Aşk-ı Muhammedi sevdasına tutulmuş bir gönlün hikâyesidir NURBAKİ…
01 Ocak 1970
1924 YILINDA NEVŞEHIR’IN NAR KASABASINDA dünya ile tanıştı. İlkokul öncesi yıllarda Ahiler yurdundan, Hz. Hacı Bektaş-ı Veli’nin topraklarından Konya’ya Hz. Mevlana ve Hz. Şems’in topraklarına geldi. Oradan Afyon Karahisar’a geçtiğinde 7 yaşındaydı. Babası Edip Ali Bey Afyon Lisesine Fransızca öğretmeni olarak tayin edilmişti. İlk, Orta ve Lise tahsillerini burada tamamladı. Burası Mevleviliğin yeniden dirildiği Sultan Divani makamıydı. Burası Hak Halili ve Bacı Sultan’ın toprağıydı. Hz. Mevlana’nın son türbedarı Mehmet Arısoy Dede’nin himmetlerine de ilk olarak burada mazhar olan Haluk NURBAKİ Afyon Karahisar’daki öğrencilik yıllarını yoğun bir manevi atmosfer içerisinde geçirdi, annesi Nevriye hanımın Çelebiler ile olan Mesnevi Sohbetleri, babası Edip Ali Beyin Ayni, Mısri Sultan, Deli Bekir, Abdurrahim Karahisari gibi pek çok velinin hayatlarını anlatan eserleri onun gönül dünyasının yapı taşlarını oluşturdu. 7 yaşında namaza ve oruca başlayan Haluk NURBAKİ’nin Fahr-i Kainat aşkı da Afyon Karahisar’daki bu öğrencilik yıllarında alevlenmişti.
TAHSİLİNİN ÜNİVERSİTE BÖLÜMÜ için nasibi İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesidir. İstanbul’daki öğrencilik yıllarında talebe yurdunda kalan Haluk NURBAKİ, Nur-u Osmaniye ve Beyazıt camiilerinde hadis dersleri almıştır. Bu süreçte Şemseddin Yeşil ve Necip Fazıl ile tanışmış. Bu tanışmalar Ehl-I Beyt aşkını kora çevirdiği gibi İslami mücadale insiyatifini de güçlendirmiştir. 1950'li yıllarda dönemin çetin şartlarına rağmen Büyük Doğu Cemiyeti’ni kuran dokuz kişiden biri olarak yer aldı. Bir süre sonra da bu cemiyetin genel sekreterliğine getirildi.
İlk İslami makaleleri 1949 yılında Büyük Doğu Dergisi, 1951 yılında İslam’ın Nuru Dergisinde yayınlandı. İlk kitabı olan Tek Nur'u 1956 yılında kaleme aldı, bu kitabı l959 yılında Sonsuz Nur takip etti.
Tıp Fakültesinin son yılında bir grup 6. Sınıf öğrencisi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden, o zaman yeni açılan, Ankara Tıp Fakültesine transfer edilmişti bu vesileyle mezuniyeti 1949 yılında Ankara Tıp Fakültesinden oldu. Hareketli ve dinamik bir talebelik hayatı geçiren Haluk NURBAKİ mezuniyeti sonrasında Kütahya, Balıkesir, Yozgat, Afyon gibi pek çok şehrin kazalarında hükümet tabibi olarak çalıştı. Memleketini adım adım gezerken pek çok mânâ sultanı, derviş ve meczuplarla karşılaştı. Bu ustalardan gönül sohbetlerinin nasıl yapıldığını gördü ve yaşadı.
1954 YILINDA mecburi hizmetin son durağı olan Afyon'un Sinan Paşa kasabasına geldi. Burada sohbetlerinde sık sık "Faik ağabey" olarak andığı mürşidi Faik Saraç Beyefendi ile tanıştı, derin dostlukları oldu ve kendilerinden mânâ eğitimi almaya başladı. Mânevi silsile 93 Harbi imamı Hafız Osman Bedrettin, Şeyh Sâmini ve Şeyh Ali Septi vasıtası ile Bahaeddin Nakşibend hazretlerine intikal ederken, diğer bir yandan da Abdülkadir Geylani Hazretlerine gider. Bu kanallardan aldığı mânâ bilimleri eğitimini pozitif bilimlere olan vukûfiyeti ile harmanlar. Bunu da yıllar yılı anlatır ve yazar. Yine bu sıralarda Diyarbakırlı Faik Yaşar Beyefendi ile tanışır, onunla da uzun yıllar mâna fazında süren dostluğu gönlündeki Fahr-i Kainat ateşini daha da coşturur. Hayatında karşılaştığı kişilerin ve olayların birer tesadüf olmadığını çok iyi bildiği için bu kişi ve olaylarla gönül havuzunu alabildiğince doldurur. Manevi çıraklık dönemi dolan NURBAKİ Sinan Paşa kasabasından Afyon'a Hükümet Tabibi olarak tayin edilir. Burada hükümet tabibliği görevinin yanı sıra Afyon Lisesi'nde Fizik, Kimya ve Matematik dersleri verir. Babası Edip Ali Bey ile aynı okulda karşılıklı sınıflarda derse girmenin hazzını yaşar.
1961-65 YILLARI ARASI AFYON MİLLETVEKİLİ olarak TBMM'de görev yapan NURBAKİ, daha sonra 1968 yılında Radioterapi ve Radiobiyoloji ihtisasını tamamlar ve kanser konusundaki çalışmalarını yoğunlaştırır. Fransa, İsviçre ve İngiltere'de mesleğiyle ilgili çalışmalarda bulunur. Bu çalışmalarına bağlı olarak "Radyasyon ve Miniklerin Evreni", "Kanser", "AIDS", "İnsan ve Hayat" gibi pek çok kitap yazmıştır. Kanser Hastanesi Başhekimliği, Ankara Numune Hastanesi Radioterapi ve Radiobiyoloji Enstitüsü Şefliği görevlerinde bulundu ve buradan emekli oldu.
1970’li yılların sonuna kadar süren yoğun madde ve mana ilimleri çalışmaları onu kalfalık dönemini tamamlamasını sağlar. Bu yıllarda Kriter ve Zafer dergileri ile çeşitli gazetelerde makaleleri yayınlanmaya devam eder.
1980’Lİ YILLARDA USTALIK DÖNEMİNE girmesiyle beraber Numune camiinde vaazlarda bulunur, hastanede ve muayenehanelerinde de mana sohbetlerinde bulunarak irşad görevini yerine getirir. Numune Camisindeki vaazları bir dönemin ilgi odağı oldu ve pek çok ünlü katıldı, basın burada dile getirilen NURBAKİ'nin farklı yorumlarına sık sık yer verdi. Bu vaazlarında Yusuf, İhlas, Rahman, Fatiha, Tekvir gibi pek çok sürenin yorumlarını yaptı. Yine bu vaazlarda Fahr-i Kainat aşkını ve Ehl-i Beyt sevgisini usta bir sarrafın altını bozmadan işlemesi gibi dinleyenlerin gönüllerine işler. Ona lutuf edilen mana ilimlerinin söze ve kaleme yansıması o kadar akıcı ve cezbedicidir ki dinleyen bir daha dinlemek, okuyan bir daha okumak ister.
Eserlerinde ve sohbetlerinde yararlandığı kaynak muhteşem kitabımız ve sönmeyen güneş Kur'an-ı Kerim ve hadislerdi. Hadisleri anlamak noktasında muhatap olduğu üç isim Hz. Muhyiddin-i Arabi, Hz. Mevlana ve Hz. Abdulkadir Geylani olarak sıralanabilir. Madde ile mânâ bilimlerinin esrarlı hikmetlerini birleştirerek eserler yazan NURBAKİ, binlerce insanın hidayet vesilesi oldu. O, Allah'ın hoşnutluğunu kazanma sanatının Fahr-i Kainat Efendimizden geçtiğini son derece iyi özümsedeği için son nefesine kadar tüm müminlere de Efendimizin gönlünü edebilme, rızasına ulaşabilme sanatını anlatmaya çalıştı. O, Ahlak-ı Muhammedi’nin Kur’an’nın hayata geçirilmesi olduğunu, Fahr-i Kainat çizgisinde yaşamanın ise Allah’ı bilme sanatı olduğunu söyledi hep.
BİLİME VE YENİ GELİŞMELERE MERAK DUYAN, İslamiyet'in klasik, eksik ve günün teknik gelişmelerine uygun olmayan yorumlarından bunalan ve kaçan genç neslin inanç kapısı oldu. Kuran'ın akıl almaz hikmetleri, çağları aşan bilimsel mucizeleri içeren bir kitap olduğunu gösteren yazı ve kitaplar yazan NURBAKİ genç nesle "mü'min olmanın asil duygusu"nu kazandırdı. O müspet bilimlerin kaynağının Kuran olduğunu gösterdi. Kuran'dan yola çıkarak bilimin gerçeğini ve insanlık için değişmez doğruları izah etti. Hiçbir zaman bilimi Kuran'ı kanıtlamanın aracı olarak görmedi. Yeryüzüne Rabbimizin lütfettiği tek gerçek ve değişmez yazılı dökümanın Kuran olduğunu her zaman ve her yerde herkese anlattı. Fahr-I Kainat Efendimizin mucezesi olan Kelimetullah için bakın Haluk NURBAKİ ne diyor, ¨Kur’an dışında tüm yazılanlar eskimeye ve hükümlerini yitirmeye mahkumdur ve hepsi sonludur. Kur’an’ın bütün ayetleri Hay sırrına büründüğü için daima diridir ve her gelen nesil onda yeni bir hikmet bulmaktadır, bu gelecek nesiller için de böyle olacaktır¨
EHL-İ BEYT SEVDASINI Ashab-ı Güzin’i de yakından tanıtarak taçlandırdı. Hz. Ammar, Hz. Zeyd, Hz. Caferi Tayyar, Hz. Hamza, Hz. Abdullah, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimiz, Hz. Ömer, Hz. Esma, Hz. Fatıma, Hz. Hatice, Hz. Nesibe, Hz. Sümeyye, Hz. Amine, Hz. Şeyma, Hz. Aişe (Yüce İslam Büyükleri ve Nurdan Anneler kitapları) ve daha niceleri. Ashab-ı Güzin’in bazıları sohbetlerde kalmış, maalesef kitaplara yansımamıştır.
Kur'an yorumlarına, asr-ı saadete ve İslam itikadına dair onlarca esere imza atan Haluk NURBAKİ son yıllarını İstanbul' da İslam'ın Nurdan Annelerini ve Yüce İslam Büyükleri' ni her ay verdiği konferanslarla anlatarak geçirdi. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde yazılar yayınladı, tebliğler sundu. Konferanslar, paneller, açık oturumlar, sohbetler hayatının bir parçası oldu. Yaşım müsait olsa "İnananları analiz laboratuarı kurar mü'min’lerin bunamayacağını gösterirdim" diyen NURBAKİ, Radyo ve televizyonlardaki konuşmalarını son günlerine kadar sürdürdü.
Ehl-i beyt kölesi, Fahr-i Kainat aşığı olan Haluk NURBAKİ için "Ahlak-ı Muhammedi" ve dolayısiyle Ehl-I Beyt sevdası vazgeçilmez bir hayat düsturu idi. Ömrünü Sevda-i Muhammediye adamış Nur-u Baki Haluk NURBAKİ 2 Haziran 1997'de çok sevdiği İstanbul'da 73 yaşında alem-i cemale yansıdı. Rabbine kavuşabilmenin çoşkusu ile adete koşarak dünya aleminde aramızdan ayrıldı.
ARKASINDA BİNLERCE SEVENİ bırakan Haluk NURBAKİ tam bir Şeb'i aruz coşkusu ile Afyon'da annesi, babası, Fadim nine ve merhum ilk eşi Mesrure hanımın yanına alem-i ledünne ışınlanmak üzere tevdi edildi. Hayatının çok büyük bir bölümünü Ankara ve İstanbul’da geçirmesine rağmen Afyon Karahisar manevi hikmetler çerçevesinde onu çekip almıştır.