Muhalefetin Meclis çoğunluğu senaryosu
İbrahim Kiras 01 Ocak 1970
Galiba son yıllardaki en heyecanlı, tansiyonu en yüksek seçim sürecinin içindeyiz. Daha önceki seçimlerde de belki sonuçlar tahmin edilebilir değildi ama mevcut siyasi denklemin değişip değişmeyeceği az çok öngörülebiliyordu. Bu yüzden de öyle çok fazla iştiyaklı bir katılım söz konusu olmuyordu. Bundan önceki en heyecanlı seçim 16 Nisan 2017’deki “Başkanlık Referandumu”ydu. Siyasi denklemin değişme imkânı vardı çünkü. İktidar kanadında yeni bir yönetim sisteminin hayata geçirilmesi yoluyla güç konsolidasyonu beklentisi, muhalefette ise Erdoğan yönetiminin güç temerküzüne son verme ümidi vardı. Referandum sandığındaki sonucun çok küçük bir farkla alınmış olması ise o günkü beklentileri bugüne kadar taşınmasını sağladı.
Geçen yıl “Başkanlık sistemine geçelim mi geçmeyelim mi” sorusuna cevap istendi sandıktan. Şimdi de geçen yılki referandumda kabul edilen yeni sistem içinde yeni yetkilerle görev yapacak cumhurbaşkanının seçilmesi söz konusu. Dikkat edilirse 24 Haziran’da cevaplanacak olan soru “bu yeni yetkilerle ülkeyi yönetecek kişi kim olmalı” şeklinde sorulmuyor.
H H H
Biçimsel olarak öyle soruluyor olsa da uzunca zamandır süren tartışmalar dolayısıyla bu ülkede yaşayan herkesin bildiği gerçek bütün bu sürecin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la veya hiç değilse Erdoğan’ın yönetme tarzıyla ilgili bir anlaşmazlıkla ilgili olduğudur. Dolayısıyla geçen yılki referandumda başkanlık sistemine geçilip geçilmemesinden ziyade Erdoğan’a istediği yeni yetkilerin verilip verilmemesi konusunda tercihler ortaya konulmuştu. 50 gün sonra gerçekleşecek seçimde de yine bir “Erdoğan oylaması” yapılacak.
O kadar Erdoğan odaklı bir görünümü var ki meselenin 16 Nisan referandumunda kabul edilen sistem değişikliğinin neleri içerdiği bile bilinemiyor hâlâ toplumunu geniş kesimlerinde. Mesela TBMM’in artık hükümetin kurulması veya düşürülebilmesinde rolünün olmayacağını bile bilmeyenler var.
Ancak bugün itibarıyla oluşan siyasi tablo aslında Meclis’i etkisiz hale getirmeye yönelik düzen değişikliğinin de hedeflenen güç temerküzüne engel oluşturabilecek bir “sistem açığı” taşıdığını ortaya çıkardı. Artık hükümetin milletvekillerinden güven oyu alması veya düşürebilmesi söz konusu değil ama eğer önümüzdeki seçimde iktidar bloku Meclis’te çoğunluk sağlayamazsa muhalefet oylarıyla cumhurbaşkanlığı seçiminin tekrarlanması mümkün olabilir yeni sisteme göre. Görülen o ki AK Parti-MHP bloğu Erdoğan’ın seçilmesini sağlayabilse bile Meclis çoğunluğunu temin edememe riskiyle karşı karşıya.
Peki bu senaryonun maddi zemini var mı? Şimdiden kesin bir şey söylenemez elbette ama böyle bir sonucun oluşması iki faktöre bağlı: Muhalefet partilerinin seçmen tabanlarını sandığa taşımadaki başarısı ve iktidar bloğundan fire ihtimali. CHP adayı İnce’nin kendi partisinin tabanını heyecanlandırabilecek evsafta biri olduğu söylenebilir. Saadet lideri Karamollaoğlu’nun da toplumda belirli bir ilgi ve desteğe muhatap olduğu görülüyor. İYİ Parti lideri Akşener’in ismi etrafındaki rüzgâr da malum. Diğer yandan HDP seçmeninin de bir önceki seçime oranla sandığa gitme eğiliminin daha yüksek olduğu bilgisi var.
Bütün bunlarla birlikte Erdoğan’ın şahsında temsil edilen politikalara ve yönetim anlayışına onay verecek kişilerden bir bölümünün parti tercihinde farklı davranış gösterebileceği düşünülüyor. Bunun anlamı Erdoğan cumhurbaşkanı seçilebilse dahi Meclis çoğunluğunun bir anlamda Demokles’in kılıcı gibi iktidarın tepesinde risk ve kaygı kaynağı olma ihtimali.
***
Ne var ki böyle bir denklemin olabilmesi için, tekrar söyleyelim, iki faktöre ihtiyaç var. İlki muhalefet partilerinin tabanlarını mobilize edebilmeleri. Diğeri ise iktidar bloğunda fire oluşması. CHP’nin bu anlamda bir fire oluşturması zor. İYİ Parti ile Saadet’in bu noktada daha fazla şansı var. Özellikle ittifak sistemi sayesinde daha önce baraj sorunu olan Saadet’i tercih etmeyen bir kesimin “nasıl olsa artık oyumuz boşa gitmez” rahatlığıyla buraya yönelmesi mümkün. Ayrıca gerek Kasım 2015 seçiminde gerekse Nisan referandumunda AK Parti’ye destek veren eski HDP seçmeninden bir bölümünün partilerine geri dönebileceklerini düşünenler haklı çıkarsa İktidar bloğunda oluşabilecek firenin üçüncü adresi burası olabilir. Dahası bu senaryo gerçekleştiği takdirde cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlanması da ikinci tura kalabilir ve burada oluşabilecek yeni bir ittifak kombinezonuyla beklenmeyen bir tablo ortaya çıkabilir.
Elbette sonucu görebilmek için daha çok erken. “Siyasette 24 saat bile uzun bir süredir” tespiti boş bir laf değil. Dolayısıyla bütün siyasi aktörler kendi istedikleri sonucu elde edebilmek için var güçleriyle çaba gösterecekler bu süreçte. Ancak seçimin heyecan ve tansiyonundaki artışın en önemli sonucunun katılımı yükseltmek olacağı da ortada.