‘Yeni Ortadoğu’da, ikilemler ve ‘gerçek erkekler’
Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970
“Yeni Ortadoğu” 2003’te, ABD’nin Irak’ı işgaliyle doğdu. Temel karakteri de değişkenlik, belirsizlik. Saddam rejimi yıkılınca, “Pandora’nın kutusu” açıldı. İçinden neler çıkmadı ki? Türkiye’de laik cumhuriyet, siyasal İslamın AKP rejimine dönüştü. İran’ın bölgedeki etkisi hızla arttı. Tarihi Şii-Sünni düşmanlığı hortladı. Radikal İslamın ebeliğinde IŞİD canavarı doğdu. “Arap İsyanları”, emperyalist güçlerin bölgeyi şekillendirme hevesini yeniden kabarttı. Sonra Suriye iç savaşı, IŞİD’e karşı savaş, Kürtlerin yeni umutları... AKP rejiminin birbirini izleyen hataları sayesinde Rusya bölgeye inerek Suriye rejimini sahiplendi. Geldik bugüne...
Sorular ve ikilemler
Cumartesi sabahın erken saatlerinde ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye’de kimi hedefleri füzelerle vurdular. Ciddi bir can ve mal kaybına yol açıp açmadıkları belli olmadı. Dünya medyası hâlâ bu olaya bir anlam vermeye çalışıyor. Robert Fisk’in yerinde yaptığı, “kimyasal silah kullanılmamış” demeye gelen gözlemleri de, anlam verme çabalarını daha da zorlaştırıyor.
Füzelerin anlamı üzerinde düşünmeye devam ederken sayfa kenarında, kimi notlar almak olanaklı. Bunlardan biri AKP Türkiye’sinin durumuna ilişkin olacaktır. AKP Türkiye’sini yönetenler, ne yöne dönseler (o kadar hızlı dönüyorlar ki, izlerken başımız dönüyor) çaplarını aşan ikilemlerle karşılaşıyorlar.
Öncelikle, “Batı ittifakı-NATO mu, Rusya-Suriye- İran bloku mu” ikilemi var. AKP Türkiye’sini yönetenler, ABD’nin, Batı ittifakının arzuları yönünde, Esad rejimini devirmeye kalktı, yüzüne gözüne bulaştırdı. Rusya bölgeye inince de giderek, Rusya-İran eksenine, dolayısıyla Esad rejiminin arzularına uygun bir yöne döndü. ABD’ye sen binlerce kilometre uzaktasın, burada ne işin var gibi bir şeyler söyleyerek “karakter yaparken”, cumartesi sabahı füzeler düşünce, aniden, “doğru olmuştur”, “evet ama yetmez” yönüne döndü. Fransa devlet başkanı da “Türkiye’yi Rusya’dan kopardık” diye sevinirken (ne saflık), “hayırbiz iki iskemleye birden oturacağız” gibisinden bir cevap aldı. Şimdi Macron da bu garipliği anlamlandırmaya çalışıyor. Kolay gelsin.
AKP iktidarda kalabilmek için, Türkiye’yi, iki iskemleye birden oturmaya zorlayacak, yere düşürene kadar... Bir taraftan, dolar aldı başını gidiyor, bu yıl ödenmesi gereken 350 milyar dolar borç var. Kış geldiğinde, üşümek var: Para Batı’dan, yakıt Rusya ve İran’dan gelecek...
AKP Türkiye’si “stratejik derinlik” fantezisiyle liderliğine soyunduğu İslam dünyasına dönünce bu kez, “Suudi - Mısır liderliğinde bir Sünni blok mu - Şii İran mı” ikilemiyle karşılaşıyor. Pazar günü Suudi Arabistan’da yapılan Arap Birliği toplantısı, bu alanda iki iskemleye birden oturmanın olanaksızlığını gösteriyordu.
Ve ‘gerçek erkekler’
Arap ülkeleri, Suudilerin inisiyatifiyle, İran’a karşı bir güvenlik mimarisi kurmaya, Arap ülkelerinin iç işlerine yabancıları (ABD hariç tabii ki) karıştırmamaya kararlı görünüyorlar. Türkiye’nin adı İran’ın yanında, “şer cephesinde geçiyor”.
Wall Street Journal’in aktardığına göre, ABD Suriye’deki varlığını çekerken yerine Arap ülkelerinin askerlerinden oluşan bir gücü bırakmak ya da kalmaya devam ederse, en azından yanına almak istiyormuş.
Irak saldırısı (2003) başlarken “Gerçek erkekler İran’a gider” sözleriyle adını tarihin çöp tenekesine yazdıran Bolton, şimdi Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı. Bolton, Arap ülkelerinden oluşacak işgal gücü için çoktan Mısır’la, kimi Arap ülkelerinin liderleriyle telefon diplomasisine başlamış.
Belli ki Bolton, Arap gücünü Suriye’ye getirip, sonra İran’la kapıştırıp, bu bahaneyle de “gerçek erkekler” ne yaparmış göstermek istiyor. Anlaşılan İsrail yönetimi de aynı frekansta, New York Times’ta Friedman, “Suriye’de büyük savaş İsrail ile İran arasında olacak” derken Haaretz’de bir yorumcu, “İran’a yönelik tehditleri tırmandırmak gerektiğini” savunuyordu.
Bakalım, AKP Türkiye’sinin “gerçek erkekleri” ABD destekli Sünni Arap güçleriyle, Rusya destekli İran arasında kalınca, ne yapacak? Hangi yönde kaç dönecekler göreceğiz