Adnan Cahit Ötüken
EMRE KİZİR 01 Ocak 1970
Kişiler, ülküsü var ise hayatlarına anlam katabilirler. Milletine fayda sağlayacak insanların önceliği, bir ülkü doğrultusunda çalışmaya başlamaktır. Adnan Ötüken, bu doğrultudan hiç sapmadan bir ülküye ömrünü adamış ve gelecek nesillere temiz bir Türkçe bırakmak için çalışmıştır. O, Türk Dili’nin kutsallığına inanmış, ülkemizin milli bir kütüphanesinin olmayışına derinden kahretmiş ve bu eksikliğin giderilmesini kendine ülkü edinmiş bir dava adamıdır..
Ötüken, 1911 yılında Manastır’da doğdu. Babası Dr. Binbaşı Ali Naşit, annesi Lütfiye Hanım’dır. Babası, Ötüken henüz 7 yaşındayken Kafkas Cephesi’nde şehit düştü. Lütfiye Hanım, o yaştan itibaren Ötüken’in hem annesi hem babası oldu. Öğrenim hayatına İstanbul’da başlayan Ötüken, sırası ile Kadıköy Osmangazi Mektebini, Kadıköy Orta Mektebini ve İstanbul Lisesi’ni bitirdi. Yüksek Muallim Mektebi öğrencisi olarak girdiği İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin Türkoloji ve Fransızca bölümlerini tamamladı.
Ötüken, öğretmenlik mesleğinin henüz ilk yıllarındayken, belkide hayatının dönüm noktası olacak bir hadise gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kurulmuş bir devlet olarak birçok konuda eksik olduğu gibi kütüphanecilik konusunda da hayli yetersizdi. Batılı devletlerin kütüphanecilik deneyimlerinden yararlanmak üzere Almanya’ya üç kişi gönderecekti. Açılan sınava giren Ötüken, Almanya’ya gitmeye hak kazanan üç kişiden biri olmayı başarmıştı. Almanya’da geçirdiği dört yıl ona hem mesleğini geliştirmesinde yardımcı oldu hem de birçok kütüphane uygulaması yapmasına olanak sağladı.
Dört yılın sonunda ülkesine dönen Ötüken, üniversiteye asistan oldu fakat çok sürmeden askerlik hizmetini yapmak için görevinden ayrıldı. Askerlik vazifesini bitirdikten sonra 1 Ekim 1940’ta Maarif Vekilliği Neşriyat Müdürlüğü’ne atandı. Neşriyat Müdürlüğü’nü, ülküsüne giden yolda ona başarı sağlayacağı düşüncesiyle kabul etti. Görevine başlar başlamaz ilk iş olarak Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Kütüphanecilik kursu açtırdı. Böylece hem kütüphanecilik eğitiminin üniversite düzeyinde verilmesini sağlamış oldu hem de açacağı kurumun insan ihtiyacını karşılamayı hedeflemiştir. Bu kurumun tek öğretmeni kendisiydi ve hatta ders kitabı olarak; Almanya’da yazmış olduğu “Bibliyotek Bilgisi ve Bibliyografi” kitabını kullandı.
Tasarladığı kütüphanesinde somut adımlar atmak için görev yerindeki odasının dolabına Mehmet Emin Yurdakul’un iki eserini koyarak başladı işe.. Neşriyat Müdürü olarak bir yandan “Dünya Edebiyatından Tercümeler” dizisini yayınlarken bir yandan kütüphane çalışmaları ile ilgileniyordu. Fakat görevinden dolayı kütüphane çalışmalarına çok vakit ayıramadığı için Neşriyat Müdürlüğünü bırakıp daha alt dereceli bir kadroya atanmasını sağladı. Bağış yoluyla topladığı kitaplar, onlar için ayırdığı yere sığmayınca Mithat Paşa Caddesi’nde bir yer tutulmasını sağlayarak kitapları oraya naklettirdi. Buraya, “Milli Kütüphane Hazırlık Bürosu” adını verdi. Ötüken’in bu azmi devlet kademesi tarafından farkedildi ve dönemin Başbakanı Recep Peker, hazırlık bürosunu ziyaret etti. Ötüken, Milli Kütüphaneye Yardım Derneği adında bir dernek kurdu. Bu dernek, hazırlık bürosunun çeşitli giderlerini ve çalışan ücretlerini ödemek için ödenek sağlıyordu. Kitap sayısı artınca kalıcı bir konut bulma arayışına giren Ötüken, Yenişehir semtindeki Namık Kemal Mahallesi’nde “gazino” olarak kullanılmak üzere yaptırılan yapının uzun uğraşlar sonucu “Milli Kütüphane’ye” verilmesini sağladı. Ötüken, kişisel borçlanmayla o binanın içini yaptırdı ve “Milli Kütüphane” 16 Ağustos 1948’de hizmete açıldı (Kütüphanenin resmi açılış tarihi “Kuruluş Yasası’nın” düzenlemesi ile 23 Mart 1950’dir.)
Toplumdan kendini soyutlamayan kişiliğiyle tam bir ülkü adamı olan Ötüken, sosyal projeleriyle örnek alınacak bir dava adamı olmayı başarmıştır. Türk Kanser Savaş ve Araştırma Derneği, Ankara Filarmoni Derneği, Anıtkabir Derneği, Topkapı Sarayı Müzesi Yardım Derneği, Milli Kütüphane’ye Yardım Derneği ve Türk Kütüphaneciler Derneği’nin kurucuları arasında yerini almış ve 18 yıl Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyeliği yapmıştır.
Türk Dili’nin gelişmesi için çalışmış, Türk Dili’ne giren yabancı ve uydurma kelimelere karşı adeta bir savaş açmıştır. Kültür Müsteşarlığı sırasında uydurma kelimeler ile dilimizin yozlaştırılmasını engellemek için mücadele vermiş, kitapcıklar bile bastırmıştır. Unesco Türkiye Milli Komisyonu’nda solcu yazarlarla kıyasıya mücadele etmiştir. Hüseyin Nihal Atsız bir makalesinde olaydan şöyle bahseder; “Eski Kültür Müsteşarı Adnan Ötüken’in “Türk Dili İçin Mücadele” başlığı altında yayınladığı iki broşür, bu facianın durdurulması için atılmış ilk adım sayılabilir. Adnan Ötüken bu memlekete bir Milli Kütüphane kazandırmış olan şahsiyettir. Bu bakımdan hizmeti büyüktür. Türklüğe hizmetinin en büyük delili ise Kültür Müsteşarlığı sırasında solcuların ona “kültür düşmanı kültür müsteşarı” lakabını takmalarıdır. Hiç şüphesiz uydurma ve iğrenç “tilcik”lerle, “tüm”lerle, “ya da”larla konuşan kültür maskaraları Adnan Ötüken’in kültürünü ve milli kültüre hizmetini anlayamazlar. Anlasalar da satılmış oldukları merkezlerin direktifi dolayısıyla kabul edemezler.
Bunca mücadele içinden başarıyla çıkmış bir insanın az da olsa kibirli olması beklenirken onda kibirden eser yoktu. Astlarına, çalışma arkadaşlarına dostça davranan, onların sorunlarını dinleyen ve hatta sık sık çalışanları ile kütüphane sorunları üzerine görüş alışverişi yapan ve mükemmel bir yöneticilik kabiliyeti olan bir şahsiyetti. Arkadaş çevresinde çok sevilen, şakacı ve kararlı bir kişilikti. Öğretmen Okulu’ndan arkadaşı Süheyl Beken, Ötüken’in kararlılığını bir yazısında şöyle anlatır; “..Bu özelliğinin başka bir örneğini Milli Kütüphane ikinci ek binasının yapıldığı 1960’larda vermişti. Yapının işgal edeceği alan üzerinde belki de kendisinin diktiği, kesilmesine gönlünün razı olmadığı, yetkili tarım uzmanlarının bile ‘yaşamaz’ dedikleri bir ağacı bahçenin başka bir yerine taşıtıp yaşatışını unutmak mümkün değil…”
Öğrenci Müfettişi olarak Almanya’ya giden Ötüken, 1960 yılında ülkesine dönünce tekrar Milli Kütüphane’ye atandı ve daha sonra kendi azmi ile kurulan Kültür Müsteşarlığı’na atandı. 1967 yılına kadar Kültür Müsteşarlığı görevini sürdüren Ötüken, zamanın bakanı ile anlaşamadığı için Ankara Yüksek Öğrenim Okulu Öğretmenliği’ne sürüldü. 1971 yılına kadar ilk mesleğini sürdüren Ötüken daha sonra emekli oldu. Çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği şehir olan İstanbul’a yerleşmeye çalıştığı vakitlerde ağır bir kalp krizi sonucu 2 Mart 1972 tarihinde henüz 61 yaşındayken uçmağa vardı. Ölümünden sonra Ankara-Kızılayda bulunan Milli Kütüphane’nin adı Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi olarak değiştirildi.
Ötüken, yoğun mücadele ortamında uzun süre Ankara Radyosu’nda “Kitap Saati” adlı programı sundu. Ayrıca, Bibliyotek Bilgisi ve Bibliyografi, Üniversite Yayınları Bibliyografisi, Kütüphaneciliğimiz İçin, Dünya Edebiyatından Tercümeler Klasikler Bibliyografisi 1940-1950 eserleri vardır.
Ötüken’in, ülküsüne bu denli bağlı oluşu ve ülküsü uğruna verdiği mücadele herkesçe örnek alınacak bir tavırdır. Türk Kütüphaneciliğine ve Türk Dili’ne ömrünü adayan Ötüken, sırf bu uğurda makamlardan mevkilerden kendini soyutlayarak kendini tamamen ülküsüne adamıştır. Ötüken, Türk Gençleri’ne sadece ders çalışacakları, bilgi toplayacakları bir kütüphane bırakmış değildir. Ötüken bize, erdemli yaşamayı, ülkü uğruna kişisel menfaatlerden vazgeçmeyi öğretmiştir. Mekanı uçmağ olsun. Tanrı Türk’ü Korusun!
KAYNAKÇA:
Tanıdığım Ünlü Türkçüler- Necmeddin Sefercioğlu,
Ötüken Dergisi 30 Ekim 1968 Sayı:11 Hüseyin Nihal Atsız,
Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Sitesi.