Siyasi Kürtçülük’ten Milli Birlik Düşüncesine: Şükrü Sekban
MAHMUT ÇETİN 01 Ocak 1970
Dr. Mehmet Şükrü Sekban, siyasi tarihimizin en önemli isimlerinden biridir. Onun ‘Kürt Meselesi’ adlı eseri, Türk-Kürt kardeşliğinin tarihi ve kültürel gerekçelerini araştıran bir eserdir. Hayatının büyük bir kısmını Siyasi Kürtçülüğün başarısı için harcayan bir insanın, bu yolu bir çıkmaz yol olarak işaret etmesi örnek bir hadisedir. Bu yüzden Dr. Sekban, öncü aydın kişiliği ile tekrar tekrar üzerinde durulması gereken bir aydınımızdır.
Dr. Mehmet Şükrü Sekban 1881 yılında Ergani’de doğdu. İlk tahsilini Ergani Madeni’nde ve Hozat’ta, orta öğrenimini Diyarbakır’da tamamladı. Lise tahsilini Çengelköy’de, yüksek öğrenimini ise Askeri Tıbbiye’de yaptı. 1903 yılında askeri yüzbaşı olarak Tıbbiye’den mezun oldu. Dr. Mehmet Şükrü Sekban, bir sene Gülhane Hastanesi’nde staj gördükten sonra Edirne Askeri Hastanesi Cildiye Uzmanlığına tayin edildi. Burada iki yıl çalıştı. Bilahare Askeri Tıbbıye’deki görevine geri döndü.
Kürt Teavün ve Terakki Dönemi
Meşrutiyet döneminde Türkiye, değişik amaçlı bir çok dernek, cemiyet ve bunlar etrafında şekillenen hareketli bir yayın dünyasına şahit olmuştur. 2 Ekim 1908’de İstanbul’da kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (Kürt Yardımlaşma ve İlerleme Derneği) de bunlardan biridir. Kurucuları arasında Dr. Mehmet Şükrü Sekban, Seyyid Abdülkadir, İsmail Paşazade Müşir Ahmet Paşa, Babanzade Ahmet Naim Beygibi isimler göze çarpmaktadır. Kürtçülük sorunuyla ilgili önemli çalışmalar yapan dernek, diğer Kürt örgütleriyle de sıkı işbirliği içerisinde olmuştur. Sekban, Cemiyetin yönetim kurulunda kurucu üye olarak görev almıştır.
Hevi dönemi
Dr. Şükrü Sekban, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti dışında 1912 yılında kurulan Kürt Üniversite Öğrencileri Derneği’nin de kurucuları arasındadır. Hevi (Ümit) adıyla kurulan bu derneği Sekban organize etmiştir. Derneğin İstanbul Sirkeci’deki binasının kirasını da Sekban karşılamıştır.
1918 yılı Mayıs ayında Seyyid Abdülkadir başkanlığında kurulan Kürt Teali Cemiyeti’nde de Sekban, yönetim kurulu üyesi olmuştur. Sekban bu dönemde Seyyid Abdülkadir, Emin Ali Bedirhan ve diğer cemiyet üyeleri ile birlikte yabancı elçiliklere gitmiş, Kürtçülük konusunda muhtıralar vermiştir.
Dr. Şükrü Sekban, 1919 yılında Askeri Tıbbiye Okulu’ndaki görevinden istifa ederek Bağdat’a gitmiştir. Bir süre Bağdat’ta kaldıktan sonra Türkiye’ye dönerek serbest doktorluğa başlamıştır. Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra İstanbul’daki işgalin son bulması kesinleşmiştir. Bunun üzerine Dr. Sekban tekrar Bağdat’a dönerek, çalışmalarını burada sürdürmüştür.
Dr. Sekban, Beyoğlu’nda bugünkü Çiçek Pasajı’nın bulunduğu Said Paşa Hanı’ndaki muayenehanesine halkı çekebilmek için İstanbul’da çıkan Kürtçe dergi ve gazetelere ilan vermiştir. Muayenehane, Siyasi Kürtçülük merkezlerinden biri haline gelmiştir. Dr. Sekban’ın evi de Pera’dadır. Onun irtibatta olduğu aydınlar arasında Dr. Abdullah Cevdet, Memduh Selim ve Nuri Dersimi de vardır.
Emraz-ı Cildiye ve Efrenciye Cemiyeti İkinci Başkanı
Dr. Mehmet Şükrü Sekban, Mütareke yıllarında sadece Siyasi Kürtçü derneklerde değil, kendi uzmanlık sahası cildiyeyle ilgili ‘Emraz-ı Cildiye ve Efrenciye Cemiyeti’nde ikinci başkan olarak görev almıştır.
Hoybun Dönemi
Milli Mücadele ve Şeyh Sait ayaklanmasından sonra yurt dışına kaçan Siyasi Kürtçüler, 1927 yılında Suriye’de “Kürt Milli Genel Kurultayı” toplamışlardır. Toplantıya Kürt Teali Cemiyeti, Kürt Teşkilatı İçtimaiye, Kürt Millet Fırkası ve Kürt Ulusal Birliği adlı dört Kürtçü örgütünün temsilcileri katılmıştır. ‘Hoybun’ örgütünün temeli bu toplantıda atılmıştır. Bu Ermeni işbirlikçisi ve Kürtçü örgüt, Lübnan’ın Bihamedun merkezinde kurulmuştur. Toplantıya Dr. Mehmet Şükrü Sekban başkanlık etmiştir. Ermeni Taşnak örgütü lideri Goms adıyla bilinen Papaz Vahan Papazyan da bu toplantıya katılmıştır. Örgüt, İngiltere ve Fransa’ya karşı dostane tutum takınmış ve Ermeni çetecilerle de şaibeli ilişkiler kurmuştur. Celadet Bedirhan, Memduh Selim ve Dr. Şükrü Sekban gibi merkez komitesine seçilen aydınlar, İstanbul’da eğitimlerini yapmış ve Hoybun’un beyin takımını oluşturmuşlardır.
Hoybun’un Bağdat Şubesi Reisi
Dr. Sekban, Hoybun Cemiyeti’nin Bağdat Şubesi Başkanlığını yapmıştır. 18 Aralık 1923’te Beyrut’ta ve Kahire’de yayınlanan iki mektubu ile de, Kürtlere muhtariyet verilmesini, Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesini savunmuştur. Bu dönemde Cemiyet-i Akvam’a (Birleşmiş Milletler) gönderdiği mektupla Kürtçülük taleplerini uluslararası düzeyde tartışmaya açmıştır.
Hoybun’dan ayrılış
Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın Hoybun’un beyin takımından bir ayrılıkçı iken örgütten kopuşu, örgüt çevresinde çok büyük yankı uyandırmış, bir kısım bölücü onu inkarcılıkla suçlamıştır. Aynı dönemde örgütten ayrılan Şeyh Said kliğinden Ali Rıza ve Ramanlı Emin’in ayrılıştan farklı bir çıkıştır onunki. Dr. Sekban’ın bölücülükten milli birlik düşüncesine yönelmesi, bölücü çevrelerde şok etkisi yapmıştır. Refik Hilmi 1935 yılında uzun bir mektup kaleme alarak yayınlar ve Dr. Şükrü Sekban’ın tutumunu eleştirir. Bu mektup, daha sonra kitap haline getirilir. Cumhuriyetin 10. kuruluş yılı münasebetiyle bir genel af ilan edilir. Eleştirilerin temelinde, Dr. Şükrü Sekban’ı bu aftan yararlanmak için ‘Kürt Meselesi’ kitabını yazdığı iddiası vardır.
O zaman henüz Türkiye’ye iltihak etmemiş olan Antakya’da yaşayan öğretmen Memduh Selim de Sekban’ı eleştirenler arasındadır: “Doktor siyasetten çekiliyorum diyor. Fakat bu çekilmek değil, intihar etmektir.” Memduh Selim, Cemil Meriç ve Kemal Sülker’in Antakya Lisesi’nden öğretmenidir. Dr. Sekban’ı eleştirmesine rağmen bilahare Memduh Selim de, Ermeni işbirlikçisi Hoybun’dan uzaklaşacaktır.
Gerçeğe yöneliş ve ‘Kürt Meselesi’ kitabı
Dr. Şükrü Sekban, yaptığı araştırmalar ve yaşadığı Siyasi Kürtçülük tecrübesinden sonra bu konudaki yanılgısını anlamış ve 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak ‘La Question Kurde-Kürt Meselesi’ adlı kitabını yayınlamıştır. Dr. Şükrü Sekban, 1939 yılında Bağdat’tan Türkiye’ye dönmüştür.
Dr. Sekban bu kitabında, Kürtlerin de Türkler gibi Orta Asya’dan geldikleri, onlarla aynı köke mensup olduklarını, dinlerinin aynı olduğunu, örf ve adetlerinin birbirine çok benzediğini belirtmiş ve bu nedenle de Türkiye’de Kürt Sorunu diye bir meselenin olmaması gerektiğini ve bunun hiç bir anlam taşımadığını açık bir dille ifade etmiştir.
“Ümid ederim ki, ilgili milletler de yakın bir gelecekte, bu hal çaresinin meyvelerini alacaklardır. Ben de, hudutların ötesinde, benden uzak eski hemşehrilerim için, Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve siyasi refah yolundaki azimli yükselişinde en iyi geleceği temaşa ederken, siyasi hayata veda ediyorum.”
Devlet Arşivleri Eski Genel Müdürü Prof. Dr. İsmet Miroğlu, Dr. Sekban’ın Milli Birlik düşüncesine yönelişinin önemini şöyle yorumlar: “Ömrünü emperyalist devletlerin çıkardıkları mesele uğruna harcamış, ancak, aklının ve vicdanının sesine kulak vererek, hiçbir tesire kapılmadan yaptığı derin araştırmalar sonunda hakikati görmüş bir ilim adamı olarak Dr. Şükrü Mehmet Sekban’ın araştırması hepimize rehber olmalıdır.”
Abdullah Öcalan göre: Dr. Şükrü Sekban
PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan da İmralı adasında yapılan yargılamasında Dr. Şükrü Sekban’ın gerçeği görmesine atıfta bulunur ve kendi durumunu ‘Sekmancılık’ şeklinde ifade eder. Öcalan büyük bir ikiyüzlülükle kendisinin de Sekban’ın izinde olduğunu söylemiştir: “Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ı ve onun günümüzdeki Sekmancılığını ben temsil ediyorum, onaylıyorum. Sekban’ın düşüncesinde olan Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşamak istiyorlar. Ben de bu görüşteyim. Demokratik Türkiye Cumhuriyet altında yaşamak istiyorum ve Atatürk’ün kültür milliyetçiliğine inanıyorum.”
1960 yılında İstanbul’da vefat eden Dr. Sekban, Türk-Kürt kardeşliğinin çağdaş mimarlarından biri olarak tarihe geçmiştir. Yüce Allah ona ve onun gibi düşünen aydınlarımıza rahmet eylesin.