Semavi Eyice Hocaya veda
İlber Ortaylı 01 Ocak 1970
ÇARŞAMBA günü öğle namazında Türkiye sanat tarihçilerinin en ilginci ve verimlisi olan Semavi Eyice hocamız kalabalık bir cemaatle ebediyete uğurlandı.
Hatırşinas bir düzenlemeyle Fatih Camisi’nin haziresinde Ali Emiri Efendi ve Halil İnalcık hocanın medfun olduğu parselde ebedi uykusunu uyuyacak. Vefatı sırasında Almanya’da bir konferansta olduğum için geç öğrendim ve cenazesinde bulunamadım. 3 Ocak 1924’te doğmuştur, Amasralıdır. Semavi Eyice hocanın bu mesleğe girenlerin arasında çok ilginç bir yönü vardır; daha çok bir Batılı gencinkini andırır. Kadıköy Saint-Louis ve Saint-Joseph Lisesi’nde o zaman ilköğrenim görmek mümkündü. Fransızcaya erken yaşta başlamıştı.
13 YAŞINDAYKEN ARKADİUS’U BULDU
İstanbul Üniversitesi arşivlerinde de kaydedildiği üzere Osmanlı döneminde Avrat Pazarı denen, Cerrahpaşa’da kadınların öteberi sattıkları bölgedeki Arkadius Sütunu’nun kaidesini bulmuştur. O devirde bu kaide tamamen ahşap küçük yapıların içinde kaybolmuş vaziyetteydi. Sora sora kaideyi bulan genç ise sadece 13 yaşındaydı. Elinde Ernest Mamboury’nin rehberi, Bizans sanatına ait kitaplar, İstanbul üzerine Fransızca makalelerle bu makalelerden tutulmuş notlar ve defteriyle şehri geziyordu. Küçük yaşta gezen Türklerin öncüsü sayılmalıdır. Orta tahsilini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı.
BERLİN BOMBALANIRKEN SANAT TARİHİ OKUYORDU
Harp yılları içinde 1943 sonbaharında, Avrupa’ya gitme kararını verdi ve ailesinin desteğiyle Almanya’ya gitti. 1944’te Viyana Üniversitesi’nde, 1944-45’te Berlin Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Berlin bombalandığı sırada elektriğin kesildiği, hiçbir ısıtılmanın yapılmadığı dershanelerde mum ışığında ünlü bilginlerden Bizans sanat tarihi okudu. Hatıratında bu feci sahneler kayıtlıdır. Gördüğü ve yaşadığı Avrupa barışı çoktan unutmuştu. Bombaların yıktığı yerler sadece taş yığınları değil artık inhitatı başlayan bir medeniyetin kalıntılarıydı. O ortamda Batı sanat tarihçiliğinin yöntemlerini kavramayı becerdi. 1945’te yurda dönerken elinde kitap dolu koca bir bavul vardı. Trende yer olmadığı söylendi ve o kitapları postaya verdi. Alman posta idaresi için iyi bir not, kitaplar evine ulaştı. Ana-babasının verdiği imkânlarla Avrupa eğitimini tamamlamıştı. Son eğitim yıllarını artık İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tamamlamak zorundaydı. 1948’de mezun oldu. Daha o yaşta bilgisinin derinliği ve Batı bilim dillerine hâkimiyeti dolayısıyla asistanlığa atandı. Asistanlığı süresince, profesör E. Diez, profesör P. Schweinfurth ve profesör K. Erdmann’ın Almanca, profesör A. Gabriel’in Fransızca verdiği ders ve konferansları Türkçeye çevirdi ve notlarını yayınladı. Ortaçağla uğraşan sanat tarihçilerinin aksine Arif Müfid Mansel hocanın yanında Side kazılarına katıldı. Zaten 1952 yılında bu harabelerin içindeki Bizans yapıları üzerine bir tez hazırladı ve sanat tarihi doktoru oldu. 1955 yılında da doçentliğini tamamladı. O zaman herkes Avrupa’ya zorlukla giderdi. Harpte gittiği Almanya’ya 1958’de Humboldt bursuyla döndü. Bu arada İstanbul üzerine zaviyeler üzerine çalıştı ve 1964’te bu konuyla profesörlük takdim tezini sundu.
400’Ü AŞKIN MAKALE VE KİTABI YAYINLANDI
Semavi hocayı duyardık, Karaman bölgesinde, Karadağ’daki manastır ve kiliselerde talebeleriyle uzun yürüyüşlere çıkar, tespitlerde bulunurmuş. Doğrusu İstanbul’da okumadığıma o zaman üzülmüştüm. Bizans sanatını ele alışı, kaynakları üzerindeki incelemeleri kendi şahsi gözlem ve buluşlarını kullanarak olmuştur. Bizans sanatına bakışını tenkit etmeye kalkanlar oldu. Onu milliyetçilikle itham ediyorlardı. Türkiye’de solculuk, kozmopolitlik, milliyetçilik çok ucuza ve cahilce yapıştırılan yaftalardır. Batı’da hiç kimse onun dört yüzü aşkın makale ve kitabını böyle yorumlamadı ve kullandılar. Ankara’da Tarih Kurumu’ndaki ve İstanbul’daki her konferansına gitmeye çalışırdım. Her seferinde de Türkiye’de herkesin bilmediği kaynakları işaret eder, görünmeyen yerleri tanıtırdı. Konstantinopolis’in topografyasını Wolfgang Müller-Wiener’e kadar ciddiye alan Batılı da pek yoktur. Onun gençlik yıllarındaki büyük Avrupalı Bizantinistlerin içinde bu şehre gelmeyenler hatta çok kısa gelenler çoğunluktaydı. Tabii ki Alfons Maria Schneider ve Bruno Meyer-Plath gibi istisnalar da vardı.
ÜNİVERSİTE ÇAĞINDAN ÖNCE ÂLİM ADAYIYDI
Semavi Eyice çok genç yaşlarında hatta üniversite çağından önce şehri adımlayan, tespit etmeye çalışan bir âlim adayıydı. Son gününe kadar da bu özelliğini kaybetmedi. Talihsiz bir göz ameliyatı yüzünden son on yılında artık kitaplarını ve resimleri kullanacak durumda değildi ama şaşılacak hafızasıyla neyin nerede olduğunu bilir ve okutturarak veya hatırlayarak konferanslarını verirdi. Bu dönemde onunla birkaç uzun TV sohbetimiz de oldu. Orada bile soran ve dinleyen konumundaydım. Epey şey öğrenmişimdir. Maalesef kendi dalının geleceği konusunda ekşimtırak intibalarla aramızdan ayrıldı ama belli olmuyor, bu memlekette kapkara bilgisizliğin yanında pırıltılı ve meraklı insanlar da her zaman çıkıyor. Ben Bizans araştırmalarının bile Türkiye’de geleceği, hem de parlak geleceği olacağına inananlardanım. Elverir ki gençlerin merakı Semavi Eyice’de olduğu gibi bombalar altındaki Avrupa’da okumaya gidecek kadar derin olsun. O zaman böyle verimli hocalar çıkar.