MEHMED VEHBİ EFENDİ (1862-1949)
REMZİ ATEŞYÜREK 01 Ocak 1970
Hulâsatü’l-beyân adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimi ve siyaset adamı.
Konya’nın Hâdim ilçesinin Kongul köyünde doğdu. Babası ilimle de uğraşan Çelik Hüseyin Efendi’dir. Babasının lakabı sebebiyle Çelik soyadını almış, ilçesine izâfeten Hâdimî (Hâdimli) nisbesiyle anılmıştır. İlk tahsilini köyünde tamamladı. Anbarlızâde Mehmed Efendi’den Kur’ân-ı Kerîm’i hatmettikten sonra kıraat ve tecvid dersleri aldı. Tomakzâde Mehmed Efendi’den Arap diline dair ilk kitapları okumaya başladı. 1877’de Hâdim Medresesi’ne kaydoldu. Hâfız Ahmed Efendi’den sarf ve nahivle diğer ilimlere dair kitapları okudu. Öğrenimini tamamlamak için 1880 yılında Konya Şirvâniye Medresesi’ne geçti. Burada Konya müftüsü Kadınhanlı Hacı Hüseyin Efendi’den Arapça, Tavaslı Osman Efendi’den fıkıh ve usûl-i fıkıh okuyarak icâzet aldı (TA, XXIII, 431).
Mehmed Vehbi Efendi öğretim hayatına 1888’de Konya medreselerinde başladı. Mahmûdiye Medresesi müderrisi iken Konya Hukuk Mahkemesi üyeliğine seçilince (1901) buradan ayrıldı. 1903 yılında Konya’da yeni açılan Mekteb-i Hukuk’a vesâyâ (veraset ve intikal) müderrisi tayin edildi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânıyla Konya mebusu olarak Meclis-i Meb‘ûsan’a girdi. Meclisin kapatılmasından sonra Konya’ya döndü (1911), yeniden tedrîsata ve eser telifine başladı. Dört yıl içinde tefsirini tamamladı. Tekrar toplanan son Osmanlı Meclis-i Meb‘ûsanı’na Konya mebusu olarak girdi ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine padişah ve Ankara ile görüşmek için seçilen heyette yer aldı. 16 Mart 1920’de Sultan Vahdeddin ile yapılan görüşmede ona düşmana karşı direnmeyi ve Anadolu’daki harekete destek vermeyi önerdi (Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, s. 76). Heyet ardından Ankara’ya giderek Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları ile görüştü.
Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal güçlerine karşı Anadolu’da başlatılan Kuvâ-yi Milliye hareketi içerisinde aktif olarak çalışan Mehmed Vehbi Efendi yaptığı konuşmalarla vatandaşları düşmana karşı mücadeleye teşvik etti. Konya Valisi Cemal Bey’in halkla anlaşmazlığa düşüp görevini terketmesi üzerine şehrin ileri gelenlerinin isteğiyle Konya valiliği görevini kabul etti ve şehrin İtalyanlar’ca işgaline engel oldu (a.g.e., s. 71-80). İstanbul hükümetinin Kuvâ-yi Milliyeciler ile anlaşması üzerine valilik görevine tayin edilen Suphi Bey’in şehre gelmesiyle Mehmed Vehbi Efendi görevi ona teslim etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca Konya mebusu olarak meclise girdi. Konya mebusu Celâleddin Ârif Bey’in Erzurum’a gitmesi dolayısıyla üç ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık yaptı. Çumra ayaklanmasını bastırmak için Refet Paşa ile birlikte Konya’ya geldi. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağırılması üzerine geri döndü ve Fevzi Paşa kabinesinde Evkaf ve Şer‘iyye vekili oldu. Sultan Vahdeddin’in İngilizler’in himayesinde İstanbul’dan ayrılmasından sonra onu padişahlıktan ve halifelikten azleden meşhur fetvayı Mehmed Vehbi Efendi verdi. Aynı fetva gereğince hilâfet makamına Abdülmecid Efendi getirildi (Ceylan, I, 196-221; II, 39-40). Meclisin güvensizlik oyu sebebiyle düşen hükümetle birlikte vekillik görevi sona eren Mehmed Vehbi Efendi’nin 1923 Nisanında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin feshedilmesinin ardından mebusluk sıfatı da kalkınca siyaseti tamamen bıraktı.
Kendisini ilme vermesine rağmen Mehmed Vehbi Efendi’nin zaman zaman baskılara uğradığı ve gözetim altında bulundurulduğu görülmektedir. İzmir suikastıyla (16 Haziran 1926) ilişkili olduğu gerekçesiyle Konya ve Ankara’da yirmi gün kadar gözetim altında tutuldu; suçsuzluğunun anlaşılması üzerine İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmaktan kurtuldu. Mehmed Vehbi Efendi 27 Kasım 1949 tarihinde vefat etti ve Konya’da Ankara yolu üzerindeki Musallâ Mezarlığı’na defnedildi. Mehmed Vehbi Efendi cesaret ve dirayet sahibi bir kimseydi. Daima vicdanî kanaatleriyle hareket etmiş, etki altında kalmamış ve düşüncelerinden tâviz vermemiştir (İz, s. 76-77). Osmanlı Meclis-i Meb‘ûsanı’nda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hiçbir gruba bağlı kalmamış, yanlış gördüğü uygulamalara karşı çıkmış, baskılara boyun eğmemiştir. Bir Anadolu insanı olarak yaşamaya devam etmiş, vekilliği esnasında kılık kıyafetinde bir değişiklik yapmamıştır. Onun nüktedan ve hoşsohbet bir kişiliğe sahip olduğu belirtilir (Hulâsatü’l-beyân, Veli Ertan’ın girişi, I, 11-15).
Eserleri. 1. Hulâsatü’l-beyân* fî tefsîri’l-Kur’ân. 1911-1915 yılları arasında Konya’da yazılan tefsir on beş cilt olarak iki ayrı zamanda basılabilmiştir. Daha sonraki yıllarda çeşitli baskıları yapılan eserin Latin alfabesiyle ilk neşri 1966-1969 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Tefsir ilmi bakımından yetersiz kabul edilen eser bazı özellikleri sebebiyle halk nezdinde rağbet görmüştür. 2. el-?Aka?idü’l-hayriyye fî tahrîri mezhebi’l-fırkati’n-nâciye ve hüm Ehlü’s-sünne ve’l-cema?a ve’r-red ?alâ muhâlifihim. Arapça olarak hazırlanan eserde inanç konularıyla ilgili 133 mesele incelenmiştir. 1919’da tamamlanan kitap (Kahire 1334; Kahire, ts.) müellif tarafından Akaid-i Hayriye Tercümesi adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 1921, 1924, 1925). Yazma nüshası Konya Yûsuf Ağa Kütüphanesi’ndedir (nr. 3506). 3. Ahkâm-ı Kur’âniyye (İstanbul 1922, 1924, 1941, 1947, 1966, 1971). 482 hükmün yer aldığı eserde konular alfabetik sıraya göre ele alınmıştır. Bu eserin de Konya Yûsuf Ağa Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunmaktadır (nr. 170). 4. Sahîh-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Muhtasarı Tercümesi (I-IV, İstanbul 1966, 1981). Mehmed Vehbi Efendi’nin kaleme aldığı siyasî hâtıraları henüz basılmamıştır.