Trajik ve yanlış bir sadakat
ERGİN YILDIZOĞLU 01 Ocak 1970
CHP’nin savaşa verdiği destek, trajik ve yanlış bir sadakatin ürünüdür. Bu yanlış sadakat, özgün bir parti olarak CHP’yi yok oluşa doğru sürüklüyor.
Deliliğin tanımı...
Siyasal İslamın partisi AKP, “bir pasif devrim” süreci içinde devleti ve toplumu dönüştürürken yalnızca liberal entelijansiyanın desteğinden yararlanmadı. Ana muhalefet partisi CHP’nin, kritik dönemeçlerde benimsediği taktikler “pasif devrim” sürecinin ilerlemesini kolaylaştırdı.
Anımsayalım: Sarıgül, Ekmeleddin, dokunulmazlıkların kalkması, Gezi olayındaki kararsızlık, haziran seçimlerinin arkasından başlayan koalisyon kurma çabaları sürecindeki teslimiyet, kasım seçimlerine giden süreçte yaşanan anormallikleri sorgulamaktaki isteksizlik, 15 Temmuz’dan sonra Yenikapı mitingi, OHAL karşısında teslimiyet, referanduma gidiş koşullarını, sonuçlarının çalınmasını kabullenmedeki kolaylık, HDP liderliğinin tutuklanması karşısında suskunluk... Şimdi de yine AKP’nin sunduğu anlatıyı benimseyerek, savaşa, eleştirel tutum almadan, adeta AKP ile yarışır gibi (“Bu tutumumuzdan rahatsız oldular”) verilen destek.
Hep aynı politikaları tekrarlayarak farklı sonuç almayı beklemek, deliliğin tanımına çok uygundur. Ancak CHP bir insan değil, bir liderlik ile yönetilen, belli bir tarihe sahip bir siyasi partidir. Bu nedenle, “deliliği”, bir kişinin aklının bozukluğuna değil, ortak bir mantığa (egemen akıl yürütme tarzına) bağlamak gerekir.
Deliliğin arkasındaki mantık
CHP’yi, 1923 “Cumhuriyet olayı” yarattı. CHP bu “olay”a sadakat üzerine kurulmuş bir partidir. Tarihi, kadroları, bu kadroların benimsediği politikalar hep bu sadakatin ahlakının (kapitalizmin, politik, yasal, kültürel biçimleriyle birlikte inşa etmek, laik Cumhuriyeti -devleti- bir toplumsal mutabakat üzerinde yaşatmak) ürünü olarak şekillenegelmiştir.
Bu sadakatin nesnesi, Cumhuriyet / devlet, tarihi boyunca, belli bir evrim geçirirken, (çok partili düzene geçerek, ABD hegemonyasına uyum sağlayarak, kimi zaman askeri darbelerle yeniden düzenlenerek) 2000’li yıllara, AKP iktidarına kadar, temel özelliklerini kaybetmeden yaşayagelmiştir. Bu dönem boyunca, CHP’nin politikaları, askeri rejimler dönemlerinde bile, sadakatinin ahlakına (devleti, yasallığı, laikliği, Cumhuriyeti koruma) uygundur.
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın pasif devrim süreci, devleti ve toplumu dönüştürdükçe, CHP’nin sadakatinin nesnesi (laik Cumhuriyet) giderek yok olmuştur. Bir zamanlar onun olduğu yerde şimdi siyasal İslamın kurmakta olduğu totaliter ve teokratik özelliklere sahip, faşist biçimler sergileyen yeni bir devlet var. İktidardaki gücün ideolojisinin ana kavramları ulus değil ümmet, Meclis değil reis, halk değil hak, eşitlik değil yerini bilmektir... Diğer bir deyişle, CHP’nin politikalarına yön veren ahlakı belirleyen sadakatin nesnesi olan devlet artık yoktur!
CHP, politikalarını, bu değişikliği anlamadan, hâlâ o eski devlet varmış gibi, bir koruduğu sadakatle kurguladıkça, sadakatinin nesnesini ortadan kaldıran yeni devletin kurulma ve güçlenme sürecini fiilen desteklemektedir.
CHP, sadakatinin nesnesi ortadan kalkmış olmasına karşın, hâlâ o nesne varmış gibi davranıyor, hâlâ devleti koruma misyonu ile hareket ediyor. Bu yanılgısı, artık olmayan bir devleti korumaya çalışmak, CHP’ye, onu Cumhuriyetçi, laik bir parti olarak işlevsizleştirmenin ötesinde, trajik bir boyutda kazandırıyor:
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın pasif devrim sürecinin topluma dayattığı yeni “hakikat rejimi”, biyopolitik, disiplin ve cezalandırma rejimleri,modern toplumun vatandaşlarının öznelliklerini parçalıyor. Yanılgısının bir sonucu, yanlış sadakatin öznesi olarak, CHP artık, laik- demokratik- Cumhuriyetçi bireylerin, bu parçalanma sürecinin yarattığı ağrılara katlanmasını kolaylaştıran, tepki vermelerini, direnmelerini zorlaştıran, siyasal İslamın rejimi için bir “destekleyici fanteziye” dönüşüyor. Demokratik, laik, Cumhuriyetçi toplumsal muhalefet açısından, CHP, bu haliyle artık çözümün değil sorunun bir parçasıdır!