« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 May

2008

İttihat Terakki Cemiyeti Kuruldu

01 Ocak 1970

İttihat Terakki Cemiyeti, 1890'da, askeri tıbbiye taleblerinden İbrahim Temo, İshak Suküti, Abdullah Cevdet ve Mehmet Reşit tarafından kurulmuştur. İbrahim Temo, hatıratında, cemiyetin kuruluşunu şöyle anlatıyor: "Hüseyinzade Ali bey, felsefe ile iştigal eden hoşsohbet bir arkadaş idi. Bir gün sınıfta derin düşüncesinden ayrıldı. Buldum! Buldum!... diye bağırdı. Arkadaşlar "Nu buldun? Diye sordular. O, İçtimai hastalığımızın adı, dedi, "Nedir bu hastalığın adı?" diye sorulduğu zaman, Yangeldizmi! Diye cevap verdi. Arkadaş gülüştüler, ama, bu söz bein bir hayli düşündürdü165. Aradan birkaç gün geçti. İshak Sükutti'yi çağırdım. Abdullah Cevdet'i ikna ettim. Onlara, "Yunanistan'ı Yunasitan eden Etnik-i Eteriya cemiyetidir. Bu cemiyeti de cahil bir meyhaneci, bir bakkal, bir tüccarın çırağı üç Rum'un kurduğunu anlattım. Cahil üç rum muvaffak olamaz dedim. Fikrimi doğru buldular. O gün cemiyeti kurmak için hareket geçtik.."166.

Böylece kurulan ve az zamanda pek çok taraftar toplayan cemiyet, "Meşrutiyet"in iadesi için" çalışmalarına hız verdi. Muhtelif yerlerde şuelere açıldı. Bir aralık faaliyetleri haber alındı. Azaları takib edildi. Yakalananlar tevfik edildiler. Kaçabilenler Avrupa'ya çekildiler. Avrupa'ya ve Paris'e firar edenler ile memlekeette kalıp yakalanmayanlar gizlice muhabere ettiler. 1897'de Harbi'ye e tıbbiye talebeleri Saray'a karşı bir nümayiş yapmaay karar verdiler. Fakat nümayiş önceden haber alındı. Elebaşıları yakalandı. Mahkemeye verildi. Mahkum edildiler. Bu suretle memleket içindeki İttihat-Terakkiciler susturuldular167.

Sıra Paris'teki İttihatçıları susturmaya gelmişti. Abdulhamit, adamlarından birini Paris'e gönderdi. Oradakilerin ileri gelenlerinden bir kısmına (Mizancı murat, Çürüksulu Ahmet, Dr. İshak Sükuti, Dr. Abdullah Cevdet'e), hariciyede memuriyetler verdi. Onlar da kabul edip sustular. Fakat Ahmet rıza bey, damat Mahmut Celaleddin Paşa ve oğulları Sabahaddin (Prens Sabahaddin) bey gurubu susmadı.

İlave edeyim ki Avrupa'ya firar edenlere umumiyetle "Jön Türkler" "Ahrar-ı osmaniye" ve "İttihat-Terakki" isimleri verilir. "Jön Türk" geniş bir mana ihtiva eder. Ahrar-ı Osmaniyeyi de, İttihat-Terakki'yi de içine alır. Fakat Ahrar-ı Osmaniye türlü unsurları (Rum ermeni, Arap, Yahudi, Türk v.s.) içine aldığı burada Türk ekalliyette oludğu halde, ittihat-Terakki'de Türk unsuru ekresiyettedir. Bu itibarla ekresiyeti Türk olan, Türklük emaline hizmet eden İttihat-terakki ile Türk unusurunun azınlıkla olduğu, türkülk amaline zıd bir fikir peşinde koşan Ahrar-ı Osmaniye'yi birbirine karıştırmamak lazımdır. İtithat-terakki'nin gayesi, en kadar tevhide matuf ise, ötekinin gayesi de o nisbette dar tevhide matuf ise, ötekinin gayesi de o nisbette dağıtmaya matuftur. Bir misal olmak üzere şunu arzedeyim. 1902 1902'de Prens Sabahaddin'in riyasetinde Ahrar-ı Osmaniye'nin bir kongresi olmuştu. Kongrede, alınan kara, Ahrar-ı osmaniyecilerin gayesini göstermeye kafidir sanırım: "Osmanlı İmparatırluğunun her tarafından mahalli idareler ve milli muhtariyetler teşekkül etmelidir. Bunun tahakkuku için düle-i muazzamanın müdahalesi talep edilmelidir"168. Eh, İmparatorluğu yıkmak için yarıca düşmana ne hacet, biz yeteriz de artarız bile!... Prens Sabahaddin bey'in de kurulması için ömrünü vakfettiği ve bir kısım fikir adamlarımız tarfından beğenilen169.

"Adem-i Merkeziyet Prensibi"nin esası işte bu idi170.

İmparatorluğu yıkamaya matuf olan bu türlü çalışmalara Abdülhamit razı olmamıştır. Böyleleri ile mücadele etmiştir. Aynı kongrede az olarak bulunan Ahmet Rıza Bey, tehlikeyi anlamış ve etrafına da anlatmış, ittihatçılar, Ahrar-ı osmaniyetinin tuzağına düşmemişler, ayrılmışlardır.

Merkezi Paris'te bulunan İttihatçılar, memlekette propaganda ve neşriyat sahası olarak Makedonya'yı seçtiler. Zira burası;

1 - Sair yerlere nazaran daha münevver bir içtimai muhite sahipti.

2 - Siyasi ve askeri ehemmiyetinden ötürü kıymetli subay ve memurlar ekseirya buraya tayin edilirlerdi.

3 - Maaşlarını vaktiyle alamayan, zamanında terfi edemeyen subay ve memurlar iktidardan memnun değillerdi.

4 - O zaman Avrupa devletleri mali ve askeri islahat için en çok buraya müdahaleler yapıyorlardı.

5 - Birbirine zıd ideolaji mücadeleleri en çok burada yapılıyordu.

6 - Zaten bu durumdan istifade eden bazı kimseler 1904'te Selanik'te gizli bir cemiyet de kurmuşlardı.

7 - Bunların yanında, bir cephesi ile Demokrat (Hürriyet-Müsavat-Adelet-Uhuvvet fikirelrini alem, edip,) bir cephesi ile, Siyonizm (Yahudi vatanı kurmak), bir cepehesi ile Anarşist (Mevcut idareiy yıkmak istemekte olan Mason, cemiyetleri de hal-i faaliyette idi. Türlü ideoloji ve karışık fikirlerden kurdulmak istediler.

Selanik'teik gizli cemiyeti Posta-telgraf Memuru Talat, selanik Askeir Rüşdiye Müdürü Tahir, Askeri Rüşdiye'nin Fransızca Öğretmeni, Naki, teğmen Ömer Naci,mithat Şükrü kurmuşlardı. Kifayetsizliklerinden istifade ederek ve cemiyetlerinin yalnız demokratik olan cephesini göstermek suretiyle, başta Emanueel Karasu olduğu halde birçok masonlar bu gizli cemiyete gidiler. Onları ifsat ettiler171. Selanikteki bu gizli cemiyet, 1906'da Paris'teki İtithat-terakki Cemiyeti iel birleşti. Birleşti ama, Ahrar-ı osmaniye'den kaçarken, Cemiyet, Mason kuşusuna düştü. Bu tarihten itabaren Cemiyetin merkezi Selanik oldu.

Genel kültürden ve yalnız kendi milli ideolojilerini düşürüp sair ideolojilerin de aynı sahada at oynatmakta olduğundan, adeta habersiz görünen cemiyetin azaları ekseriya çete idi. Bunlar Sırp, Bulgar, Rum, Karadağ, arnavut çeteleri ile çarpışa çarpışa tamamen çeteleşmişlerv e bu zihniyeti benimsemişlerdi. Onlar bu zihniyeti, sokakta muhalif gazeteci, nezaert sandalyesinde nazır vurmak suretiyle devlet iadresien de soktular. Komiteci ruhu, çetici zihniyeti ile, masonlarla el ele vererek, koca Osmanlı İmparatorluğu'nu har vurup harman savurdular. Maalesef getirdikleri su, pisliklerini temizlemedi. Hayırları ile hatarı tartılırsa, hatalarının ağığr bastığı görülür. Gerçi hadiseler fırsat vermemiş, ne yaptıkları, ne yapacakları pek iyi anlaşılmamıştır. Bunlar da I'nci Meşrutiyet'i getiren, Mithat paşa, Hüseyin avni paşa, Namık Kemal v.s. gibi herşeyin, "nayasa" ilan etmek, "Meşrutiyet'i tesis etmekle halledilivereceğini sanıyorlardı. "hadiseler, düşüncelerinin yanlış olduğunu pek açı bir şekilde ortaya koymuştur.

Sadece hisler ve heyecanlarla dolu olan, fakat bir imparatorluğu, hele Osmalı İmparatorluğu gibi, içtimai, fikir ve milli terkip bakımıdan yamalı bir bohçaya benziyen bir imparatorluğu, idare etmek husunda pek kifayetsiz olan İttihatılar, "Reval Mülakat'ı"nı bahane ederek, ortaya atıldılar. 10 Haziran 1908'de Baltık Denizi'nin olduğu sahilde bulunan Reval'de, İngiliz Kıralı VII. Edvard ile Çar II. Nikola bir mülakat yaptılar. Bir sene evvel Almanya'ya karşı "İtlaf" zümresine girmiş olan bu iki devlet adamı, çok gizli olarak Alman meselsini görüştüler. Mülakattan sonrada, her zaman konu edilen Makedonya ıslahatı meselesini görüştüklerine dair bir tebliğ neşrettiler. Maksat Alman meselesini perdelemekti. Evet, bu mülakatta Makedonya ıslahatı görüşülmüştü. Ama ittihatçıların iddia ettiği "Osmanlı İmparatorluğu'nun gizlice taksimi" konusu açılmamıştı. Fakat onlar bunu bir iç propaganda yapmak için vesile saydılar. Zaten çetelerle muharebe edip duran İttihatçı subaylar, emirleri altındaki, her şeyden bi haber askerleri alıp dağlara çekildiler, sivil ve asker İttihatçılar "meşrutiyet isteriz" diye muhtelif merkezlerden saraya teller çektiler. Sonrada "Vatan parçalanıyordu, biz ortaya atılıp II. Meşrutiyeti İlan ve vatanı parçalanmaktan kurtardık" dediler. Bu işi herhalde vatanı kendi elleriyle parçalamak için yapmışlardı. İttihatçı liderlerin, bir taraftan saraya tel çekerken, bir taraftanda halka neşrettikleri beyannamenin muhtevası pek enteresandır. Liderlerin gafletini çarpışan ideolojilerden bi haber olduklarını, Osmanlı İmparatorluğu'nun iştimai yapısını bilmediklerini gösteren bir şaheserdir. Diyorlar ki; "Makedonyalıların birbiri ile mücadelesinin mutlakiyettir. Meşrutiyetin ilanı bu hale derhal nihayet verecektir. Çetelerin senelerdir devam eden kanlı faaiyetleri kanlı bir maksatla değil, meşrutiyetinilanı için sarf edilmiş hamlelerdir.Osmanlılar kardeş olup, meşrutiyet bu kardeşliği perçinliyecektir. Meşrutiyet ilen edilince Makedonya meselesi kendiliğinden halledileceğinden Düvel-i Muazzama, davamıza müzahir olmalıdır. "Abdülhamit'i "Vatana ihanet etmekle" itham edenlerin, Meşrutiyeti ilan etmekle herşeyin halledileceğine inanan ve bunun için yabancıları yardıma çağıran ittihatçıların marifetlerine bakınız!..

Bütün bir memleket ve millet çapında olmadığı için, "ihtilal olarak kabul edilen makedonya ihtilali, bir hayli mevziidir. Bir kaç çete ve suikast faaliyetinden ileri gitmez:

1 - Cemiyetin faaliyetlerini kösteklediği için Selanik Merkez Kumandanı Nazım Bey, Enver Bey tarafından tabanca ile yaralanmıştır.

2 - Manastır Polis Müdürü Sami Bey vurulmuştur.

3 - Şemsi Paşa katledilmiştir.

4 - Onun yerine geçen Tatar Osman Paşa kaçırılmıştır.

5 - Resne'de Niyazi Ohri'de Eyyüp Sabri, Manastır'da Hasan Tosun ve Enver beyler askerleriyle dağa çıkmışlardır. Arnavutların'da kendilerine ilhakı ve kuvvetlerini 8.000 kişi olduğu söylenir. Biz buna ihtimal vermiyoruz.

Muhtelif Merkezlerinden Babıali'ye çekilen telgrafların miktarı 67 olunca Padişah, "Akıntıya ğidecegim. Mecli'si Vükkela toplanıp mazbatasını hazırlasın..." diye emir verdikten sonra, Vükela toplanmış ve Padişah'a arzedecegi mazbatayı hazırlamıştır. Hazırlanan mazbatada, yukarıda kısaca temas ettiğimiz hadiseler anlattıktan sonra, "bunların kanun-i esasinin mer'iyeti iel Meclis-i mebusan'ın toplanmaya davet edilmesi esasına mütenid oludğu neticesine varılmıştır. Gerçi Kanun-ı Esasi Mer'i olup meclis-i Mebusan bir müddet-i muvakkate için tatil edilmiş olması, bir süredir davet edilip ve açılış yapılmamıştı. Bu hadiseyi uzaklaştırıp tardetmek ve ecnebi devletlerinin mühdahalesine sebebiyet verilmemek için Meclis-i Mebusan'ın açılması zaruridir"172 deniliyordu. Abdülhamit, Kanun-u Esasi'nin geçerliliği ve Meclis-i Mebusan seçime ve tolanmaya davet edilmesi için bir ferman yazdı. Bu ferman Babıali'de okundu. Padişah, fermanında Tanzimat'tan II'nci Meşrutiyet'e kadar olan devri bir hülasasını yaptıktan sonra "bebde-i saltanatımızda kariha-i zatiyemizden olarak Kanun-u Esasi ilan olunmuşken, türlü sebepler, umumun mehfaatine üstün geldiğinden Kanun-u Esasi-nin tatil için ihtarlar yapılmıştır. Nihayet bu tatili devletçe kararlaştırılmıştır.

Şimdi Kanun-u Esasi'nin maddelerinin icra olunmasına, Meclis Mebusan'ın her ene toplanmasına kara vermiş olduğumuz her tarafa bildiriniz. Badema hiçbir sebeple asla kat'a Kanun-u Esasinin esasına halel gemeyecektir. "deniliyordu173. bunlar telgraflarla ve matbuatta her tarafa ner ve ilan edildi. Makedüonya ve İstanbul'da ihtilal zamanlarına has bir hava esmeye, nümayişler, mitingler yapılmaya başlandı. Bu nümayiş ve mitinglerdenbahseden devrin Şeyhülislamı Cemaleddin Efendi, "bu nümayişçilerden bir gurup Padişah'a verilmek üzere bana bir arıza verdi. Arızada halk, kanun-u Esasi'nin ihlal edilmemesi için garanti istiyordu. Huzura çıktım. Nümayişlerden heyecanlı olan Padişah, "şeyhülislam, bunlar hep biraderin parası ile tahrik edilen kimselerdir" dide. Ben de, "Hayır, hünkarım, bunlar hiç kimsenin tahriki ile olmuyor. Bunlar ihsan buyurduğunuz hürriyet ve Meşrutiyet'in tabii neticesidir. Siz bugün yeniedn cülus yurudnuz. Mevkinizi muhafaza, meşrutiyet'in teyid ve istikrarı hakkındaki hününiyetinizi anlatmakla olacaktır. Zira bu nümayişler, Meşrutiyet'in yine devam etmeyeceğinden mütevellittir, dedim". Dedikten sonra, "Bunun üzerine Padişah: Bidayet/-i cülusumuzda, Kanun-u Esasiyi, milletin henüz kabiliyeti yoktur diyenlere rağmen kendim ilan ettim. Daha sonra 93 harbi zuhur etti. talebelerin hepsini Meclis-i Mesuban'a müracaat ettirdiler. Münasebetsiz isteklerde bulundulayr. Bu hal ile meclis devam ederse, devlet için zararlı olacağını anladım. Onun için kanun'u bana bahşettiği selahiyetle, muvakkaten meclis-i Mebusanı tadile mecbur oldum.174 Sonra birkaç defa Meclis-İ Mebusanın açılmasını niyet ettim. Maniler zuhur etti. Mülkiye Mektebi'nin açarak kabiliyetler yetiştirmeye çalıştım175.. Şimdi o kabiliyeti görerek Vükelanın kararını beklemeden, Meclis'in açılmasına emrettim. Zis Şeyhülislamsınız, Huzurunuzda kasem ediyorum. Meşrutiyeti hiç bir zaman ref ve iptal etmeyip devamına çalışacağım. Saltanat'ta kaldığım müddetçe Meşrutiyet'in muhafazasına say ile bu messlekten inhiraf etmeyeceğime vallahi billahi, tallahi," diyor176.

Bu şekilde yemin eden koskoca bir Padişah ın Meşrutiyetten ayrılacağına, bir müddet sonra zuhur edecek olan 31 mart Vak'ası'na karışacağına kat'iyyen ihtimal verilemez.

Birinci Meşrutiyet devresinde olduğu gibi, şimdi de seçimler iki dereceli olarak yapıldı. 23 temmuz 1908'de Meşrutiyet ilan edilmekle beraber Meclis-i Mebusan'ın seçimi ve toplanması bir müddet sonra olmuş ve Meclis-i Mebusan ancak ilk toplantısını 17 Aralık 1908'de yapmıştır. II'nci Meşrutiyetle beraber yürürlüğe konan, Anayasa, 1876 Anayasası olduğundan, o zaman olduğu gibi, şimdide hükümet kuvvetleri üçe ayrılıyordu. İcrai, teşrii ve kazai, Anayasa, icrai kuvveti PadişahDa, teşrii kuvveti Padişah a, teşrii kuvveti meclislere (ki, biri padişah) tarafından kayd-ı hayatla seçilen Ayan Meclisi, öteki de dört sene müddetle hak atarafından seçilen Meclis-i Mebusan olamk üzere iki meclis vardı) verilmişti. Kazai kuvvet de müstakil mahkemelere verilmiştir177.

Meşrutiyet ilan edildi. Meclis-i Mebusan toplandı. Ama yarılmak isteyen unsurlar iki taraflı mücadele etmek imkanına kavuştular.

1 - Kendi memleketlerine silahla,

2 - Mecliis'te fikirle. Bu hal İmparatorluğun çabucak dağılıp parçalanmasında başlıca amillerinden biri oldu. Bunu Cemal ve Talat Paşalar kendi hatıralarında itiraf etmişlerdir. Cemal paşa "biz ittihadı temin için, Osmanlılıktan bahsederken, onlar muhtariyetten bahsediyorlardı" derken, Talat Paşa da, "Jön Türkler memlekette eşitlik, hürriyet ve adalet getirmek emeli ile oratya atılmışlardı.

Bu prensibi temin maksadıyla Türkelri, Arapları, rumları, bulgarları, ermenileri birleştirmeyi ve böylece sevgili vatanın selamet ve terakkisi için birlikte çalışmayı ydüşünmüşlerdi. Fakat ihtilali takipeden (merutiyeti kastediyor), hadiseler, maalesef, bambaşka bir çehre gösterdi. Rumlar, cemiyetimizin muvaffak olması için bu birliğe karşı geldiler. Tabii ki Osmanlılık fikri Helenizm için bir tehlike idi. Osmanlılık tabirine asabileşen Serfice mebusu Boşo Efendi, Meclis Kürsüsünden alenen, "Benim için osmanlılık, Osmanlı Bankası'ndaki osmanıllıktan daha fazla bir şey deildir" demek küstahlığını gösterdi. Onları Eremniler ve bulgarlar takipetti" diyor178.

Ya, işte böyle!... İmparatorluğun içtimai, fikri ve milli payısını anlamadan ortaya atılmak, kaş yapayın derken göz çıkarmaktan daah beterdir. Bu ittihad ricali acaba, imparatorluğu teşkil eden unsurların içtihatları, maksatları hakkında hiç bir şey duymamış ve okumamışlar mıydı? İlme ve akl-ı selime değil, sadece hisse ve heyecana istinad eden fiiller, his ve heyecanların devamı müddetince payidar olurlar. Ömürleri pek kısadır. Saniyen, ittihatçılar, meşrutiyet'i kenid malalrı zannettiler. İnhisarlarına almak, başkalarına asla kullandırmamak yoluna gititer. "mutlak monarşi'nin yerine" oligarşi" kurdular. Ama adına "oligarşi (Zümre hakimiyeti) değil, "meşrutiyet" demekte ısrar ettiler.

Meşutiyet ilan edilince her tarafta bayramlar yapıldı. Dinleri, ırkları, renkleri, gayeleri başka başka olan insanlar sarmaş dolaş oldular, kucaklaştılar. Hocalar papazlarla öpüştü. Makedonya dağlarındaki Sırp, Yunan, Bulgar, Türk çeteleri şehirlere indiler. Bunlar da bayramlara iştirak ettiler. Fakat onlar bayramı, gayealerine daha kolay varacakları için yapıyorlardı. Sağnaklardan sonra hasıl olan bulanık havada avlanmak isteyen zümreler ortaya çıktı. Ozaman, henüz ittihat ve Tereakka'nin mahiyeti meçhul oluğundan, her yerde alkışlandı. "Hürriyet" "müsavat" "adalet" kelimeleri dillerin pelesengi oldu. İhtilal (!) yeni edebi terkiplerle beraber geldi. "Münci-i millet" denilince İttihat-terakki" "nigehban-ı hürriyet" denilince ordu demek olduğunu bilmeyen kalmadı. Bunun gibi "Kabe-i hürriyet" denilidği zaman, selanikten bahsedilmek istediği anlaşılıyoyrdu. Şahıslar millileştiler. Millileşen şahıslar, kendilerinin bu işe Allah tarafnıdan memur edildikleri inanmaya başladılar179. Milil hatip (Ömer Naci), milli şair (ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul) terimleri ortaya çıktı180. Hürriyet uğrunda canını feda etmiş olan mithat Paşa.

"Şehit-i hürriyet" lakabı ile anılmaya başlandı. İttihat, Terakki'ye muhalif, hatta bitarf olan vatandaşlar "mürteci" diye isimlendirildiler. Abdülhamit devri "Devri istibdat" kendisi "Kızıl sultan" ismiyle yadedildi. Bu terkipler uzun zaman kullanıldı. Konuşma ve edebiyat lisanına karıştı. Okul kitaplarına geçti. Zamanımıza kadar intikal etti.

1908'den 1918'e kadar edvam eden İttihat ve Terakki devrini üç kısma ayırmak, öylece mütalaa etmek mümkündür.:

1 - 1908-1909 arasındaki dokuz aylık bir devirdir. Meşrutiyet'in ilanından bdülhamit'in haline kadar edvam eder. Bu devirde İttihatçılar, devlet idaresine, iktidar olarak hakim olamamışlarsa da perde arkaısndan Sadrazam düşürmek, kabine değiştirmek, vali ve kumandan tayin etmek suretiyle rollerini ifa etmişlerdir. Bu devir gayri mes'ul tahakküm devridir.

2 - 1909'dan 1912'ye kadar üç seneden fazal devam eden devirdir. Abdülhamit'in halinden Sait Paşa'nın sadrazamlıktan istifasına kadar devam eder. Bu edvirde İttihatçılar resmi ve mes'uliyetli olarak tahakküm ederler.

3 - Kısa bir aradan sonra 1913'den 1918'e kadar altı seneye kayın devam eder. Bu İttihatçıların son ve amansız hakimiyet devridir.

İlk devirde umumi af ilan edildi. Avrupa'daki Jön Türkler ve adem-i Merkeziyetçi Sabahaddin Bey, istanbul'a döndüler. Her biri sevinçle karşılandılar. 4 Ağustos 1908'de Sadrazam Sait Paşa, Anayasa'ya sadık kalarak, Harbiye ve bahriye Nazırlarını (Vükeladan addedilirlerdi) kendisi tayin etti. yine Anayasa gereğince Sadrazam ile Şeyhülislam'ı tayin etmekle mükellef olan Padişah Harbiye ve Bahriye Nazırlarını da tayin etemye kalkıştı. Sadrazam bunu, Anayasayı ihlal manasına aldı ve istifa etti181.

5 Ekim 1908'de Avusturya, işgalindeki Bosna-Hersek'i; aynı tarihte bulgar Prensi Ferdinand Şarki Rumeli'ni İlhak ve Bulgaristan'ın istiklalini ilan etti. bunlarda da İttihatçıların siyasi tedbirsizliklerinin rölü oldu.

Meşrutiyet'i ilan eden ittihatçılar, doğrudan doğruya idaremiz altında bulunan yerlerden oludğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu'na zahire tabi, fakat hakikatte elimizden çıkmış olan yerlerden de, (Bosna-Hersek, Şarki Rumeli, Girit, hatta Tunuz ve Fas'tan) mebus seçimine kalkıştılar. Onlar da zaten işgallerinde ulunan yerleri ilhak ediveridelr. Hele Girit üzerinde fazal durdular. Matbuatta Yunanistan aleyhine bir kampanya açtırdılar, Halk teşvik edildi. Nümayişler yapıldı.

Gençler feslerine, "ya Girit, ya ölüm!" diye yaftaları yapıştırıp meydanlarda, "Girit bizim canımız feda olsun kanımız" diye bağrıştılar182. Miletler birbiriler aleyhine kışkırtıldılar. Biz bir taraftan Meclis-i Mebusan için seçim hazırlıkları yaparken, bir taftan Patriğin tardını istemey başladık. Yunanlılar esçim prapagandalarına karıştılar. "türkiye'de nüfusun bir kısmı Rum olduğundan Ayan ve Mebusan Meclislerinin ona göre ayarlanmasını, Rumcanın türkçe ile birlikte recmi dil olmasını" isteyecek kadar iş ileri götürdüler183. Seçimler yapıldı. 50,000 kişiye bir mebus hesabı ile 270 mebus seçildi. Seçilen mebusların ancak 142 tanesi Türk, sairleri Türk olmayan Müslümanlardan, Müslüman olmayan Osmanlılardan, müteşekkildi. İşte bunun için, Talat Paşa'nın da itiraf ettiği gibi, boşo efendi, "benim Osmanlılğım, Osmanlı Bankası'nın Osmanıllığından farksızdır." Diyordu. Birinci meşrutiyet'ten beri Abdülhamit'in korktuğu işte bu idi. Milliyet ve İstiklal fikirlerkinin alıp yürüdğü bir zamanda içtimai bünyesi pek karışık olan bir meclisten gelecek olan büyük tehlikeyi Abdülhamit'ten başka idrak edecek kimse hemen yok gibiydi.

Bu cephesi ile Abdülhamit'i Meternih'e benzetmek mümkündür. Liberalizmin bütün nimetlerini müdrik olan Abdülhamit'de İmparatorluğun parçalanmadan bekasını temin edebilmek için, Liberalizmin düşmanı, muhafazakarlığın dosut görünmeye mecbur olmuştur. Metemih de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bekasını temin edebilmek için bütün Avrupa'da Liberalizmi bazen bir volkana, bazen ejderhaya benziyordu184.

Meclis, gerek ibrinci Meşrutiyet'te, gerek İkinci Meşrutiyet'te türlü emeller besleyen unsurların toplanma mahalli oldu. Münakaşalardan Türkler ve Türk Yurdu zarar gördü.

14 Şubat 1909'dan Kamil Paşa istifa etti. zira bahriye Nazırı Arif Hikmet paşa istifa etmiş, Harbiye nazırı Ali Rıza paşa'da Mısır Komiserliğine tayinedildiğinden, yerine Nazım Paşa Harbiye Nazırı tayin edilmişti. Bunu istemeyen İttihatçılar, kendisinden izahat istediler. Kamil Paşa da Anayasa'nın 38'nci maddesi gereğince izahat için üç gün mühmet istedi. Meclis-i mebusan bu izni vermedi. Bunun üzerine o da istifa etti.185. Yerine 13/14 Şubat 1909'da H. Hilmi Paşa Sadrazam oldu. H. Hilmi Paşa'nın sadareti zamanında meşhur "31 Mart Vak'ası", onu takiben Tevfik Paşa'nın zamanında Hareket ordusu'nun İstanbul'a gelişi, Abdülhamit'in halli hadiseleri oldu186.

Trablusgarp Harbi'nden sonra, Balkan Harbi esnasında İttihatçıların yeniden iktidara geldiklerini görüyoruz. İnsan, İttihatçıları yeniden iktidara getiren sebeplere kolayca inanamaz. Ama maalesef sebeplerin, yalnız onların iktidara kavuşmak için, her türlü tedbiri meşru gören siyasi hırsları olduğunu, resmi tutanaklar ve hatıralar göstermektedir. Düşmanın Çatalca'ya gelmiş, İmparatorluk payitahtının kapısını çalmaya başlamış olduğu bir sırada:

1 - O zaman siyasete karışan olduğu bir sırada: "Terakki Gurubu", bir de reisleri Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın olduğu umumiyetle kabul edilen "Halaskaran Gurubu" vardı. İttihatçılar, biraz safdil bir adam olan Nazım paşa'yı kandırmışlar, kendi taraflarına çekmişlerdi. Paşa'yı, "Balkan mağlubiyetlerinin müsebbibi olarak harpden sonra Kamil Paşa sizi divan-ı harbe verecektir. Bizim tarafa geçerseniz hükümeti devirir, sizi de Sadrazam yaparız" diye ikna etmişlerdir. Bunu üzerine Nazım Paşa;

1) - Balkan Harbi'nde bozgunculuk ettikleri söylenerek tevkif edilen birçok ittihatçıları serbest bırakmıştır.

2) - Enver beyi (Paşa) Trablusgarp'tan getirtti. Kolordu Erkan-ı Harbiye Reisliğine tayin etti.

3) - Cemal Bey'i (Paşa) Menzil Müfettişliğine tayin etti. mecliste bunlardan şüphelenip sual soran mebuslara karşı; "Artık onlar siyasetle uğraşmayacaklarına dair bana askerlik şerefleri üzerine yemin ederek söz verdiler" diye müdafaa etti.

2 - Öbür taraftan İttihatçılar, gizlice Babıali ve Sadrazamda faaliyetlere giriştiler.

A - İttihatçı Şeyhülislam ile Dahiliye Nazırı Hacı Adil bey saraya gelip "huzurda ahvalin vehameti izahtan sonra Nazım Paşa'nın azli ile Mahmut Şevket paşa'nın Başkumandan Vekaletine getirilmesini" istediler.

B - Bozgun esnasında ve Çatalca Muharembeleri devam ederken, asker arasına girdiler. Anadolu efradına "Rumeli sizin vatanınız değil, neden kendinizi kırdırırsınız?" diye propaganda yaptılar187.

C - Halk arasına karışıp "Kamil Paşa hükümeti, Edirne'yi Bulgar'a teslim ediyor" diye tahrikatta bulunmuşlardır. Ne ayıp, ne çirkin şeyler bunlar.. Askeri "Harb etmeyiniz" diye tahrik etmek vatan ve millet sevgisi ile Kabil-i telif olmadığı gibi, halkın milli hislerini galeyana getirip şahsi menfaat teminine çalışmak da süflice hallerdir. Fakat onlar, maalesef bundan istifade ederek, Babıali'yi basmışlar, iktidarı ellerine geçirmişlerdir188. "Londra Müzakereleri"nde düşmanların Edirne'yi istemelerine asla razı olmayan, harpten geri alma kudretini de kaybetmiş olan Kamil Paşa Hükümeti, Edirne için bir statü hazırlamıştı. Buna göre;

1 - Edirne bi taraf ve serbest bir mıntıka olacaktır.

2 - Müslüman bir mutasarrıfı, bir kadısı, bir idare meclisi olacaktır.

3 - Şehrin lüzumu kadar polisi ve jandarması olacaktır.

4 - Cümlenin maaşı mahalli varidattan verilecektir. Kafi gelmezse Osmanlı Devleti tahsilat verecektir.

5 - Şehir, Osmanlı askeri tarafından tahliye olunduktan sonra - ki o zaman Edirne daha düşmemişti. İstihkamları yıkılacaktı189.

Bu statü hazırlanmış, Meclis'in müzakere ve tensibine arzedilmişti. İttihatçıları bunları bilmemesi kaabil değildir. Zira gerek statüyü hazırlayanlar, gerek müzakere edenler arazında kendi partilerinin adamları da vardı. Sonra kendileri "Edirne'yi kurtaracağız" iddiasıyla başa geçtiler. Mahmut Şevket Paşa halkın "Edirne! Edirne..." naraları arasında Sadaret sandalyesine oturdu. Fakat kendileri de muvaffak olamadılar. Midye-Enez hattını hudut kabul ederek Edirne'yi Bulgar'a terke razı oldular. II'nci Balkan Harbi safhasında da birçok yerleri geri alma imkanı varken, yalnız Edirne'yi geri almakla yetindiler.

Arnavutlar'ın isyan etmesinde de İttihatçıların rolü vardır. Arnavutluğun Sırbistan, Yunanistan, İtalya ve Karadağ'ın tahrikleri ile - ki hepsinin burada gözü vardı. Osmanlılardan ayırıp kendileri zaptetmek istiyorlardı.

Osmanlı idaresine isyan etmek için bahane aradıkları. Arnavutlar'ın, Osmanlı İmparatorluğu'nun lehine olarak, bu devletler arasında bir denge unsuru olduğu düşünülmedi. Mahalli gelenek özelliklerine hiç ehemmiyet verilmeden hareket edildi. Mahalli gerile nisbetle ağır vergiler tahsil edildi. Vermeyen evliler karılarının yanında, nişanlılar nişanlıların yanında alenen döğüldü. İttihatçıların istediği kimselerin kazanması için eski nüfuzlu kimselerin şeref ve haysiyetleri ile oynandı. Bunun üzerine Arnavutlar ilan ettiler. İsyanı, Arnavut mebusları müslihane bastıralım derlerken, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Arnavutluk'a 82 tabur asker göndererek şiddet kullandı. İsyana iştirak etsin etmesinden alında. Bu hal, 1 - Kendilerinden çekinen Sırp, Karadağ, Bulgar, Yunanlılara karşı silahsız bırakılmalarına zemin hazırladı. 2 - Balkan Harbi'de buranın elimizden çıkmasına başlıca sebep oldu.

29 Eylül 1911'de Trablusgarb'ın ve 12 Ada'nın elden çıkmasına sebep olan Sadrazam Hakkı paşa istifa etti.

1 - Matbuat, Hakkı paşa'nın Divan-ı Aliye sevkini istedi. 2 - Meclise bir kısım Trablus Mebusları Paşa'nın Divan-ı Aliye sevk edilmesi için nota verdiler. 3 - Kendisi de "cereyan eden ahval-ı kelimenin mesulü benim" itirafta bulunduğu halde, İttihatçılar, kendi adamlarını kurtarmak için harekete geçtiler. Anayasa'nın "Vükela ile "Bakanlar ile Hey'eti Mebusan arasında İhtilaf olursa, vükela tarafından ısrar olunup da Meclis'in 2/3 tafsilatlı esbab-ı mücibe beyan ederek, katiyyen ve tekrar red ederse Vükelanın tebdili yahut zamanında seçmek üzere hey'et-i Mebusanın feshi özellikle tüm yetkiler padişahındır" diyen 35'nci maddesini; 1909'da Meşrutiyet'i garantiye almak için, "Vükela ile Mebusan arasında ihtilaf vukuunda, vükela reyinde ısrar edip de, mebusan tarafından kesin olarak ve tekrar red edilirse, vükela ya mebusanın kararını kabul veya istifa ederse, Meclis'de eski fikrinde ısrar ederse, bu sefer padişah; zamanında seçim yapılmak üzere meclis'i fesheder, yeni Meclis'de kararı kabul edilir190" şeklinde değiştirmişlerdir. Eskiden Meclisin fesh hakkı, padişahın iken, değiştirilmiş olan 35'nci madde ile bu hak padişahtan alınmıştı. Bu itibarla bir irade ile hakkı paşanın kurtarılması mümkün değildi. Hakkı paşa'dan sonra sadrazam olan Sait Paşa, meclisin fesh hakkının tekrar padişaha verilmesini teklif etti. fakat Anayasa'nın tadili meclisi 2/3 ekseriyeti ile olması lazımdı191. Anayasanın tadili cihetine gidildiğini anlayan mebuslar o celse iştirak etmediler. Ekseriyet temin edilmedi. Bunun üzerine Sait paşa istifa etti. yeniden sadrazam tayin edildi. Yeniden teşkil ettiği kabine aynı teklifi yaptı.

Meclisin ekseriyeti yine teklifi reddetti. Bu suretle bir adamın kurtarılması için Vükela ile meclis iki defa ihtilafa düşmüş oldu. Daha doğrusu düşürüldü. Padişah da, yine Anayasa'ya göre Ayan meclisi'nin de reyini aldıktan sonra Meclis-i Mebusanı feshetti. İttihatçıların Hakkı Paşa'sı da yeni Meclis seçilip gelinceye kadar kurtuldu. Hatta elçilikle taltif edildi. Bir kişinin kurtulması için bilmem bütün bu işlere lüzum var mıydı?192.

Meclis bu işlerle uğraşırken Trablusgarb Harbi, Arnavutluk İsyanı bütün şiddetli ile devam ediyordu. yeniden toplanan Meclis'te şiddetli tenkitler oldu. O zaman ittihatçılardan Talat paşa posta Nazırı, olarak Sait Paşa kabinesinde bulunuyorlardı. Bu haklı tenkitler üzerine üçü birden istifa etti. Sait Paşa da çekildi. Gazi Ahmet Muhtar paşa sadrazam oldu. Gazi Ahmet Muhtar Paşa zamanında Balkan Harbi başladı. Sonra onun yerine geçen kamil Paşa zamanında harp felaket oldu. Babıali baskını sonunda yeniden iktidara gelen İttihatçılar bilhassa Mahmut Şevket Paşa'nın katli ile memlekette bir terör devri açtılar.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 51121

ulkucudunya@ulkucudunya.com