ABD’yle nasıl bir yol?
ASLI AYDINTAŞBAŞ 01 Ocak 1970
Türkiye, hem sistemsel hem de toplumsal anlamda derin bir değişim yaşarken geleneksel ittifakları da çatırdıyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana NATO ekseninde kendini konumlandıran Ankara, yavaş yavaş Batı’dan uzaklaşıyor. Türkiye’yi yönetenler, uzunca bir süredir Türkiye’nin kendini Rusya, Çin ve Batı’ya eşit mesafede, bağımsız ve bağlantısız bir güç olarak konumlandırması gerektiğini söylüyor.
Zaten doğal seyrinde de ilerleyen bu süreç, Suriye iç savaşı ve ABD’nin Suriyeli Kürtlerle olan ittifakı nedeniyle hızlanmış durumda. En son Afrin operasyonu ve Trump-Erdoğan’ın telefon görüşmesi sonrasında, iki ülke arasındaki çatlak, iyice belirginleşti. Görüşmeyle ilgili “O dedi, bu dedi” polemiğini bir kenara bırakırsak şu net: Washington, Türkiye’nin Afrin operasyonunu kısa tutmasını ve itidalli gitmesini, Ankara ise YPG’ye olan yardımın kesilmesini istiyor...
Birkaç noktanın altını çizmekte yarar var.
Türkiye ve ABD arasındaki ittifak, tüm kızgınlıklara ve kırgınlıklara rağmen iki ülke için de önemli. Bunu sadece ben söylemiyorum. ABD’ye en fazla laf eden kişi olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da son iki gündür her konuşmada “Biz bu işleri Amerika ile yürütmek istiyoruz” vurgusu yapıyor.
Ancak mevcut gidişat, yani Ankara’da yükselen Amerikan karşıtı hissiyat ve ABD’de bürokrasi ve kamuoyunda yükselen Türkiye öfkesi, bu dinamiği kontrolsüz bir yerlere sürükleyebilir. Suriye bir mayın tarlası. Ben diğer yorumcular gibi Türk ve ABD askerlerinin Münbiç’te karşı karşıya gelmesi veya çatışması ihtimalini gerçekçi bulmasam da, iki ülke arasındaki kopuşun günbegün ilerleyeceğini düşünüyorum.
Artık biliyoruz ki ABD, Suriye’de İran’ın gücünü ve fiziki varlığını geriletmek için, kısa vadede Kuzey Suriye’den çekilmeyecek. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, bunu zaten açıkladı. Bana sorarsanız ABD’nin “Kürt devleti kurma” gibi bir niyeti yok; Kürtlerle olan ilişkisi çıkarlara dayalı (“transactional”). Ancak bu dönemde ABD kendi çıkarını, Kürtlerle mevcut askeri ilişkiyi devam ettirmek olarak tanımlıyor.
Demek ki kriz yönetimi yapılmazsa, ABD ve Ankara arasındaki türbülans, büyüyerek devam edecek.
Ben şahsen cuma günü Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün “ABD Türkiye İçinDüşmandır/Bir Gün Binlerce İnsan İncirlik’i Kuşatır” başlıklı yazısını, son derece önemsedim. Bu yazı şimdilik Ankara’nın İncirlik politikasını yansıtmayabilir; ancak tam da Ankara’dakilerin samimi hissiyatlarını yansıttığını düşünüyorum.
Haliyle, ana omurgası “askeri ortaklık” olan Türkiye-ABD ilişkilerinin askeri boyutunun önümüzdeki 10 yılda zayıflaması, İncirlik üssünün de bu çerçevede Irak ya da Ürdün’e taşınması büyük sürpriz olmaz.
Peki, bu uzaklaşmanın sancılı olmaması için ne yapmalı? Türkiye Batı ile, Batı Türkiye ile olan ilişkisini daha serinkanlı ele almalı. Daha önce de belirttiğim gibi, Ankara “her durumda kendi bölgesindeki” (Irak ve Suriye) Kürtlerle bir arada yaşamanın vizyonunu oluşturmalı. ABD ise, farklı ağızlardan bambaşka mesajlar vermek yerine, Ankara’ya karşı net ve dürüst olmalı.
Bu anlamda Münbiç, Türk-Amerikan ilişkisinin batağı değil daha rasyonel bir ilişkinin çıkış yeri olabilir. ABD ve Türkiye, Münbiç’le ilgili bir diyaloğa başlayıp hem gerilimi düşürme hem de Suriye’de istikrarlı bir yönetim kurma yoluna gidebilir.
Münbiç’in özelliği, bir Arap şehri olması. Haliyle ilelebet YPG destekli Suriye Demokratik Güçleri tarafından yönetilemeyeceği aşikâr. Afrin operasyonunda Ankara’ya itidal çağrısı yapan ABD, bunun karşılığında Münbiç’te bir adım atıp orada temsili bir yönetim için diyalog başlatabilir. Bu, bütün aktörler arasında gerilimi düşürecektir.
Bu sadece bir fikir. Konuya benden daha hâkim uzmanlar, farklı ve yeni fikirler ortaya atabilir. Önemli olan, ezber bozmak. Yeniden şekillenen bu bölgede, kalıcı ve sürdürülebilir bir düzen kurabilmek. Önemli olan, bölgemizde kan dökülmemesi, sivillerin zarar görmemesi için kafa kafaya vermek. Düşünmek