündeme getirmiş, kültür ve medeniyetimizi ısrarla savunmuş, İslam âleminin yeni bir uyanışın işaretlerini verdiği dönemde Türk milletine ve onun aziz gençliğine tarihi misyonunu hatırlatmaya çalışmış, her türlü emperyalizme karşı çıkmıştır. (24) Kendini asla bir nasihat makamı olarak görmemiş ve sadece vicdanının çığlıklarını yazmış, söylemiştir. (25) O, “fikir eserlerindeki açık, samimi, istikrarlı, kararlı ve isabetli tahlil ve görüşleriyle fikir dünyamızda parlayan nadir güneşlerden biridir.” (26)

Türk Eğitim Hayatında S. Ahmet Arvasi

“S. Ahmet Arvasi, ülkemizde Cumhuriyet devrinde yetişen önemli bir eğitimcidir. Çok yönlü kişiliği olan, arkasında çok sayıda eser bırakan ve binlerce öğretmen yetiştiren Arvasî, Türk milli eğitimine uzun süre hizmet etmiştir. Bu uzun hizmet süresi içerisinde eğitim sistemimizin içinde bulunduğu problemleri bizzat yaşayarak görmüş ve bu problemlerin çözümüne yönelik olarak öneriler getirmiştir.

Arvasi’nin görev yaptığı yıllarda kaleme aldığı ‘Eğitim Sosyolojisi’ adlı kitabı, başlı başına eğitim konularını içermesi ve eğitime dair görüşlerini ortaya koyması açısından son derece önem arz etmektedir. Arvasi bu eserindeki düşünceleriyle bir eğitim sosyoloğu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arvasi eğitimde milli tecrübe üzerinde ısrarla durmaktadır. Ona göre, eğitimin en önemli işlevi, milli unsurları yeni yetişen nesle aktarmak ve bu unsurları devamlı bir şekilde canlı tutabilmektir. Okullar ve üniversitelerin en büyük görevi bu olmalıdır. Bu yüzden o, milli tecrübeyi uygulama alanına taşıyacak uzman kadroların yetişmesine özel bir önem vermiştir. Yaşamı boyunca kendisinin en büyük amacı, bu uzman kadroların yetiştirilmesi olmuştur. (27)

S. Ahmet Arvasi’nin 1952 yılında başlayan öğretmenlik hayatı 1979’da emekliye ayrılmasıyla resmi olarak son bulmuş, ancak o, fiili olarak öğretmenliğe devam etmiştir. 27 yıllık öğretmenlik hayatı boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiş, milli şuurla dolu nice öğretmen yetiştirerek onları yurdun dört bir yanına göndermiştir.

Onun öğrencisi olan herkes ondan etkilenmiştir. Her dersi yeni ufuklar açan bir derstir. Sadece konuşmasıyla değil, çok güzel jestler ve mimiklerle de öğrencilerini etkilerdi. Derslerini adeta bir aktör gibi anlatırdı. Gözlerindeki derin ifade, çok okuyan, düşünen rahatsız insan gözleri, insana sonsuzluk ve derinlik hissini verirdi, karşısındakini adeta hipnotize ederdi. (28) Sadece öğrencilerine değil, arkadaşlarına ve muhitine de öğreten (29) biriydi. Okullarda işgaller ve boykotların gündemden inmediği günlerde bile bir bilim adamı anlayışıyla taviz vermeden derslerini işliyordu. Doğu ve Batı’nın bütün psikolog, sosyolog ve filozoflarının fikirlerini çok iyi bildiğinden onunla tartışma cesaretini gösterenler sürekli kaybediyordu. Ders dışı zamanlarda genç idareci ve öğretmenlerin sıkıntılarına ortak olur, müşküllerini çözmelerine yardım ederdi. O sadece öğrencilerin değil, idareci ve öğretmenlerin de hocasıydı. (30)

Arvasi, eğitim camiasını çok iyi tanıdığı için eğitimde en önemli unsur olan öğretmeni de iyi tahlil etmiştir. Onun şu sözleri yukarıdaki ifadeleri de doğrular niteliktedir: “Öğretmenlerin de kişilikleri vardır, kişilik farkları vardır, özel hayatı ve dünya görüşü vardır. Öğretmenin ruh sağlığı, sosyo-ekonomik şartları, aile hayatındaki huzur veya huzursuzlukları önemlidir. Problemli öğrenci gibi problemli öğretmen de bulunabilir. İyi bir meslektaş olarak, başarılı bir yönetici olarak problemli arkadaşlarımızın huzur ve başarısını sağlamak zorundayız. Onun uyum ve başarısına yardımcı olmak, bir bakıma kendi huzur ve başarımıza yardım etmek demek olacaktır.” (31)

S. Ahmet Arvasi, öğretmenlerle ilgili olarak, milli bilince sahip olmaları, en kabiliyetli ve başarılı fertler arasından seçilmeleri, iyi bir eğitime tabi tutulmaları, sosyal itibarlarının yükseltilmesi, öğretmen yetiştiren kurumların yeniden teşkilatlandırılması gibi önemli görüşler ortaya koyar. O, Bunların gerçekleştirilmesini, hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz en hayati meseleler olarak görür. Öğretmen yetiştirmeyle ilgili temel ilkeleri bu şekilde belirleyen Arvasi, bütün bunların gerçekleşmesi yönünde millet olarak şöyle bir fedakârlıkta bulunmamız gerektiğinden söz etmektedir: (32)

“Türk milli eğitiminde bir ‘inkılap’ gerçekleştirecek öğretmen kadrosuna sahip olmak için milletçe büyük fedakârlıklara katlanmamız gerekecektir. Çünkü, gerçek bir öğretmen ‘ucuz’ ve ‘kısa’ yoldan yetişmez ve ‘asgari’ ücrete benzer bir ücretle çalıştırılamaz. Ülkenin en zeki, en güçlü ve en çalışkan çocuklarını öğretmen olmaya özendirecek politikalar geliştirmedikçe, bu meslek, hiçbir sahada dikiş tutturamamışlara kalır ve hiç olmazsa öğretmen olsun zihniyeti ile hareket edenler sahayı doldurur. Oysa bize göre öğretmen yetiştirme işi, doktor yetiştirme işinden daha az önemli değildir.

Öğretmen yetiştirme işini en az doktor yetiştirme işi kadar ciddiye almak ve gerekli fedakârlıklara katlanmak mecburiyeti vardır. Öyle ki ülkemizin en kudretli çocukları bu sahaya gerekli ilgiyi gösterebilsin.” (33)

Arvasi, okulların yeniden yapılandırılmasını ve okullarda ezbercilik eğitiminden uzaklaşılarak “bilgi üreten” okul sistemine geçilmesini savunur: “Okullarımız büyük bir zihniyet inkılabına muhtaçtır. Yani ‘bilgi ezberlemenin’ yerini ‘bilgi üretme’ almalı; ‘zihni süpekülasyonların’ yerini ‘ilmi metotları hakkı ile ilmek ve kullanmak’ tutmalı, öğrenciler fert ve grup çalışmaları ile birer araştırmacı haline getirilmelidir. Bunlar hep birbirine bağlı şeylerdir ve üstelik bunlar tam manasıyla gerçekleştirilmedikçe de çağdaş okula ulaşmak mümkün değildir. Ancak, kesin olarak bilmek gerekir ki bu konuda başarılı olmanın temel unsuru da ‘iyi yetişmiş öğretmen’dir. Muhtaç olduğunuz sayı ve kalitede öğretmeniniz yoksa hiçbir şey yapamazsınız.” (34)

Eğitimin asla ihmal edilmeyecek karakterinin milliliği olduğunu ifade eden Arvasi, eğitimin en tehlikelisinin de milli bünyeyi ve milli kültürü tahrip eden olduğunu belirtir ve şöyle devam eder: “Türk milli eğitimcisi eğitim etkinliklerini sürdürürken en büyük desteği milli kültür kurumlarında ve değerlerinde aramalıdır. Esasen günümüzde milletlerin savaşı, bir bakıma kültürlerin savaşı niteliğinde olduğu için her millet kendini demetleyen ve dağılmaktan koruyan bağlara sarılmak ve onları korumak zorundadır. Türk öğretmeni, Türk’ün dilini, töresini, inançlarını, bütün kültür unsurlarını örselemeden geliştirmeye ve onları birer evrensel değer durumuna getirmeye kendini mecbur hissetmelidir. Türk milli eğitimin düzenlerken herhangi bir milletin gözü kapalı taklitçisi olmamak gerekir. Kendi tarihi tecrübesinden yararlanmayan bir millet diğer milletlerin taklitçisi olmak zorundadır. Bu yüzden, milli eğitimin amaçlarını tayinde, müfredatların hazırlanmasında, eğitimin teşkilatlanmasında tarihimiz, coğrafyamız, milli kültürümüz, maddi ve manevi zenginliklerimiz temele alınmalıdır. Milli eğitim bu demektir.” (35)

Bize topyekun vatanımızı sevdirecek ve bizi onun dertleriyle dertlendirecek, derslerini bir “vatan coğrafyası” aşkı etrafında yoğuracak eğitim kadrosuna su ve ekmek kadar muhtaç olduğumuzu (36) vurgulayan Arvasi, Doğu Anadolu soylu bir ailenin mütefekkir evladıdır. (37) Kendi ifadesiyle “Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğup büyüdüğü bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere ve kahpe terkiplere karşı kayıtsız kalmamış” (38) ömrü boyunca mücadele etmiştir. Özellikle bu bölgedeki çocuklarımızın ortak değerlere ve ideallere muhtaç olduğunu belirterek ortak heyecanların ferdî ruhu kendi bünyesi içine alarak bencillikten kurtardığını ve ferdi toplumla kaynaştırarak mutlu kıldığını söyler. ( 39) Yine bu işi yapacak olan kişinin de öğretmen olduğunu vurgulayarak şöyle der:

“Milli bir idealden ve ortak normlardan yoksun kalan gruplar kolay dağılırlar. Eğitim bu bütünleşmeyi sağlamak zorundadır. Anayasamızın önsözünde belirtildiği üzere Türk çocuklarını ‘tasada ve kıvançta birleştirmek’ onları ortak bir milli şuur ve ruh etrafında toplamak görevimizdir. Tarihimizi dolduran ve bize ortak kıvanç veren zaferlerimizi ders programlarımıza almamız, çeşitli yayın araçları ile tüm millete sunmamız faydalı olur. Millî, dinî törenlerin ortak heyecanlarımızı ve milli bağlarımızı güçlendirmede önemli yeri vardır. Bizde acı, tatlı ortak heyecanlar uyandırmaya ve ortak etkinliklere götürecek yıldönümlerini törenlerle, yayınlarla kamuoyunda yenilemeye özellikle önem vermeliyiz. Öğretmen, bu gibi yıldönümlerine ve törenlere milli ruh ve şuuru besleyici fırsatlar gözü ile bakmalıdır. Yine öğretmen, milleti karamsarlığa, ümitsizliğe sevk edici, milli bağları çözücü, ortak milli ruh ve şuuru yıkıcı, ortak milli değerlerimizi tahrip etmeye yönelici propagandalar karşısında uyanık bulunmalıdır. Millet düşmanları, ortak milli bağları ve idealleri çökerterek toplumları birbirine düşman fert yığınları durumuna getirmek isterler. (40)

S. Ahmet Arvasi’nin eğitim hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:

Arvasi’ye göre eğitimde her şeyi devletten beklemek hayalciliktir. Eğitim faaliyetleri millet devlet işbirliğiyle gerçekleştirilmelidir. O, bunun gerçekleşmesine yönelik olarak özel kuruluşların, vakıfların, derneklerin ve mahalli idarelerin bir bütün halinde eğitim çalışmalarında aktif bir şekilde yerini almasını istemekte, bunun gerçekleşmesi için de devletin milletine güvenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Eğitimde devletin ağırlığının azalmasını isteyen Arvasi, eğitim faaliyetlerinde özelleştirmeyi savunan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. (41)

Arvasi’ye göre okul milletin yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Okulun dört tarafı örtülü, sadece öğretmen ve öğrencilerin girip çıkabildiği, toplumun ve hayatın gürültüsünden uzak, kapalı bir kurum olarak düşünülmemesini ister. Ona göre okul hayatın içinde, hayat için ve hayatla beraber teşkilanlanmalı ve faaliyet göstermelidir. Okul, çevresinden etkilenmek ve çevresini etkilemek gibi iki önemli görevi birlikte yapmak durumundadır. (42)

Arvasi, eğitim ve öğretimde öğretmeni önemli bir unsur olarak görmektedir. Ona göre bir ülkenin eğitimin başarısı, öğretmeninin başarılı olmasına bağlıdır. Kurulmasını istediği Milli Eğitim Akademisinin başarılı ve nitelikli öğretmenler yetiştirilmesine ve bu yönde uzun süreli bir planlamaya gidilmesine olumlu katkılar sağlayacağı düşüncesindedir. (43)

Arvasi, paralı yükseköğretime taraftardır. Ona göre bu sayede ekonomik açıdan durumu uygun olanlar devletin eğitim yükünün hafiflemesine katkı sağlamış olacaklardır. Ancak o, paralı eğitimi savunurken fakir öğrencileri de düşünmekte, onlardan para alınmamasını ve maddi imkanlarla onların desteklenmesini istemektedir. (44)

Arvasi, kız çocuklarının okutulmasına büyük önem vermektedir. Ona göre cinsiyet farklılıklarının eğitim ve öğretimde etkisini azaltmak için gerekli tedbirler alınmalı, özellikle kızların okuması konusunda görülen olumsuz tavırların ortadan kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını istemektedir. (45)

Arvasi, eğitimin bireyselliği ihmal etmemesi gerektiğini belirtir ve bireysel farklara, yetenek, ihtiyaç ve ilgilere cevap verecek bir eğitimin gerekliliğini savunur. (46)

Arvasi, yüksek tahsil politikasında ve özellikle meslek eğitimine büyük önem verir. Meslek yüksekokullarının daha aktif hale getirilmesini, bu okulların gece eğitim yapmasını ve bu okulların öğrencilerinin gündüzleri üretim sahasında değerlendirilmesine ve bu şekilde ekonomiye katkı sağlanmasını savunur. Diğer üniversitelerin de meslek elemanı hazırlamaktan çok akademik çalışmalara ağırlık vermesini ister. (47)

Arvasi, engelli çocukların eğitiminin ihmal edilmemesini istemekte, bir milletin medeniyet seviyesinin zihince ve bedence geri çocuklarını kurtarmasıyla ölçülebileceğini ifade etmekte ve bu çocuklara özel okullar açarak onları eğitip üretken insanlar haline getirmek zorunluluğunu vurgular. (48)

Sonuç

Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli bir eğitimci ve mütefekkir olan S. Ahmet Arvasi, normal okul hayatı içinde kendini kendi imkânlarıyla yetiştirmiş birisidir. Onu büyük yapan da budur. O, İslam kaynaklarını çok iyi tetkik ederek öğrendiklerini hayatında uygulama amacı gütmüştür. Eserlerinde İslam kültürü ile Batı kültürünün mukayesesini yapmış ve devrinin en büyük hastalığı olan İslam’ı küçük ve hor görmenin yanlışlığı üzerinde durmuştur. (49)

O, kendi milletinin ve bütün Müslümanların derdini dert edinen, acılarını duyan, milletine kaostan kurtuluş yolunu göstermek için çırpınan, ülküsüne her şeyi ile bağlı bir dava adamıdır. (50) 56 yıllık ömrünü hayalindeki “kendini Allah ve Resulü’nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını, makam ve mevkisini; din ve devleti, mülk ve milleti için fedaya hazır, şanlı ve mukaddes ay yıldızlı al bayrağın altında dövüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsünde fani olmuş” (51) gençleri yetiştirmeye adayan “egosunu yenmiş bir idealist”tir. (52)

Türk milli eğitim camiasında önemli bir yere sahip olan ve binlerce öğretmenin yetişmesinde büyük emeği olan Arvasi, eğitime ilişkin özgün ve yönlendirici fikirler ortaya koymuştur. O, bu yöndeki düşünceleriyle eğitimcilerimiz tarafından devamlı bir şekilde örnek alınacak ve görüşleri her zaman uygulama alanı bulacaktır. (53)










TÜRK FİKİR VE EĞİTİM HAYATINDA S. AHMET ARVASİ / Mustafa KUVANCI

Giriş:

Yazarlar ve şairler bir milletin hafızalarıdır. Bir şehrin, bir ülkenin, bir milletin yazarı, mensup olduğu coğrafyanın ve toplumun geleceğe kalan sesi, tapusu, mihenk taşıdır. Toplumlar yazar ve şairlerine sahip çıktıkları oranda kendilerini başka milletlere ve gelecek nesillere tanıtma fırsatı bulurlar.

Bir yazarın bir şehirde on üç yıl yaşaması, şehrin onu kabullenmesi ve ona sahip çıkması için önemli ve yeterli bir süredir. Arvasi Hoca, eğitimciliğinin yanı sıra fikir adamlığı özelliğiyle de Balıkesir’de sevilmiş, öğrencileri, dostları, sevenleri tarafından etrafı ve evi hiç boş bırakılmamış, bulunduğu her yer bir sohbet ortamı haline gelmiş ve bu sohbetlerdeki konuşmalarıyla etrafına ışık saçmış, genç beyinleri aydınlatmıştır.

“Hayatı boyunca tek başına bir okul, akademi ve bir ilim ocağı olarak, yazı ve sohbetleriyle gençlere irfan saçan”(1) S. Ahmet Arvasi, “yazılarını yayınladığı gazete ve dergilerle, bilhassa makaleleriyle gündemi tayin ederek, bir kısım gençliğin nabzını sürekli kontrol altında tutmuştur.”(2) O, “sadece meclisinde diz kırıp kendisini dinleyen sınırlı sayıda insana değil, kilometrelerce uzağındaki ve yıllarca sonrasındaki yüz binlere sesini duyurabilen bir hocadır”(3), “bir fikir hareketinin fikir üreten insanıdır”. (4)

S. Ahmet Arvasi’nin Hayatı

15 Şubat 1932 tarihinde Ağrı’nın Doğubayezid ilçesinde dünyaya gelen S. Ahmet Arvasi, ailece Van’ın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı Doğanyayla (Arvas) köyündendir. Ailesi, köyün adına izafeten “Arvasiler” olarak tanınmıştır. Soyadı kanunuyla bu köyün ismi soyadları olmuştur. Babası, Van Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Abdülhakim Efendi, annesi ev hanımı Cevahir Hanım’dır. (5)

Ailenin altı çocuğundan ikincisi olan S. Ahmet Arvasi, ilk tahsiline Van’da başlamış, babasının memuriyeti sebebiyle eğitimini Doğubayezıt, Karaköse, Erzurum, Erciş gibi değişik yerlerde tamamlamak durumunda kalmıştır. Öğretmen lisesini bitirdikten sonra 1952 yılında Konya’nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmenliğine başlamış, burada bir müddet görev yaptıktan sonra Ağrı’nın Molla Şemdin köyüne tayin edilmiştir. 1954 yılında askere giden ve askerliğini yedek subay olarak yapan Arvasi, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’ne kaydolmuş, 1958’de buradan mezun olmuştur. Sırasıyla Van Alparslan İlk Öğretmen Okulu, Savaştepe İlk Öğretmen Okulu, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü, Bursa Eğitim Enstitüsü, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde pedagoji dersleri öğretmenliği yapmış, 1979’da emekli olmuştur. (6)

“Bir eğitimci ve fikir adamı olarak Türk Milli Eğitimine uzun süre hizmet veren, arkasından çok sayıda eser bırakan ve hayatını ülkenin geleceğine yön verecek uzman kadroları yetiştirmeye adayan Arvasi, 31 Aralık 1988’de vefat etmiştir.” (7)

Eserleri

İlk kitabı, gençlik şiirlerini derlediği “Sır”ı 1955 yılında yayınlayan S. Ahmet Arvasi, bu kitaptan sonra düzyazıya geçmiştir. Arvasi’nin eserlerini şöyle sıralayabiliriz: İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri (1965), Kendini Arayan İnsan (1968), İnsan ve İnsan Ötesi (1970), Eğitim Sosyolojisi (1976), Türk – İslam Ülküsü (1979-1980), Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz (1982), İlm-i Hal (1982), Doğu Anadolu Gerçeği (1986), Şiirlerim (1989), Hasbihal (1990), Sohbetler (2009), Mamak Günleri (2009), Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler (2009)

Türk Fikir Hayatında S. Ahmet Arvasi

“Türk ilim ve fikir hayatına ‘Kendini Arayan İnsan’ adlı eseriyle katılan ve dikkatleri üzerine çeken Arvasi, kısa bir sürede fikri ağırlığını kabul ettirmiş, özellikle dönemin gençliği tarafından aranılan, güvenilen ve yol gösteren bir mütefekkir olarak kabul edilmiştir. Kendini Arayan İnsan’ı takip eden ‘İnsan ve İnsan Ötesi’ Arvasi’nin kabul edilmesinde adeta bir tasdik rolü oynamış ve kendi kuşağı içinde düşüncemizi gerçek temeline oturtmak meselesinde ciddi, tutarlı ve muhtevalı bir nefesin tanıtıcısı olmuştur.” (8)

“Arvasi, kitaplarında, makalelerinde, seminer ve sohbetlerinde hep yeniden kurulmaya çalışılan emperyalizmin boyunduruğundan çıkmaya çalışan Türk milletinin ve onun Müslüman evlatlarının yöntem ve yollarını işledi. İnsan nasıl olmalıdır, Müslüman nasıl davranmalıdır, Türk insanının sorunları nelerdir, bu sorunların kaynağı neresidir, kurtuluş için millet olarak ne yapılmalıdır onun anlatım ve öneri konularıydı.

İnsandaki iç zenginliğinin önemine dikkat çeken, cemiyet içinde varlığını muhafaza etmek isteyen herkesin öncelikle bir kul olma şuuruna varmasının gerekliliğini vurgulayan Arvasi Hoca, ömrünü hep mükemmeli oluşturmak ve olgunluğa ulaşmak için geçirdi. Eşref-i Mahluk, İnsan-ı Kamil davasıyla uğraştı ve bunu yakalayamayan hiçbir davanın nihai hedefe ulaşamayacağına dikkat çekti. (9)

Fertler ve toplumların koşturdukları maksat ve ülküleri kadar büyüdüğünü (10) ifade eden Arvasi, Kendini Arayan İnsan ile İnsan ve İnsan Ötesi adlı eserlerinde insanın “eşref-i mahlukat” olduğu gerçeğine dikkat çeker. Ardından gelen eserlerinde de bunalımda olan insanın kendi varlığının farkına varması ve kendine büyük ülküler edinmesiyle büyük silkinişlere gideceğini belirtir. Arvasi’ye göre Türk milletinin her şeyin üstünde tuttuğu maksatları vardır: Din ve devlet ile mülk ve millet için İla-yı Kelimetullah. (11)

O, bir dönem “hasıraltı edilmek istenen ‘maneviyatın’ müdafaasını can havliyle yapmış” (12) bir aydındır. “Türk milletinin İslam’ın yücelmesi için Allah tarafından görevlendirilmiş bir millet olduğuna ve bu görevi son zamanları hariç layıkıyla yaptığına inanıyordu. İslam’ın ve Müslümanların yaşadığı kötü hallerin Türk milletinin bir müddet bayrağı elinden bıraktığı için meydana geldiğini ve millet olarak dirilmenin ve kurtulmanın zamanının geldiğini söylüyordu. Bunun için de ilmi ve imanı esas alan bir eğitim metodunun şart olduğunu savunuyordu.” (13)

Milleti diriltecek ve kurtaracak en büyük güç olarak da gençliği görüyor ve ömrünü bu gençliği yetiştirmeye adarken şöyle diyordu: “Türk–İslam kültürüne, Türk – İslam medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman ve aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyeti ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.” (14)

Arvasi Hoca, “1960’larda ilk defa açıktan ve yüksek sesle Türkiye radyolarından “Türk –İslam Sentezi” şeklinde Ahmet Er tarafından açıklanan milli ve İslami düşünce yapımızla ilgili olarak “sentez” kelimesinin kullanılmasını doğru bulmamış, bunun yerine Türk İslam Ülküsü ifadesini uygun görmüş ve bu deyimi ilk kez o kullanmıştır.” (15)

S. Ahmet Arvasi idealini şöyle açıklar: “Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığı, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında, şanlı Peygamberimizin ‘Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.’ ve ‘Vatan sevgisi imandandır.’ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. İnanıyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim?” (16)

Arvasi, sahip olduğu Türk milliyetçiliği şuurunu da şöyle ifade eder: “Milliyetçilik, bir milletin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık şuuru ile milletini bir bütün halinde mutlu kılma arzusudur.” (17) “Türk milliyetçiliği, İslam’ın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen ve Türk’ün mutluluğunu burada arayan bir harekettir.” (18) “Türk milliyetçiliği sadece bir aydın ve zümre hareketi değildir. Bütün nesil, dilim ve tabakaları ile Türk milletini kucaklayan bir fikir ve harekettir. Onun programı çağdaş Türk İslam Ülküsünü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bütün yönleri ile gerçekleştirmektir. Büyük ve güçlü Türk devletini gerçekleştirme iradesini daima ayakta tutmaktır.” (19)

“Türk-İslam Ülküsü, yabancılaşmadan çağdaşlaşmayı esas alan, milli ve dinamik bir harekettir. Biz hem Türk, hem Müslüman, hem de medeniyiz. Büyük Türkiye’yi ancak bu imana, bu aşka ve bu aksiyona inanan kadrolar kuracaktır.” (20) “Kesin olarak iman etmişimdir ki Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse İslam dünyası da güçlüdür. Aksine bir durum varsa bütün Türk dünyasıyla birlikte İslam dünyası da sömürülmektedir. Onun için diyorum ki Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslam’a da ihanet etmektedirler.” (21)

Milliyetçiliği “bir milletin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık şuuru içinde, kendini güçlü ve mutlu kılma iradesi ile insanlık âleminde kendine şerefli bir mevki edinme davası” (22) olarak kabul eden Arvasi, bu davayı omuzlayacak ve halkı bilinçlendirecek aydın, mütefekkir, sanatkâr ve inanmış kadroların gerekliliğini vurgular ve bu kadrolardan mahrum bir hareketin güçlü bir halk tabanına sahip olsa bile başarılı olamayacağını savunur. Bu kadroya da şöyle seslenir: “Her şeyden ve herkesten önce, bizzat siz davanızı en iyi şekilde öğreniniz. Bu konudaki kültürünüzü derinleştiriniz. Büyük bir iman ve aşk halinde benimsediğiniz davanızı bilfiil yaşayarak etrafınıza canlı örnek olunuz. Davanızı önce kendinizde ve ailenizde gerçekleştiriniz. Daha sonra gününüzün en ileri ve modern teknik ve vasıtalarıyla yakından uzağa doğru, fikriyatınızı net ve öz bir şekilde yayınız. Asla illegal yollara başvurmayınız, kanunlar içinde kalınız. Açık, samimi ve dürüst olunuz; çevrenize ümit ve dinamizm aşılayınız. ‘Kınayanların kınamasına aldırmadan’ yolunuza devam ediniz. Göreceksiniz, zafer sizindir.” (23)

Arvasi Hoca, makale, sohbet ve kitaplarında daha çok Türk ve İslam âleminin meselelerini gündeme getirmiş, kültür ve medeniyetimizi ısrarla savunmuş, İslam âleminin yeni bir uyanışın işaretlerini verdiği dönemde Türk milletine ve onun aziz gençliğine tarihi misyonunu hatırlatmaya çalışmış, her türlü emperyalizme karşı çıkmıştır. (24) Kendini asla bir nasihat makamı olarak görmemiş ve sadece vicdanının çığlıklarını yazmış, söylemiştir. (25) O, “fikir eserlerindeki açık, samimi, istikrarlı, kararlı ve isabetli tahlil ve görüşleriyle fikir dünyamızda parlayan nadir güneşlerden biridir.” (26)

Türk Eğitim Hayatında S. Ahmet Arvasi

“S. Ahmet Arvasi, ülkemizde Cumhuriyet devrinde yetişen önemli bir eğitimcidir. Çok yönlü kişiliği olan, arkasında çok sayıda eser bırakan ve binlerce öğretmen yetiştiren Arvasî, Türk milli eğitimine uzun süre hizmet etmiştir. Bu uzun hizmet süresi içerisinde eğitim sistemimizin içinde bulunduğu problemleri bizzat yaşayarak görmüş ve bu problemlerin çözümüne yönelik olarak öneriler getirmiştir.

Arvasi’nin görev yaptığı yıllarda kaleme aldığı ‘Eğitim Sosyolojisi’ adlı kitabı, başlı başına eğitim konularını içermesi ve eğitime dair görüşlerini ortaya koyması açısından son derece önem arz etmektedir. Arvasi bu eserindeki düşünceleriyle bir eğitim sosyoloğu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arvasi eğitimde milli tecrübe üzerinde ısrarla durmaktadır. Ona göre, eğitimin en önemli işlevi, milli unsurları yeni yetişen nesle aktarmak ve bu unsurları devamlı bir şekilde canlı tutabilmektir. Okullar ve üniversitelerin en büyük görevi bu olmalıdır. Bu yüzden o, milli tecrübeyi uygulama alanına taşıyacak uzman kadroların yetişmesine özel bir önem vermiştir. Yaşamı boyunca kendisinin en büyük amacı, bu uzman kadroların yetiştirilmesi olmuştur. (27)

S. Ahmet Arvasi’nin 1952 yılında başlayan öğretmenlik hayatı 1979’da emekliye ayrılmasıyla resmi olarak son bulmuş, ancak o, fiili olarak öğretmenliğe devam etmiştir. 27 yıllık öğretmenlik hayatı boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiş, milli şuurla dolu nice öğretmen yetiştirerek onları yurdun dört bir yanına göndermiştir.

Onun öğrencisi olan herkes ondan etkilenmiştir. Her dersi yeni ufuklar açan bir derstir. Sadece konuşmasıyla değil, çok güzel jestler ve mimiklerle de öğrencilerini etkilerdi. Derslerini adeta bir aktör gibi anlatırdı. Gözlerindeki derin ifade, çok okuyan, düşünen rahatsız insan gözleri, insana sonsuzluk ve derinlik hissini verirdi, karşısındakini adeta hipnotize ederdi. (28) Sadece öğrencilerine değil, arkadaşlarına ve muhitine de öğreten (29) biriydi. Okullarda işgaller ve boykotların gündemden inmediği günlerde bile bir bilim adamı anlayışıyla taviz vermeden derslerini işliyordu. Doğu ve Batı’nın bütün psikolog, sosyolog ve filozoflarının fikirlerini çok iyi bildiğinden onunla tartışma cesaretini gösterenler sürekli kaybediyordu. Ders dışı zamanlarda genç idareci ve öğretmenlerin sıkıntılarına ortak olur, müşküllerini çözmelerine yardım ederdi. O sadece öğrencilerin değil, idareci ve öğretmenlerin de hocasıydı. (30)

Arvasi, eğitim camiasını çok iyi tanıdığı için eğitimde en önemli unsur olan öğretmeni de iyi tahlil etmiştir. Onun şu sözleri yukarıdaki ifadeleri de doğrular niteliktedir: “Öğretmenlerin de kişilikleri vardır, kişilik farkları vardır, özel hayatı ve dünya görüşü vardır. Öğretmenin ruh sağlığı, sosyo-ekonomik şartları, aile hayatındaki huzur veya huzursuzlukları önemlidir. Problemli öğrenci gibi problemli öğretmen de bulunabilir. İyi bir meslektaş olarak, başarılı bir yönetici olarak problemli arkadaşlarımızın huzur ve başarısını sağlamak zorundayız. Onun uyum ve başarısına yardımcı olmak, bir bakıma kendi huzur ve başarımıza yardım etmek demek olacaktır.” (31)

S. Ahmet Arvasi, öğretmenlerle ilgili olarak, milli bilince sahip olmaları, en kabiliyetli ve başarılı fertler arasından seçilmeleri, iyi bir eğitime tabi tutulmaları, sosyal itibarlarının yükseltilmesi, öğretmen yetiştiren kurumların yeniden teşkilatlandırılması gibi önemli görüşler ortaya koyar. O, Bunların gerçekleştirilmesini, hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz en hayati meseleler olarak görür. Öğretmen yetiştirmeyle ilgili temel ilkeleri bu şekilde belirleyen Arvasi, bütün bunların gerçekleşmesi yönünde millet olarak şöyle bir fedakârlıkta bulunmamız gerektiğinden söz etmektedir: (32)

“Türk milli eğitiminde bir ‘inkılap’ gerçekleştirecek öğretmen kadrosuna sahip olmak için milletçe büyük fedakârlıklara katlanmamız gerekecektir. Çünkü, gerçek bir öğretmen ‘ucuz’ ve ‘kısa’ yoldan yetişmez ve ‘asgari’ ücrete benzer bir ücretle çalıştırılamaz. Ülkenin en zeki, en güçlü ve en çalışkan çocuklarını öğretmen olmaya özendirecek politikalar geliştirmedikçe, bu meslek, hiçbir sahada dikiş tutturamamışlara kalır ve hiç olmazsa öğretmen olsun zihniyeti ile hareket edenler sahayı doldurur. Oysa bize göre öğretmen yetiştirme işi, doktor yetiştirme işinden daha az önemli değildir.

Öğretmen yetiştirme işini en az doktor yetiştirme işi kadar ciddiye almak ve gerekli fedakârlıklara katlanmak mecburiyeti vardır. Öyle ki ülkemizin en kudretli çocukları bu sahaya gerekli ilgiyi gösterebilsin.” (33)

Arvasi, okulların yeniden yapılandırılmasını ve okullarda ezbercilik eğitiminden uzaklaşılarak “bilgi üreten” okul sistemine geçilmesini savunur: “Okullarımız büyük bir zihniyet inkılabına muhtaçtır. Yani ‘bilgi ezberlemenin’ yerini ‘bilgi üretme’ almalı; ‘zihni süpekülasyonların’ yerini ‘ilmi metotları hakkı ile ilmek ve kullanmak’ tutmalı, öğrenciler fert ve grup çalışmaları ile birer araştırmacı haline getirilmelidir. Bunlar hep birbirine bağlı şeylerdir ve üstelik bunlar tam manasıyla gerçekleştirilmedikçe de çağdaş okula ulaşmak mümkün değildir. Ancak, kesin olarak bilmek gerekir ki bu konuda başarılı olmanın temel unsuru da ‘iyi yetişmiş öğretmen’dir. Muhtaç olduğunuz sayı ve kalitede öğretmeniniz yoksa hiçbir şey yapamazsınız.” (34)

Eğitimin asla ihmal edilmeyecek karakterinin milliliği olduğunu ifade eden Arvasi, eğitimin en tehlikelisinin de milli bünyeyi ve milli kültürü tahrip eden olduğunu belirtir ve şöyle devam eder: “Türk milli eğitimcisi eğitim etkinliklerini sürdürürken en büyük desteği milli kültür kurumlarında ve değerlerinde aramalıdır. Esasen günümüzde milletlerin savaşı, bir bakıma kültürlerin savaşı niteliğinde olduğu için her millet kendini demetleyen ve dağılmaktan koruyan bağlara sarılmak ve onları korumak zorundadır. Türk öğretmeni, Türk’ün dilini, töresini, inançlarını, bütün kültür unsurlarını örselemeden geliştirmeye ve onları birer evrensel değer durumuna getirmeye kendini mecbur hissetmelidir. Türk milli eğitimin düzenlerken herhangi bir milletin gözü kapalı taklitçisi olmamak gerekir. Kendi tarihi tecrübesinden yararlanmayan bir millet diğer milletlerin taklitçisi olmak zorundadır. Bu yüzden, milli eğitimin amaçlarını tayinde, müfredatların hazırlanmasında, eğitimin teşkilatlanmasında tarihimiz, coğrafyamız, milli kültürümüz, maddi ve manevi zenginliklerimiz temele alınmalıdır. Milli eğitim bu demektir.” (35)

Bize topyekun vatanımızı sevdirecek ve bizi onun dertleriyle dertlendirecek, derslerini bir “vatan coğrafyası” aşkı etrafında yoğuracak eğitim kadrosuna su ve ekmek kadar muhtaç olduğumuzu (36) vurgulayan Arvasi, Doğu Anadolu soylu bir ailenin mütefekkir evladıdır. (37) Kendi ifadesiyle “Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğup büyüdüğü bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere ve kahpe terkiplere karşı kayıtsız kalmamış” (38) ömrü boyunca mücadele etmiştir. Özellikle bu bölgedeki çocuklarımızın ortak değerlere ve ideallere muhtaç olduğunu belirterek ortak heyecanların ferdî ruhu kendi bünyesi içine alarak bencillikten kurtardığını ve ferdi toplumla kaynaştırarak mutlu kıldığını söyler. ( 39) Yine bu işi yapacak olan kişinin de öğretmen olduğunu vurgulayarak şöyle der:

“Milli bir idealden ve ortak normlardan yoksun kalan gruplar kolay dağılırlar. Eğitim bu bütünleşmeyi sağlamak zorundadır. Anayasamızın önsözünde belirtildiği üzere Türk çocuklarını ‘tasada ve kıvançta birleştirmek’ onları ortak bir milli şuur ve ruh etrafında toplamak görevimizdir. Tarihimizi dolduran ve bize ortak kıvanç veren zaferlerimizi ders programlarımıza almamız, çeşitli yayın araçları ile tüm millete sunmamız faydalı olur. Millî, dinî törenlerin ortak heyecanlarımızı ve milli bağlarımızı güçlendirmede önemli yeri vardır. Bizde acı, tatlı ortak heyecanlar uyandırmaya ve ortak etkinliklere götürecek yıldönümlerini törenlerle, yayınlarla kamuoyunda yenilemeye özellikle önem vermeliyiz. Öğretmen, bu gibi yıldönümlerine ve törenlere milli ruh ve şuuru besleyici fırsatlar gözü ile bakmalıdır. Yine öğretmen, milleti karamsarlığa, ümitsizliğe sevk edici, milli bağları çözücü, ortak milli ruh ve şuuru yıkıcı, ortak milli değerlerimizi tahrip etmeye yönelici propagandalar karşısında uyanık bulunmalıdır. Millet düşmanları, ortak milli bağları ve idealleri çökerterek toplumları birbirine düşman fert yığınları durumuna getirmek isterler. (40)

S. Ahmet Arvasi’nin eğitim hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:

Arvasi’ye göre eğitimde her şeyi devletten beklemek hayalciliktir. Eğitim faaliyetleri millet devlet işbirliğiyle gerçekleştirilmelidir. O, bunun gerçekleşmesine yönelik olarak özel kuruluşların, vakıfların, derneklerin ve mahalli idarelerin bir bütün halinde eğitim çalışmalarında aktif bir şekilde yerini almasını istemekte, bunun gerçekleşmesi için de devletin milletine güvenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Eğitimde devletin ağırlığının azalmasını isteyen Arvasi, eğitim faaliyetlerinde özelleştirmeyi savunan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. (41)

Arvasi’ye göre okul milletin yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Okulun dört tarafı örtülü, sadece öğretmen ve öğrencilerin girip çıkabildiği, toplumun ve hayatın gürültüsünden uzak, kapalı bir kurum olarak düşünülmemesini ister. Ona göre okul hayatın içinde, hayat için ve hayatla beraber teşkilanlanmalı ve faaliyet göstermelidir. Okul, çevresinden etkilenmek ve çevresini etkilemek gibi iki önemli görevi birlikte yapmak durumundadır. (42)

Arvasi, eğitim ve öğretimde öğretmeni önemli bir unsur olarak görmektedir. Ona göre bir ülkenin eğitimin başarısı, öğretmeninin başarılı olmasına bağlıdır. Kurulmasını istediği Milli Eğitim Akademisinin başarılı ve nitelikli öğretmenler yetiştirilmesine ve bu yönde uzun süreli bir planlamaya gidilmesine olumlu katkılar sağlayacağı düşüncesindedir. (43)

Arvasi, paralı yükseköğretime taraftardır. Ona göre bu sayede ekonomik açıdan durumu uygun olanlar devletin eğitim yükünün hafiflemesine katkı sağlamış olacaklardır. Ancak o, paralı eğitimi savunurken fakir öğrencileri de düşünmekte, onlardan para alınmamasını ve maddi imkanlarla onların desteklenmesini istemektedir. (44)

Arvasi, kız çocuklarının okutulmasına büyük önem vermektedir. Ona göre cinsiyet farklılıklarının eğitim ve öğretimde etkisini azaltmak için gerekli tedbirler alınmalı, özellikle kızların okuması konusunda görülen olumsuz tavırların ortadan kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını istemektedir. (45)

Arvasi, eğitimin bireyselliği ihmal etmemesi gerektiğini belirtir ve bireysel farklara, yetenek, ihtiyaç ve ilgilere cevap verecek bir eğitimin gerekliliğini savunur. (46)

Arvasi, yüksek tahsil politikasında ve özellikle meslek eğitimine büyük önem verir. Meslek yüksekokullarının daha aktif hale getirilmesini, bu okulların gece eğitim yapmasını ve bu okulların öğrencilerinin gündüzleri üretim sahasında değerlendirilmesine ve bu şekilde ekonomiye katkı sağlanmasını savunur. Diğer üniversitelerin de meslek elemanı hazırlamaktan çok akademik çalışmalara ağırlık vermesini ister. (47)

Arvasi, engelli çocukların eğitiminin ihmal edilmemesini istemekte, bir milletin medeniyet seviyesinin zihince ve bedence geri çocuklarını kurtarmasıyla ölçülebileceğini ifade etmekte ve bu çocuklara özel okullar açarak onları eğitip üretken insanlar haline getirmek zorunluluğunu vurgular. (48)

Sonuç

Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli bir eğitimci ve mütefekkir olan S. Ahmet Arvasi, normal okul hayatı içinde kendini kendi imkânlarıyla yetiştirmiş birisidir. Onu büyük yapan da budur. O, İslam kaynaklarını çok iyi tetkik ederek öğrendiklerini hayatında uygulama amacı gütmüştür. Eserlerinde İslam kültürü ile Batı kültürünün mukayesesini yapmış ve devrinin en büyük hastalığı olan İslam’ı küçük ve hor görmenin yanlışlığı üzerinde durmuştur. (49)

O, kendi milletinin ve bütün Müslümanların derdini dert edinen, acılarını duyan, milletine kaostan kurtuluş yolunu göstermek için çırpınan, ülküsüne her şeyi ile bağlı bir dava adamıdır. (50) 56 yıllık ömrünü hayalindeki “kendini Allah ve Resulü’nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını, makam ve mevkisini; din ve devleti, mülk ve milleti için fedaya hazır, şanlı ve mukaddes ay yıldızlı al bayrağın altında dövüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsünde fani olmuş” (51) gençleri yetiştirmeye adayan “egosunu yenmiş bir idealist”tir. (52)

Türk milli eğitim camiasında önemli bir yere sahip olan ve binlerce öğretmenin yetişmesinde büyük emeği olan Arvasi, eğitime ilişkin özgün ve yönlendirici fikirler ortaya koymuştur. O, bu yöndeki düşünceleriyle eğitimcilerimiz tarafından devamlı bir şekilde örnek alınacak ve görüşleri her zaman uygulama alanı bulacaktır. (53)

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 18589

ulkucudunya@ulkucudunya.com