« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Nis

2018

Muhalefet cephesinde ‘bilişsel uyumsuzluk’ var!

Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970

Siyasetin muhalefet cephesinde ilginç bir “bilişsel uyumsuzluk” (cognitive dissonance: birbiriyle çelişen düşüncelere sahip olmak) var.
Bu, ünlü yazar F. Scott Fitzgerald’ın “Birinci sınıf zekânın göstergesi” olarak gördüğü “birbirinin zıddı iki düşünceyi aynı anda barındırarak yaşamını sürdürmeyi başarmak” becerisinden farklı bir durum. Çünkü muhalefet bu birbirinin zıddı düşünceleri birlikte barındırsa bile, yaşamına, bunları birlikte düşünerek devam etmiyor. Aksine, çoğu zaman yaşamına, yalnızca birine dayanarak, devam etmeye çalışıyor.
Bu durum daha çok Freud’un verleugnung (yadsıma) kavramını akla getiyor: İki düşünceden en ağrılı, travma yaratan düşünceyi bastırarak, konuşmaya/yaşamaya devam etmek!

İki zıt düşünce...
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın karşısındaki muhalefet, özellikle ana muhalefet partisi, seçimlere gidiş ortamının bileşenlerini açık ve doğru bir biçimde tanımlayabiliyor:
KHK, YSK vesayeti; yeni ittifaklar ve seçim sandığı, “güvenliğine” ilişkin yeni yasalar. Yeni seçmen kütükleri, ölmüş insanların seçmen yazılma olasılığı, seçmen sayısının çok üstünde basılan oy pusulaları. Terörizme (tanımının, iktidar karşıtı her şeyi kapsamaya başladığını da unutmadan) karşı mücadele ettiğini iddia eden sivillere getirilen yasal güvence. İleri derecede siyasileşmiş, adeta partizanbir polis örgütü. Özel güvenlik şirketleri. Bunlara ek olarak 15 Temmuz’da dağıtılan silahlar, kayıp silahlar. İktidar yanlısı lümpenlerin sosyal medyada yaygın biçimde paylaştıkları, ellerinde uzun namlulu silahlarla çekilmiş fotoğraflar. Muhtarlara Kalaşnikoflu eğitim.
Tüm bu konuları konuşmaya olanak veren medya alanının, Doğan Grubu’nun da el değiştirmesiyle neredeyse tamamen kapanması. AKP liderliğinin muhalefete kapanan bu medya alanını kullanarak toplumu kutuplaştırma taktiği. Büyük Millet Meclisi’nin artık işlevini yitirmiş, liderin fikirlerini onaylama kurumuna dönüşmüş olması... Hapishanedeki yazarları, öğrencileri de unutmayalım...
Muhalefetin liderleri bunları biliyor ama
bu durumu seçimlere gitmeden önce de
ğiştirmeye, en azından değiştirmek için mücadele etmeye, seçimlere bu koşullarda gitmenin sonuçlarını açıklamaya çalışmıyor. Adeta tam aksini yapıyor. Bu bilgisini bastırıyor, bu koşulları yok sayarak, seçimlerde yüzde 60 alacağız filan gibi fantezilere sarılıyor; seçimlere, her şey normalmiş gibi hazırlanıyor. CHP’nin 16 Nisan için planladığı eylemler, bu “bilişsel uyumsuzluğu” aşmaya yönelik bir başlangıç olabilecekler mi? “Adalet Yürüyüşü” gibi sönecekler mi? Göreceğiz.
Muhalefet, AKP liderinin toplumu sürekli kutuplaştırma taktiğine karşın, “yüzde 40 dolayında bir kararsızlar bloku” olduğu inancıyla, adaylarını, seçim kampanyasını, bu kutuplaşmayı aşmaya yönelik, bu yüzde 40’ı kapsayacak biçimde planlamaya çalışıyor.
İlk anda akla yatkın gelen bir yaklaşım bu. Ancak bu “kapsayıcı olma” taktiği, günün koşullarında hemen iki engele takılıyor. Birincisi: AKP liderliğindeki siyasal İslamın ilerlettiği “değişim süreci” içinde yerleşmiş “algısal kilitler.” Bu “algısal kilitler” kırmayan bir “kapsayıcılık”, “değişim sürecini” destekler, kutuplaşmayı (dindarlar ve ötekiler) sorgulayamaz. İkincisi, medyanın neredeyse tamamen iktidarın denetimindedir. Bu durumda “kapsayıcı olma taktiği” sesini nasıl duyuracak, bu kararsız yüzde 40’a nasıl ulaşılacaktır? İktidarın “kararsızları”, medya aracılığıyla etkileme çabasıyla nasıl rekabet edilebilecektir?
Bir kez daha vurgulayalım, yerleşik “algısal kilitleri”, verili koşulların koyduğu sınırları kabul etmek, bu koşulların amaçladığı sonuca daha baştan teslim olmaktır. Bu koşulların amaçladığı sonucu görmezden gelmeye çalışmak ise ciddi etik sorunları gündeme getirir.
Doğru olan bu koşulları açıkça tanımlayarak değiştirmek için mücadele etmek, bu mücadeleyi medya alanına tutsak olmadan yapmanın yollarını bulmaya çalışmaktır. “Umutsuz” mücadele koşullarına ilişkin Napolyon’a atfedilen ünlü bir sözü anımsayabiliriz: “Hele bir içine girelim sonra görürüz.”

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 7267

ulkucudunya@ulkucudunya.com