Atatürk'e Ait İki Hatıra
Kâzım Orbay 01 Ocak 1970
İstiklâl Savaşı komutanlarından olan Kâzım Orbay (1886-1964) Cumhuriyet döneminde de Üçüncü Ordu Müfettişliği, Askerî Şura Üyeliği, Genelkurmay Başkanlığı ve Kurucu Meclis Başkanlığı görevlerinde bulundu. Gerek Kurtuluş Savaşında gerekse onu izleyen devredeki askerî başarıları sebebiyle Atatürk'ün takdir ve sevgisini kazanan orgeneral Orbay'ın -kendi elyazısıyla- iki değerli hatırasını ilk defa olarak yayımlıyoruz.
Atatürk'e benden daha çok yakın, çalışma arkadaşlığı tâli'ine kavuşmuş olan millet ve hükümet adamlarımız, bu hatıralarını gençlere ve millete hediye etmişlerdir; benim bu değerde ve önemde açıklayacak hatıralarım yoktur. Ancak asker olarak bana verilen görevler dolayısıyla kendimce en aziz hatıra olarak sakladığım iki olayı gençlere anlatayım:
Birisi, Kurtuluş Savaşı günlerinin hatırasıdır. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ne 3. Kafkas Tümeni Komutanı Albay olarak katılmıştım. Bu savaşın kesin zaferle sonuca ulaştığı 30 Ağustos günü akşamına yakın saatlerde Tümen'in kahraman II. Alayı birlikleri batıdan, Kızıltaş deresi yönünden sardıkları Yunan ordusunun iki Tümen Komutanı ile çeşitli rütbelerde 75 komutanını ve 2000 erini ilk olarak esir aldılar. 31 Ağustos günü, 3. Kafkas Tümeni Başkomutan'ın emrettiği, ilk hedef Akdeniz'e doğru hızla yürüyordu. Esirleri, yolu üstünde, Dumlupınar'da bulunan Başkomutanlık karargâhına teslime hazırlanıyordu. Bunu öğrenen Atatürk, benim esir iki Tümen Komutanını kendilerine getirmemi emretmişler. Ben iki Yunanlı komutana, kimlerin yanına gideceğimizi söylemeden beraber gelmelerini bildirdim. Köyün bir evinin avlusunda büyük bir masanın etrafında, ortada Başkomutanımız, iki tarafında Genelkurmay Başkanımız ile Garp Cephesi Komutanımız oturmuşlardı. Başkomutanımız tam karşısında bana ve sağımda biri general, biri de albay olan yunanlı komutanlara yer gösterdi. Atatürk çok nazik ve asil tavrı ile, güler yüzü ile Türkçe sorularına başladı; bunları Fransızcaya çeviriyordum. Bir iki çok önemli ve Yunan Başkomutan Vekili ve Karargâhı hakkındaki sorular üzerine general olan Yunan komutanı, kimin önünde bulunduklarını anlamak istedi. Atatürk bu soruya, şahsında toplanmış Türk gücüne yakışır gür bir sesle ve Fransızca "Mareşal Mustafa Kemal" cevabını verdi.
Kendi Başkomutanlarının, Yunan ordusunun tâli'ini tayin eden en kesin neticeli meydan muharebesi günlerinde Atina'da olduğunu bilirken, muzaffer Türk Başkomutanının Akdeniz hederine, orduları önünde yürüdüğünü görmenin ve mahrum kalıp özledikleri bir Başkomutanlarını Atatürk'de bulmuş olmanın heyecan, hayret ve hayranlığı içinde kalan Yunan komutanları, bir anda elektriklenmiş gibi ayağa kalktılar ve askerliklerinin en itinalı ve en saygılı hazır ol durumları ile Gazi Başkomutanımızı selâmladılar ve Atatürk kendilerine izin verinceye kadar kıpırdamadan, durumlarını değiştirmediler.
Bu hatıra, Gazi'nin idaresi altında çarpışarak kesin zafere ulaşan Türk ordusunun bir Tümen Komutanı olarak benliğimi saran gurur ve bahtlılık içinde duyduğum heyecanı, aradan hemen tam 40 yıl geçmişken, içimde o günkü gibi duyarım.
İkinci Hatıra: Birinci hatıradan sonra uzun yıllar geçmiştir. Orgeneralim ve 3. Ordu Müfettişiyim. Yüksek Askerî Şûra'da bulunmak üzere Ankara'dayım. Bir gün Şûra çalışmaları sırasında, Atatürk'ün Köşke gelmem emrini tebliğ ettiler. Gittim. Yanında Başbakan, içişleri Bakanı vardı. Harita önlerine açılmıştı. Konuşmalar, o gün Diyarbakır'ın kapısı önü sayılacak kadar şehre yakın bir köprüyü tutup saatlerce yolu kesen ve şehirden Mardin yönüne giden ve şehre o yönde gelen yolcu vatandaşları soyan, onlara eza, cefa eden ve idareye meydan okuyan kalabalık bir çetenin hareketi üzerine devam ediyordu. Birbiri ardınca yerinden alınan bilgiler incelendikten sonra, durumdan çok acı duyan Atatürk, sorumlu Hükümet başı ve ilgili Bakan'la da konuşarak özeti şu olan karara vardı: içişleri Bakanı'na, "Şükrü Kaya, siz Hükümetin tam yetkisi ile", bana da "Orbay, siz de komuta yetkisi ile, ikiniz hemen şimdi Diyarbakır'a hareket edeceksiniz. Durumu, olayı oradaki yetkili idare başları ve komutanlarla yerinde soruşturacak, gerekli bütün tedbirleri alacak ve kesin kararlarınızı hemen bildireceksiniz. Oralarda buna benzer küçük, büyük olayların bir daha olmaması kesin olarak sağlanmalıdır." dedi.
Hükümet otoritesini korumadaki bu içten sorumluluk duygusu, son derece soğukkanlılıkla verdiği kararlarındaki açıklık, doğruluk, çabukluk ve kesinlik, daha yanlarından ayrılmadan, görevimizi mutlak başaracağımıza her ikimizi de inandırmıştı. Bu engin inanış ve güven içinde işimizin başına koştuk ve görevlerimizi istenildiği gibi başarı ile yaptık.
Hangi göreve atansam, Atatürk'ü, o günkü sesi ile içimde duyarım.
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 1, Cilt: I, Kasım 1984