Yalanla yeni bir devlet kurulur mu?
Arslan Bulut 01 Ocak 1970
Adana'da, yalanın cinayete bile yol açacağını gösteren ibretlik bir olay yaşandı.
Bir genç kız, hamile kaldığı erkek arkadaşını babasından korumak için 16 yaşındaki başka bir gencin kendisine tecavüz ettiğini söyledi. Babası da "tecavüz etti" denilen genci öldürdü. Sonradan DNA incelemesiyle 16 yaşındaki gencin olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığı ortaya çıkınca, genç kız, söylediği yalanı itiraf etti. Babası cinayetten tutuklandı, kendisi de iftira atmaktan yargılanıyor.
***
ABD, "kimyasal silah kullandı" iddiasıyla Suriye'yi bombalayacağını söylüyor. Daha önce de benzer gerekçelerle, Afganistan ve Irak'ı işgal etmişlerdi. Sonra da İkiz Kuleler'e saldıran El Kaide'nin Afganistan değil, ABD patentli olduğu, Irak'ta ise kimyasal silâh deposu bulunmadığı anlaşılmıştı.
Suriye'ye de El Kaide'den dönüştürdükleri IŞİD bahanesiyle girdiler. "IŞİD'le mücadele" yalanına dayanarak PYD/YPG diye PKK'nın yanında başka bir terör örgütü daha oluşturdular, silâhlandırdılar ve hâlâ aynı yolda devam ediyorlar.
Afganistan, Irak ve Suriye'de bu yalanlarla milyonlarca Müslüman öldürüldü! İngiltere, Irak'taki kimyasal silâh iddialarının kaynağı olmak suçunu itiraf etti ama şimdi de ABD ile birlikte aynı suçu Suriye'de işlemeye çalışıyor.
***
Bu arada bir açıklama dikkatimi çekti. Pakistan Cumhurbaşkanı Memnun Hüseyin, "Pakistan ve Türkiye birbirinin ikizidir desek de bu tanım ilişkilerimizin derinliğini ve birbirimize olan bağımızı anlatmak için yeterli değildir, iki ülke birbirinin aynası gibidir." dedi.
Gerçekten de öyle! Suriye, Türkiye'nin Afganistan'ı oldu! Sebep olan olaylar zincirine bakılırsa, görülecektir ki Pakistan, Amerikan projeleri çerçevesinde ve istihbarat oyunlarıyla Afganistan'a müdahale ettikçe kendi istikrarı sarsıldı. Amerikan politikalarından kurtulmak isteyen devlet adamları; Zülfikar Ali Butto, kızı Benazir Butto ve Ziya Ül Hak gibi ya idam edildi ya suikastla öldürüldü ya da "kaza" ile yok edildi! En son, eski Başbakan Navaz Şerif, ömür boyu siyasetten ve kamu görevlerinden men edildi.
Ne kadar da Türkiye'ye benziyor değil mi? Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı, Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş'e siyasi yasak konulması, aydınların katledilmesi, suçun komşu ülke İran üzerine atılarak Türkiye-İran savaşı çıkarılmak istenmesi gibi olayların temeli de yalana dayalıdır. Türkiye yönetimi de başlangıçta Suriye'nin istikrarını, istihbarat oyunlarıyla bozmadı mı?
***
Türkiye'deki siyasilerin, İslâmcılık, milliyetçilik, liberallik, sosyalistlik veya sosyal demokratlık gibi iddialarının da pratikte yalan olduğuna, bu kavramların toplumu kontrol etmek için aralarında paylaşıldığına, gerçekte çoğunun fikrinde samimi olmadığına son yıllarda hep birlikte tanık olduk!
Öyle ki şimdi, Abdülhamit-Tayyip Erdoğan arasını "duraklama dönemi" diye nitelendirerek, "yeni kurucu irade" dedikleri, Türk'ün adının bile yer almadığı bir düzeni dayatmaya çalışıyorlar.
Oysa, ne duraklaması; Türkiye işgal edilmiş ve Osmanlı fiilen sona ermişti. Türkiye'nin başına, kan pahasına kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni hazmedemeyenler getirilirse elbette böyle konuşurlar!
***
Kısacası, dünyada ve Türkiye'de çıkan bütün sorunların temeli yalana dayanıyor. Öncelikle yapılması gereken iş bu yalanları ortadan kaldırmaktır.
Yıllar önce Balkar Türklerinden Örüzlan Bolat, bir yazısında, "Dünyada, sorunların en önemlisi, gün geçtikçe dünyamızı saran ve böylelikle onu boğan, şiddet biçimi olan yalanları, uydurma haberleri yok etmektir." diyordu.
Yalanla yeni bir devlet yapısı, yeni bir rejim; yalanla yeni bir dünya; yalanla yeni bir medeniyet kurulur mu?