Mesele, birkaç aylık değil, birkaç asırlıkmış değil mi?
SERVET AVCI 01 Ocak 1970
2013'ün Ağustos ayında endişemizi şu soruyla paylaşmıştık: "Suriye'ye yapılacak askerî müdahaleden sonra oluşacak yeni statü, tıpkı Irak'ta olduğu gibi 'ikinci parça'yı Şam'dan koparır mı?"
Ve devam etmiştik: "Zaten bütün silahlı altyapı hazırdı… Amerikan hükûmetlerine danışmanlık yapan Luttwak'in New York Times'ta yayınlanan makalesindeki 'Taraflardan birisi kazanırsa ABD kaybeder' tespitini ciddiye almak gerekiyor…
Luttwak'e göre, Suriye krizinde ABD'nin çıkarlarına zarar vermeyecek tek sonuç 'durumun uzun süreli bir çıkmaza dönüşmesi'!..
Yazar, Şam'ın direnişi bastırıp ülkede tek güç olmasının bir 'felâket' olacağını, İran ve Hizbullah'ın güç ve prestijini arttıracağını, isyancı grupların iktidarı ele geçirmesi durumunda ise ülkede ABD ve İsrail düşmanı bir yönetim doğacağını öne sürüyor… Dolayısıyla geriye tek çözüm kalıyor: Uzun süreli çatışmalar ve çıkmaz!.."
***
Ülkeyi yönetenlerin Suriye meselesine 'birkaç aylık iş' gibi bakmaları, farklı düşünenleri neredeyse 'Esad'a yoldaş' ilân etmeleri henüz hafızalardan silinmiş değil… Tıpkı çözüm sürecine karşı çıkanları 'kandan beslenenler, anaların gözyaşının durmasını istemeyenler, terör olmasa varlık sebebi kalmayacak olanlar' diye aşağıladıkları gibi Suriye politikasında yanlışı ikaz edenleri de benzer şekilde suçlamışlardı… Her iki konuda da sonuç ibretlik…
Yöneticilerimiz tribünlere heyecan dalgası vermek için 'Şam'da Emevi Camii'nde namaz' edebiyatını dillendirirken, kulakları mühürlü olanları daha 2013'te şu satırlarla ikaz ediyorduk:
"Bu belirsizlik ve otorite zaafı, Suriye'yle en uzun kara sınırı olan Türkiye'yi 'ikinci parça' açısından çok yakından ilgilendiriyor… Şayet bölgeye sınırlı da olsa uluslararası işgalci müdahale gelir ve Suriye'nin kuzeyi tıpkı Irak'ın kuzeyi örneğinde olduğu gibi işgalcilerin koruma kalkanı sayesinde farklı bir statüye kavuşursa, 'üniter yapı'yı koruma derdi olan Türkiye'ye yönelik tehdidin kapsama alanı genişler…
Bir de doğan boşluktan yararlanarak, Akdeniz'e kadar koridor açılırsa bu Türkiye adına tam bir felaket olur… Türkiye topraklarının stratejik önemini hızla kemirecek olan bu ihtimali ülkeyi yönetenler iyi hesaplamak mecburiyetindeler... Önceki hükûmetlerin 'kırmızı çizgi'leri Irak'ın kuzeyinde birer birer buharlaşırken, aynısının Suriye'nin kuzeyinde de meydana gelme ihtimali 'millî' düşünen herkesin dikkate alması gereken bir durumdur…
Denizi yakalamış 'ikinci parça' hiç şüphe yok ki, uydu devletin 'birinci parça'sıyla hızla bir araya gelecek, getirilecektir… 'Üçüncü' ve 'dördüncü' parçaların hangi ülkelerin toprakları olduğunu tekrarlamaya gerek yok… "
***
Bu ikazlarda bulunduğumuz günlere, yani 2013'e göre bugün tehlike daha da büyümüş durumda… Avrupa'da yükselen 'yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve çok kültürlülüğe isyan' temelli ırkçılık, bütün dünyayı etkiliyor…
ABD'de Meksika sınırına duvar çekmekten söz eden, göçmen karşıtlığını gizlemeyen, bırakın Müslümanları, Hispaniklerle ilgili bile tuhaf düşüncelerini kampanyanın ana ekseni yapan bir aday, tahminlerin ötesine geçti ve seçimleri kazandı...
O zaman da sesimizi duyurmaya çalışmıştık: "Daha gergin ve muhtemelen gücün egemen olduğu daha adaletsiz bir dünyaya doğru ilerliyoruz... Radikalliğin prim yaptığı, daha önce ancak marjinal gruplarda görülen sapkınlıkların artık geniş kitleleri de kuşatabildiği, merkez anlayışların giderek zayıfladığı bir dünyaya gidiş bu... Dostlukları, düşmanlıkları, müttefiklik kriterlerini derinden sarsacak bir dönüşümden söz edilebilir bundan sonra...
Diğer adı da 'kadim savaş coğrafyası' olması gereken Orta Doğu'da, ateşin kenarında bir devlet olarak daha fazla etkileneceğiz bu dönüşümden... Aslolan, ülkeyi yönetenlerin bu tehlikeyi çok iyi öngörebilmesi ve dayanıklılığı artırmak için iç barışı ve kardeşliği tahkim etmesi..."
Dileriz 'devlet aklı' bundan sonra galip gelir…