« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Oca

2018

Zeytin Dalı'nda riskler ve olasılıklar

Serhat Erkmen 01 Ocak 1970

Zeytin Dalı operasyonu ilk haftasını doldurdu. Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen, operasyonun henüz kırsal aşamada olduğuna dikkat çekiyor ve gidişatı değiştirebilecek olasılıkları irdeliyor.



Operasyon Nasıl İlerliyor?

Teknik değerlendirme yapmak bilgi akışındaki karmaşa nedeniyle hayli güç. Ancak, birkaç temel faktörden söz edebiliriz. Fırat Kalkanı'nda olduğu gibi Türkiye önce sınır hattını güvenlik altına almaya çalışıyor. Bunu hem bölgeden Türkiye'ye yapılan roket ve havan saldırılarını engellemek hem de asıl operasyon başladığında güçlerini belli bir noktada odaklamak için yapıyor.

Hava koşulları operasyonun hızında önemli bir etken. Geçen hafta boyunca süren yoğun yağış ve sis, YPG'nin uzun süredir çatışmaya hazırlık yapması ve Türkiye'nin mümkün olduğunca az kayıpla ilerleme isteği ilk haftanın öne çıkan faktörleri oldu. Önümüzdeki günlerde hava şartlarının değişmesiyle birlikte operasyonel şartlarda değişiklikler olması büyük olasılık. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi birkaç gün içinde sona erecek bir askeri operasyondan bahsetmiyoruz. Henüz çatışmanın kırsal boyutundayız. İlerleyen safhalarda meskun mahal aşaması gelecektir. Tabii, siyasi ve diplomatik adımlar operasyonun yönünü değiştirmezse.

Rusya, Esad ve İran'ın hesapları

Askeri alandaki detaylar siyasi gelişmelerle karşılaştırıldığında çok daha anlaşılır. Çünkü Zeytin Dalı operasyonunun başladığı andan itibaren bölgedeki aktörler hayli karmaşık bir siyaset izliyor. Örneğin, Rusya operasyonel ve taktik anlamda Türkiye'yle işbirliği içinde. İlk günlerde sorulan "Acaba Rusya Türkiye'nin operasyonlarına olanak tanıyacak mı? Suriye havasahası Türkiye'ye ne kadar açık kalacak?" gibi sorular anlamsızlaştı. Rusya, sahada Türkiye'nin operasyonlarına karşı taktik karşı çıkış sergilemiyor. Fakat diplomatik hamlelerine ve siyasal söylemlerine bakıldığında tam bir destek olduğu söylenemez. Rusya bu süreçte, Türkiye ile siyasi olarak karşı karşıya gelmektense ABD ve Türkiye arasındaki derin fikir ayrılıklarını ön plana çıkartan bir tonlamayı tercih ediyor.

Esad yönetimi ise operasyonu kendi lehine çevirmenin şartlarını arıyor. Bir yandan YPG'nin Halep'teki Şeyh Maksut'tan Afrin'e takviye göndermesine izin verdiğine dair güçlü bir inanç var. Ayrıca, operasyonun ilk gününden itibaren "her türlü savunma hakkımızı saklı tutuyoruz" yaklaşımıyla Türkiye'ye karşı tavır sergiliyor. Ancak öte yandan, Afrin'deki PYD idaresinin Şam'ı bölgeyi kontrol etmeye çağırmasına temkinli yaklaşıyor. Şam, sadece Afrin'i kontrol etmeyi hedeflemiyor. Aslında Afrin'e yeniden Suriye bayrağının çekilmesi Şam için Soçi öncesinde büyük bir siyasi ve psikolojik üstünlük getirir. Fakat, Esad yönetimi, bölgesel dengenin yanında olduğunu görerek daha fazlasını hedefliyor. Askeri güç kullanmasına gerek olmaksızın Fırat'ın doğusunda örneğin Rakka ve Deir ez-Zor'dan YPG'nin çekilmesini isteyerek daha geniş çaplı kazanımlar elde etmeyi umuyor.

Keza, İran'ın tepkileri de dikkate değer. Gerek rejim karşıtı gösteriler gerekse Kuzey Irak'taki Bağdat-Erbil güç mücadelesinde Ankara Tahran'a net destek vermişti. Oysa, aynı desteği Zeytin Dalı operasyonunda İran'dan göremedi. İran'ın sadece operasyonu eleştiren ve reddeden açıklamalarından değil, sahadaki uygulamalarından da Türkiye'nin yanında olmadığı anlaşılabilir. YPG'nin Afrin'e gerek Halep gerekse doğudan yaptığı takviyelerde kullanılması zorunlu olan Nubbul ve Zehra köyleri yakınındaki yolun kontrolü İran yanlısı milis güçlerde. Bu yolların kullanılmasına izin vermezse her türlü takviye duracaktır. Fakat şu ana kadar yolu engellediğine dair hiçbir gösterge yok.

ABD kafa karıştırıyor

Şam, Moskova ve Tahran'ın Zeytin Dalı operasyonuna yaklaşımı ikircikli olabilir. Fakat hiçbirisi ABD kadar kafa karıştıran bir politika uygulamıyor. ABD'nin kısa vadeli taktik önceliği, operasyonu Afrin ile sınırlamak. Türkiye'nin operasyonun Menbic'i de kapsayacak şekilde genişleyeceği yönünde yarattığı beklenti, ABD'nin öncelikli etki alanı olarak gördüğü Fırat'ın doğusundaki kazanımlarını korumaya odaklanmasına neden oldu.

Her ne kadar ABD, Afrin'e gidecek YPG militanlarının ABD desteğini alamayacağını açıklasa da sahadan gelen, ancak kanıtlanamayan bilgiler durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor. Yine de ABD'nin şu anda operasyonu desteklemediği açık ve bunu her fırsatta dile getiriyor. Fakat operasyona olan güçlü itirazının yanında "güvenli bölge" önerisi dahil olmak üzere çeşitli anlaşma opsiyonları da getiriyor.

Aslında ABD'nin operasyonun başlamasından beri yaklaşımı, bir yandan tehdit eden diğer yandan işbirliği öneren ve Türkiye'nin hem karar vericilerinin hem de kamuoyunun kafasını karıştıran bir özelliğe sahip. Bunun iyi planlanmış bir politika mı yoksa ABD yönetiminin iç zaaflarından kaynaklanan bir karmaşa durumu mu olduğu belirsiz.

Kısa vadede ne beklenebilir?

Yakın geleceği etkileyecek iki temel düzlem bulunuyor. Siyasi düzlem ve askeri düzlem. Beklentilerin tersine, bence, operasyonun gidişatını, askeri ve taktik gelişmeler değil siyasi ve diplomatik hamleler belirleyecek. PYD'nin Şam'ı Afrin'e çağırması tüm operasyonun gidişatını değiştirebilir. Şu anda Şam bunu tam olarak kabul etmiş durumda değil. Ancak bir süre sonra ek kazanımlar elde ederek ya da sahadaki gelişmelere bakarak (örneğin TSK'nın sahada hızla ilerlemeye başlaması halinde) daveti kabul edebilir. Böyle bir durum, operasyonu büyük ölçüde etkiler. Türkiye'nin Suriye ordusuyla çatışma gibi bir politikası yok. Şam'ın Afrin'i kontrol etmesi Türkiye için en iyi seçenek olmasa da buna itiraz etmesinin Rusya ile ilişkiler ya da uluslararası dengeler bakımından maliyeti çok yüksek olabilir.

Siyasi ve diplomatik alanda süreci etkileyecek diğer bir faktör Soçi toplantısı. Pazartesi günü başlayacak toplantıdan büyük bir adım beklenmemeli. Böylesine bir ortamda doğrudan siyasi çözüm mümkün değil. Ancak muhaliflerin katılmamaları veya başka anlaşmazlıklar nedeniyle sürecin çökmesi, operasyonu da, İdlib'deki dengeleri de, Türkiye-Rusya-İran ilişkilerini de başka aşamaya sürükler.

Eğer siyasi ve diplomatik anlamda önemli bir değişiklik olmazsa o zaman askeri gelişmelerin ön plana çıkabileceği bir süreç yaşayacağız. Bunun parametreleri ise daha belirgin. Hızlı ve az kayıplı bir zafer Türkiye'nin Suriye'de elini çok güçlendirecektir. Tersi ise orta vadede şaşırtıcı sonuçlar doğurabilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 35784

ulkucudunya@ulkucudunya.com