« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

13 May

2008

19 Mayıs 1919 Ruhu

Dr. Oktay VURAL 01 Ocak 1970

Günümüzün gelişen teknolojisi, gücü ve etkisi kıt’aları aşan küresel siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel fırtınalar, bu gücü belirleyen baş aktörler tarafından estirilmektedir.

Milletimizin ve devletimizin, gelecek yüzyıllara artan ve büyüyen bir itibar ve güçle yükselebilmesi, ancak dayatılan gücün ve yöntemin kavranabilmesi, gelecekteki yerinin anlaşılabilmesi ile mümkündür.

Küreselleşmenin kaçınılmaz etkilerinden kurtulabilmenin, küreselleşmenin olumsuzluklardan milletimizin geleceği açısından olumlu projeler çıkartılması ancak tüm sorunlara Türkiye penceresinden ve Türkçe bakmakla mümkündür.

Aslında şekillenen küresel jeopolitik dayatmalara direnişin belki de ilki 20. yüzyılın başında Sevr’in reddedilmesidir. Bu, günümüz Türkiyesi açısından da onurlu bir örnektir. Lozan ile sonuçlanacak bir bağımsızlık sürecinin başlamasındaki en önemli etken, sorunlara Türkiye ve Türk Milleti penceresinden bakan bir zihniyetin varlığı ve buna göre “çözüm” arayışıdır.

Atatürk 1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktığında ülkenin genel durumu ve görünüşünü şöyle ifade etmektedir:

“Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.”

Bu genel durum ve görünüş karşısında içinde bulunduğumuz soruna “çözüm”ü de şu olmuştur:

“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

O halde, ya istiklal ya ölüm!”

Atatürk, dünya ile ilişkilerinde evrensel münasebetlerin çekim alanına karşı, milli menfaatler ile dayatmalar arasında milletimiz lehine bir kararlılık noktası oluşturabilmiş, bu ise ülkemizi ve milletimizi tek yönlü etkilerden koruyan bir süzgeç olmuştur.

Günümüzde, küreselleşmenin etkisi özellikle aydınlar üzerinde o derece fazladır ki, milli meselelerin çözümünde yabancılar tarafından dayatılan önerileri tek seçenek olarak algılama kolaycılığı ve basitliği gelişmiştir.

Bugün, sürekli dile getirilen, “Lozan Anlaşması rafa kaldırılsın, sözde Ermeni soykırımı tanınsın, azınlıkların sayısı artırılsın ve kendi dillerinde eğitim yapabilsin, Ege meselesi Yunanistan lehine çözülsün, Patrikhane ekümenik olarak tanınsın, Heybeliada Ruhban Okulu açılsın” gibi yabancı tekliflerin ülkemizin bazı aydınları ile teslimiyetçi politikacılar tarafından da olumlu bulunması küreselleşme karşısında erimiş ve yok olmaya yüz tutmuş tükenmişliğinin bir göstergesidir.

Aynı olay karşısında Türkiye’de özellikle son üç yılda oluşan ve birbirine tamamen zıt tepkilerin nedeni de bu bakış açısıdır. Özellikle yurt dışı ilişkilerimizde iktidar sahipleri ile ona destek verenlerin “Başardık, Brüksel’de Zafer, Piyasalar Rahatladı, Tarihi Adım, Tarihi Davet, Övgü aldık “ vb. türden avuntuları küresel güçlerin bize biçtikleri figüran rolünü benimseyenlerin vizyonudur. Başkalarının penceresinden bakıştır.

Türk milletini gelecek yüzyıllara kültürünü geliştirip koruyarak, teknolojiyi üreterek, küresel katkının etkili bir aktörü olarak nasıl taşıyabileceğimizin yöntemi 1919 ruhunda saklıdır. Bu açıdan 19 Mayıs 1919 tarihi, küreselleşmenin Türkçe bir yorumu ve küreseselleşme yolunda hepimize Türkçe bir kılavuzdur.

“Çözümsüzlük çözüm değildir” diyenlerin, öncelikle “sorun”un ne olduğunu, kimlerin bu sorunu çıkardığını ve neden çıkardığını bilmeleri gerekir. Ondan sonra da çözümün veya çözümsüzlüğün ne olduğunu anlayabilirler. Başkalarının çıkardığı sorunları veya sorun olarak gördükleri hususları çözmeye kalkmak ve onların övgüsünü almak 19 Mayıs ruhu ile bağdaşır mı? Osmanlı devletini problem, Sevr’i çözüm olarak sunanlar karşısında çözüm ne olmuştur?

Bugün, önümüze konulan ve dayatılan sorunlar karşısında “teslimiyetçi” yaklaşımla çözüm arayanların karşısında durmak “19 Mayıs” ruhuna sahip çıkmaktır.

Unutmayalım “Zihinlerdeki kölelik en büyük yenilgidir!”

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 76596

ulkucudunya@ulkucudunya.com