« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Mar

2018

Kemalettin Kâmi Kamu

01 Ocak 1970

(d. 15 Eylül 1901, Bayburt - ö. 6 Mart 1948, Ankara)



15 Eylül 1901'de Bayburt'ta doğdu. 6 Mart 1948'de Ankara'da yaşamını yitirdi. Kemalettin Kamuİstanbul Darülmuallimini'nde (Erkek Öğretmen Okulu) son sınıf öğrencisi iken Kurtuluş Savaşı'na katılmak amacıyla Ankara'ya geldi. Matbuat ve İstibarat Müdüriyet-i Umumiyesi'nde (bugünkü adıyla Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü) çalıştı. 1923'te İstanbul'a döndü. Erkek Muallim mektebi'ni bitirdi. Anadolu Ajansı'nda çalıştı. 1933'te Paris'e gitti ve siyasal bilgiler okulundan mezun oldu. Rize ve Erzurum'dan milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Türk Dil Kurumu Terim Kolu Başkanlığı yaptı. Hakimiyet-i Milliye ve Yeni Gün gazetelerinde yazılar yazdı. Atatürk ve İsmet İnönü'nün çeşitli gezilerine katıldı.



İlk şiirleri 1919'da Büyük Mecmua'da yayınlandı. Kurtuluş Savaşı sırasındaki şiirleriyle dikkat çekti. Hece ölçüsü kullandığı şiirleriyle Milli edebiyat akımına bağlı bir şair olarak bilinir.



İlk şiirlerinde vatan sevgisi; milli mücadele, sonraki şiirlerinde aşk, gurbet, yalnızlık gibi konuları işledi.



Şiirleri ölümünden sonra Rifat Necdet Evrimer tarafından "Kemalettin Kamu, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri" (1949) adlı kitapta toplandı.



GurbetKemalettin Kamu, şiire 1919'da Büyük Mecmua'da şiirlerini yayımlatarak başlamıştı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Dergah dergisinde yazdığı şiirlerle ün kazandı. Varlık ve Oluş dergilerinde de şiirlerini yayımladı. Başlangıçta aruz ölçüsü ile yazan Kamu daha sonra hece ölçüsüyle ve sade bir dille Milli Edebiyat akımına bağlı yurt sevgisi, gurbet, aşk konularını işleyen şiirler yazmıştı. Şiirleri ölümünden sonra Rifat Necdet Evrimer tarafından "Kemalettin Kamu, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri" (1949) adlı kitapta toplandı.



BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.

Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların,

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün aynı pınardan doldurup testimizi

Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.

Okuma yok,yazma yok, bilmeyiz eski yeni,

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,

Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;

Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,

Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı.

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;

Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,

"Suma"mın başka köye gelin gittiği akşam,

Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla,

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.

Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

Diye hıçkırır kaval:

Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,

Daima eğeceksin başkalarına boyun;

Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,

Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı

Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an,

Mademki kara bahtın adını koydu çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden

Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla,

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.





İstiklâl Marşı adayı olan şiiri:



Gözyaşına veda et ey güzel Anadolu

Hakkını korur elbet Türk'ün bükülmez kolu

Cenk ederiz genç koca bugün değil yarın da

Yadımız ağladıkça İzmir ezanlarında



Hakk yolunda kan olur dünyalara taşarız

Ya şerefle vurulur ya efendi yaşarız

Her gün yeni bir hile arkasından satıldık

Her gün yeni bir dille yurdumuzdan atıldık



Yeter ey Kâbe'mizi elimizden alanlar

Alıkoyamaz bizi yolumuzdan yalanlar

Hangi alçak el alır el zinciri boynuna

Kim Yunan'ı bırakır Türk kızının koynuna

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49644

ulkucudunya@ulkucudunya.com