Bize ne oldu?
Sadi Somuncuoğlu 01 Ocak 1970
Afrin'den gelen şehit ve yaralı haberleri yüreğimizi dağladı. Cenabı Hak'tan, şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dileriz. Aile mensuplarının, Büyük Türk Milletinin ve silahlı kuvvetlerimizin başı sağ olsun!
Türk Milleti; haysiyeti, egemenliği ve vatanı söz konusu olduğunda canını vermekten hiçbir zaman çekinmedi; çekinmeyecek de. Bundan kimsenin şüphesi olamaz. En yakın örneği de, Çanakkale ve Millî Mücadele ile kazanılan istiklâlimizdir. Ancak düşünmemiz gerekmez mi? Bölücü terörün yenilmesiyle; daha iyi eğitim, iş-aş, ekonomi, adalet, sağlık ve demokrasi gibi gerçek gündemle uğraşıyorken; bugün bunları konuşamaz hale geldik?
Acaba neden? "Devlet de benim, mülk de benim, ümmet de benim" diyen ideolojik bağnazlık ve idrak körlüğü nelere mal oldu? Bir ve bütün olan Türk Milletini bölmeye yönelik etnik hesapların ağır sonuçları ortada değil mi? Nasıl oldu da, içeriden ve dışarıdan ateş çemberiyle kuşatıldık da; şehitler veriyoruz? Neden, ahlaki çöküntü başta olmak üzere her alanda büyük bir bunalımla karşı karşıya geldik? Neden aile faciaları, cinayetler, intiharlar zirve yaptı; hapishaneler dolup dolup boşaltıldı? Neden, devletin yapısı ve milletin dokusu bozuldu; güven bunalımı zirve yaptı? Neden, Türk Milletine ve Devletine karşı Yunan'ı, İngiliz'i üstün görenlerin beyanı, bazı etkili çevrelerde kabul gördü?
Kısaca, bize ne oldu? Beklemeyi bırakıp, Türk Milletinin feraseti ve Devlet aklıyla bunun çaresini, ne zaman arayıp bulacağız?
Çaremiz önümüzdeki seçimlerde. Kansız, kavgasız bir şekilde; sürekli aldatılanlara ve aldatanlara, yeter denilmesinde...
Seçim mi, geçim mi?
Memleketimiz bu durumdayken, 16 Nisan 2017'de referandum yapıldı. Kanunlar çiğnendi ve şaibeli bir şekilde yüzde 49'a karşı, yüzde 51 oyla anayasa değişikliği kabul edildi. Böylece, millî ve üniter Türk Devletinin tek adama teslimine, bütün baskılara rağmen hayır diyebilen muhalefete karşı; evet diyen devlet, hükümet, AKP, MHP ve medya cephesinin dediği oldu. Dünyada bir benzerine rastlanmayan şekilde, Türk Milletinin egemenliği anayasa ile bir kişiye verilmiş oldu. Adına da demokratik yarış denildi.
Şimdi sıra, devleti "tek adama" teslim eden anayasaya göre yapılacak seçimlere geldi. Bunun için yıllardır uygulanan seçim kanunu değişmeliydi. AKP-MHP ikilisi; "Nasıl olsa Meclis ekseriyeti bizde" sorumsuzluğuyla hazırladıkları kanun teklifini Meclis'e verdi; görüşmeleri yapılıyor. Hukuk devletine, eşitliğe ve demokrasiye aykırıymış, önemli değil, esas olan "kafadarların" çıkar hesapları. Yani Erdoğan'ın "tek adam" yani kral olması, barajda çırpınan MHP'nin TBMM'ye taşınmasıdır. Yukarıdaki "seçim mi, geçim mi" ifadesi, bu çıkar ilişkisinin görünen yüzünü anlatıyor. Derinleri ise bambaşka; 2023'te yeni bir Türkiye'den; federasyon ve eyaletlerden bahsedilmesi önemlidir. BOP haritasına göre; Irak, Suriye, Türkiye ve İran'da çok parçalı federasyon kurularak parçalanması gibi.
Tek adam için seçim
Medyada tartışılıyor: İttifakçılar için yüzde 10 Türkiye barajı niçin kalkıyor? Esas olan partilerin tek başlarına seçimlere katılması değil midir? Seçmen iradesinin gerçekten belirlenmesi, ancak böylece mümkün olur. Sadece ittifakçılar için barajın kalkması, diğerleri için devam etmesi eşitliğe aykırıdır. Bu bakımdan, demokrasilerde illa ittifak yapacaksınız zorlaması yapılamaz. İttifakçılar dürüst ve adil iseler, bu sorulara cevap vermeleri gerekir. Ama böyle yapmıyorlar; sadece "siz de ittifak kurun" diyorlar. Nazari olarak böyle söylenebilir, ama onlar da biliyor ki, Türkiye şartlarında bu mümkün değil. Bu soruların cevabı yok. Olmayınca da, ittifakçılar haksızlığın tescilini bizzat yapmış oluyor.
Gerçekten de barajı, ittifak yapıp yapmamak değil, temsilde adalet, yönetimde istikrar ve hukukta eşitlik belirleyebilir. Türk Milletinin, Devletin yararı ve uluslararası kuralların gereği budur. Ama siz bütün bunları yok sayarak, şahsınızı, ideolojik saplantılarınızı ve partinizin çıkarlarını her şeyin üstünde tutarsanız, çok büyük bir yanlış yaparsınız. Bunun bedelini memleketimiz ve milletimiz ödemek zorunda kalacaktır.
Bir başka konu da; sandık başkanının mühürlemediği oy pusulalarının da geçerli sayılması için gösterilen ısrardır. İttifakçılar bunda neden ısrarlılar? Açık bir cevabı yok. Geçmişte, bunun sakıncaları görüldü. Aynı ilden aday olan iki bölücünün seçilebilmesi mümkün oldu. Önceden hesaplar yapılarak seçmene mühürlenmiş oy pusulası veriliyor, sandık başkanından aldığı boş oyu getirmesi isteniyor. Böylece, ikisi de eşite yakın oy alarak seçiliyor.
Bunun tek şartı, filigranlı oyların ihtiyaçtan fazla bastırılmasıdır. 59 milyon seçmen var, ama 70 milyon oy pusulası basılıyor. Seçmene tek oy veriliyor, zayi olduğunda ikincisi verilmiyor. Bu durumda neden bu kadar fazla oy pusulası basılıyor? Kanun gereği denemez, çünkü kanun değişebilir.
Bir diğer konu da, aynı sitede oturanların farklı yerlerde oy kullanmasına dair düzenleme. Neden? Uygulamaya göre, komşular birbirlerini tanıdığı için, aynı siteden yabancı biri seçmen gösterilemez. Evet, bunun açıklaması var mı?
Önemli bir konu da; seçimlerde vali, kaymakam, polis ve memurların sandık başkanı yapılma usulündeki değişiklik ile devlet seçimlerin içinde yer alıyor. Bu kabul edilemez.
Bunlar düzeltilmezse, bu seçime seçim denemez.