AKP’de ümmetçilik yerine milliyetçilik tırmanırken...
AYDIN ENGİN 01 Ocak 1970
2002 Kasımı’nda AKP’nin tek başına iktidar olduğu günden bu yana 15 yıl geçti, 16. yıldayız.
15 yıl boyunca AKP Reisi tek başına iktidar olmasına rağmen kendine resmi olmayan müttefikler aradı, buldu. Buna resmi olmayan ancak fiilen yürüyen “koalisyonlar” diye tanımlasak çok da yanlış olmayacak.
İlk “koalisyon” ortağı malum, Gülen Cemaati idi. Bu koalisyonun öncelikli hedefi, siyasal İslamın iktidarının önünü kesebilecek ve kesmek istediğini de saklamayan ordu idi. AKP (yani Reis) ve Cemaat (yani Fetullah Gülen) el ele verdiler ve darbe yapabilecek generalleri tasfiye edip orduyu darbe yapamaz hale getirmek için kolları sıvadılar. Darbecilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan ancak siyasal İslama da karşı oldukları bilinen yüksek rütbeli subayları da içine kattıkları “Ergenekon süreci”ni başlattılar.
Başardılar da. Ordunun tepelerini kendilerine uygun hatta tabi hale getirecek ölçüde dizayn ettiler.
Bu koalisyon 2013 sonuna kadar sürdü ve “17/25 Aralık süreci” diye adlandırılan büyük kavga patladı. Aslında AKP ile cemaatin iktidarı paylaşma itiş kakışı birkaç yıl öncesinden başlamıştı; 17/25 Aralık’ta su yüzüne çıktı.
10 yılı aşkın “başarıyla” süren bu koalisyon 2014’ün ilk aylarından itibaren amansız bir kavgaya dönüştü. AKP (Reis diye de okunabilir) devletin bütün olanaklarını, özellikle de yargı erkini kullanarak cemaatin tepesine çöktü.
Bu süreçte Reis’in koalisyon ortağı da değişti. “Cemaat orduya kumpas kurdu” deyip birlikte kotardıkları bir operasyonu tümüyle cemaatin üstüne yıkan AKP, hem ellerini yıkadı, hem de ordunun tepelerine, hatta çoktan emekli edilmiş, artık herhangi bir gücü kalmamış “Ergenekon sanıkları”na zeytin dalı uzattı. Yargı erki, kurusuna yaşına bakmadan “kumpas mağdurları”nı akladı.
Sonra “Allah’ın bir lütfu” yaşandı. 15 Temmuz Darbe Girişimi ile cemaat intihar etti, Reis de hem devletin içindeki FETÖ unsurlarını yığınsal tutuklamalar, ihraçlarla temizledi, hem de partisinin içindeki olası muhalifleri, kendilerini Reis’le “eşdeğer gören” yol arkadaşlarını tasfiye etti. “Tayyip Erdoğan eşittir AKP” denklemi kuruldu.
Siyasal İslam için tehlike olmaktan çıkmış ordu ve son kırıntılarına kadar devletten ve siyasal yaşamdan tasfiye edilmiş cemaatle rahat bir soluk alan AKP Reisi bir adım daha attı ve “Başkanlık sistemi”ne geçiş sürecini başlattı.
Ancak süreç Reis’in umduğu ve öngördüğü gibi yürümedi. 16 Nisan 2016’daki “Başkanlık sistemi”ne geçişi düzenleyen anayasa değişikliği referandumunda “hayır cephesi” AKP Reisi’nin beklemediği bir çıkış yakaladı. Erdoğan belirgin bir Yüksek Seçim Kurulu (YSK) desteği ile referandumu resmi olarak kıl payı kazandı. Yüzde 51.21 evet, yüzde 48.19 hayır.
Damgasız oyların YSK kararıyla kabul edilmesi, devlet olanaklarının yasadışı yollar da dahil kullanılması, muhalefetin haklı olarak vurguladığı “şaibeli” bir sonuçtu ve bugüne kadar süren “gayri meşru bir sonuç” iddialarına ebelik etti.
Bu durum Reis’in yine ve yeni koalisyon arayışlarına yol açtı. Eksik olan birkaç puanlık farkı MHP desteğinde aradı ve tahmin edemeyeceği kadar güçlü bir destek de buldu. Devlet Bahçeli siyasi hayatını sürdürebilmek için partisini AKP’nin neredeyse bir yan kuruluşuna dönüştürdü. Ancak görünen o ki AKP Reisi tel tel dökülen, İYİ Parti’nin kuruluşu ile ağır yara alan MHP’nin getireceği oy kırıntılarının ihtiyacı olan puanı getirebileceği hesabını yapıyor.
Bu hesapta “Hayır cephesi”nin 2019 Başkanlık seçiminde yeni ve daha güçlü bir çıkış yaşayamayacağı varsayılmakta...
Cemaat koalisyonundan başlayıp kısa ömürlü başka koalisyonlarla yürüyen AKP ve Reis’i şimdi Türk milliyetçiliğinin ana partisi olarak bilinen MHP’yi yeni koalisyon ortağı olarak seçmiş durumda.
Bu hesap tutar mı, bilemem. Eğer “hayır cephesi” silkinmez ve yaratıcı bir adım atamazsa tutabilir de...
Bunu ilerleyen aylarda göreceğiz.
***
Bugün için AKP’nin yeni koalisyon tercihiyle değişen siyasal çizgisine değinip bu Tırmık’ı noktalayalım.
AKP, kuruluşundan itibaren temsilcisi olduğu siyasal İslamın referanslarından az da olsa ayrılıyor; ümmet vurgusunu silikleştirip “millet” vurgusuna ağırlık veriyor. “Yerli ve milli” safsatası bu yönelimin geçerli sloganı.
Ama bu kimseyi, yanıltmasın. AKP’de ve Reisi’nde milliyetçilik vurgusunun tırmanması geçicidir; köprüyü geçene kadardır. Köprüyü geçtikten sonra yeniden aslına dönecek, İslami referansları temel alan bir rejimi pekiştirmeye yönelecektir...