İran örneği: Çok bastırırsan patlar
Kadri Gürsel 01 Ocak 1970
İran’da geçen perşembe ülkenin kuzeydoğusundaki Meşhed kentinde hayat pahalılığına karşı patlak veren protesto gösterileri rejim karşıtı bir karaktere de bürünerek iki gün içinde ülke sathında 30 kente yayıldı. İran İslam Cumhuriyeti tarihinde benzeri görülmemiş bir durum söz konusu.
İlginç çünkü gösteriler herhangi bir siyasi hareketin kontrolünde değil ya da bir siyasi gelişmeye tepki olarak ortaya çıkmadı. Aksine, kendiliğinden, örgütsüz gelişerek toplumun farklı kesimlerini içine alıyor.
İran’da daha önce genellikle başta Tahran’dakiler olmak üzere orta sınıftan insanların ve üniversite gençliğinin sokağa indiği görülmüştü. Bu kez protestoların muhafazakâr Meşhed’de başlayıp ertesi gün Şii ruhban sınıfının merkezi Kum’da da devam etmesi, patlamanın geniş bir toplumsal tabanda meydana geldiğini gösteriyor.
Meşhed’de sokağa inenlerin hatırı sayılır bir kesimi, ılımlı Ruhani iktidarına muhalif, “sertlik yanlısı muhafazakârlar” idi. Diğer taraftan, başka kentlerde rejimin sembolü dini lider Hamaney’in kişiliği de saldırıya uğruyor, aleyhinde sloganlar atılıyor, posterleri tahrip ediliyor.
Bu gösterilerin 2009’daki protestolardan bir farkı şu: Popülist İslamcı Ahmedinejad bir dört yıl daha koltukta otursun diye rejimin Haziran 2009’daki cumhurbaşkanı seçimine hile karıştırması üzerine ilk protestolar Tahran’da, liberal toplum kesimlerinin yaşadığı kuzey bölgesinde başlamıştı. Bu kez gösteriler taşradan kaynaklandı, Tahran üçüncü gün buna dahil oldu.
Paylaşılan teşhis şu: Bu ne bir devrim, ne de siyasallaşmış bir toplumsal hareket, bu bir patlama. Nedeni, özellikle gençlik kesiminde artan işsizlik, petrol-dışı ekonominin yavaşlaması, halkın alım gücündeki azalma, velhasıl dayanılmaz hale gelen geçim sıkıntısı...
Ama bir toplumsal patlama için sadece bu yetmiyor. Kötü yönetim, yaygın yolsuzluk, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve rejimin sahipleri tarafından yağmalanması da var... Hele bütün bu suç ve kabahatin, üzerinde durduğu kaideyi din ile tarif eden, kısacası teokratik bir rejim tarafından işlenmesi, halkın öfke ve nefretini daha da artırıyor, toplumu patlatmak için adeta “fünye” işlevi görüyor. Rejimin dış politikası sorgulanıyor örneğin; insanlar, kendileri yoksulluk çekerken ülke kaynaklarının Irak ve Suriye’deki operasyonlar için harcanmasını da protesto ediyorlar.
İran’daki gösterilerin nereye doğru evrileceği, nerede ve nasıl duracağı ya da durdurulacağı öngörülemiyor. Yaygın kanaat, bu infilakın bir rejim değişikliğine yol açmayacağı...
Buraya kadar paylaştığım bilgi ve perspektifi hangi kaynaklardan süzerek elde ettiğimi öğrendiğinizde bazılarınız şaşırabilir. Kaynak dünya medyası değil. Farsça bilmediğim için de kaybım yok çünkü İran şehirlerinde göstericiler ve güvenlik güçleri karşı karşıya gelmiş halde iken yerel medyanın “penguen yayıncılığı” yaptığından da haberim var.
İran medyasından sağlıklı ve doğru haber almak mümkün değil. Rejim ülkede gazeteciliği öldürdü, bazı gazetecileri katletti, diğer bütün iyi gazetecileri de hapsetti ya da sürdü. Kendisini dış dünyaya başarıyla kapatan İran’da ülkenin nabzını tutup haber ve yorum konusu yapabilen iyi gazeteci kalmadığı için, bu sosyal patlama bir sürpriz etkisi yarattı.
İran’da nelerin olup bittiğini, neyin neden olamayacağını ya da olabileceğini, çeşitli İranlı gazeteci, akademisyen ve düşünce kuruluşu mensuplarının Twitter’da bu son gösteriler hakkındaki tartışmalarını izleyerek değerlendirdim. Onları anladım, çünkü iletişim dili olarak İngilizceyi kullanıyorlardı. Aralarından bazılarını şahsen tanıyor olmam işimi kolaylaştırdı. Bunlar, maruz kaldıkları türlü baskılar nedeniyle İran’ı terk ederek demokratik ülkelere sığınmak zorunda bırakılmış, iyi eğitimli ve nitelikli insanlardı.
Türkiye, demokrasi ve hukuk devleti olma yoluna en kısa sürede dönmezse, günün birinde İran’a benzer mi? İran’da olan bitenden payımıza düşen soru budur. Bunu tartışalım.
Bu bölgede Perslerin derin etkisi Türklerin Anadolu’ya gelmesinin çok öncesine, antikçağlara kadar gider. Osmanlı-Safevi dengesinde de etkileşim güçlüdür. Atatürk devrimleri İran’ı, İran İslam Devrimi de Türkiye’yi etkilemiş ve hatta dönüştürmüştür. İran’da olanlar kadar, olacaklar da bizi etkileyecektir.
İyi yetişmiş gazeteci ve akademisyenleri sürgün yollarına zorlayarak ülkeyi çölleştirmek, bunu yapanlar için çözüm değildir. Gün gelir insanların sabrı taşarsa, dünya ülkede neler olup bittiğini iktidarın medyasından değil sürgündekilerden öğrenir.
Ve uzun bir final cümlesi: Halkın yaşam standartlarındaki artış beklentisini karşılayamaz hale gelmiş bir iktidar, yolsuzlukların ve her türlü kayırmacılığın önüne geçemiyor, adalet sağlayamıyor, kötü yönetiminin doğurduğu tepkiye karşı tek çözümü, özgürlüklerin alanını daraltıp baskıyı artırmakta buluyor ve bütün bunların üstüne bir de dincilik yapıyorsa, işte orası İran’dır ya da İran olacaktır.