Bu krizi nasıl aşarız!
İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970
Bazı okuyucular; “Sorun söylemenden bıktık; çözümün varsa onu söyle” diyor.
Bir dönem de; “Eskiden sorunları yazmıyordun; şimdi ne oldu da sorunları yazıyorsun” diyenler vardı.
1- Eskiden, daha eskiden gelen sorunlar çözülmeye çalışılıyordu. Ayrıca şimdi ortaya çıkan sorunların açığa çıkma dönemi bu kadar yakın olmamıştı.
2- Eskiden bir çok çalıştığım, konuk olduğum yerde bugün ortaya çıkan sorunları daha başlangıç aşamasında zaten işliyordum.
Şimdi gelelim bugüne;
Nerede ise bir ekonomik krize girdiğimiz kesinleşti. Yani bugün henüz ilk günlerini yaşıyor olabiliriz ama aradan geçen her süre zarfında ekonomik sorunlar artarak devam edecek.
Önümüzde iki yol var:
1- Ya ‘dış mihraklar’ sloganı ile devam ederek Venezuela olacağız. (Ki, Millet bu slogana epeyce inanmış durumda).
2- Ya da aklımızı kullanıp çözümler arayacağız.
SİL BAŞTAN
Çok defa tekrarladığım somut adımlardan kısa kısa bahsetmek istiyorum:
1-Çalışma hayatını sil baştan yenilememiz gerekiyor. Çalışmayı özendirici, çalıştıkça kazancı artırmayı teşvik edici ve 50 yaşlarında emekliliği bitirici önlemler almalıyız.
2-Finans sistemini yenilemeliyiz: Bugün kısa vadeli mevduat ile uzun vadeli yatım ve kalkınmamın mümkün olmadığını görüyoruz. Her yer ve kurum kredi bataklığında ama kalkınma sağlanamıyor. Sermaye piyasaları sorumluluk üzerine oturmadan gelişmiyor.
3-Maliye politikası kümesteki kazları yolmaktan vazgeçmeli ve gerçek kazları kümese almalı: Üretim ve istihdam vergileri düşürülerek, rant üzerine yönelmeli. Bilim-teknoloji ve kalkınma hamlesinin temel bileşeni olarak yeni bir maliye politikası yazılmalı. Hatta “Yatırıma dayalı bütçe açığı” bile ele alınabilmeli.
Bunlar aslında alt ve daha da alt dallarla bir bütünün çözüm yolları olacaktır. Ama bu modelin her noktası siyaseten sorumluluk üstlenmeyi gerektiriyor.
Bir siyaset, yurtdışından milyarlarca dolar borç alıp, bunu yurt içinde alt gelir grubuna ulufe olarak dağıtıyor ve bu sayede hiçbir seçimi kaybetmiyorsa ne yapılabilir. Sizce bu topluma “yatmayın, ayağa kalkın ve çalışın” diyen bir başka siyasetin hiç şansı olabilir mi?
Olamaz tabii ki...
Bu ülkedeki vatandaşlar artık iki şeye inanmış durumda:
1- Herkes Türkiye’ye düşman
2- AB ve ABD bizim ekonomimizi çökertiyor.
Şimdi bu topluma nasıl bir akılla çözüm önerisi sunacaksınız? Önce bir ortak aklın oluşmasını nasıl sağlayacağız diye düşünmemiz gerekmiyor mu?
FAİZLER KRİZ DEDİ
Döviz fiyatları kriz diyeli epey oldu ama dün itibari ile artık faizler de yüzde 18,0 sınırını aşarak resmen kriz demiş oldu. Bir tarafta yüksek faiz, diğer tarafta yüksek döviz.
Yani iki yüksek maliyet birleşti.
Yeterince üretmediğimiz halde çok tükettirmek için yurt içi talebi dış borçla itelediğimizde karşımıza yüksek enflasyon ve sonuçları çıkıyor.
Ya ayağımızı yorganımıza göre uzatarak, üretime yakın büyüyeceğiz; ya da üretimi artırıp yeni bir büyüme yoluna gireceğiz.
Şimdi karşımıza acayip bir denge çıktı: Enflasyon yükseldi diye faizler yükseldi. Faizler yükseldi diye döviz de yükseldi....Döviz yükseldi diye enflasyon da yükseliyor.
Merkez Bankası faizleri yüzde 20 sınırın üzerine çıkarmaz ise artık dövizde düşüş olasılığı çok zor. Hatta yeni bir döviz sarmalına bile girebiliriz.
İyi ama yüzde 20’nin üzeri bir faizde bu ekonomide yaprak bile kıpırdamaz. Ekonomik felaket olur.
Geriye kalıyor tek seçenek: Piyasaya ve ekonomiye güven vermek. Yani dengeli ve öngörülü ülke yönetimi oluşturmak.
İyi de böyle bir yönetim için kurumların çalışması gerekiyor. Adalet gerekiyor; hesap verebilir bir kamu idaresi gerekiyor. Kısaca adına demokrasi dediğimiz bir yönetim biçimi gerekiyor.
Ya demokrasiye döneceğiz
Ya da yüksek faiz ve yüksek döviz sarmalında boğulup gideceğiz.
Tercih bizim...
Ya da dış güçler hikayesi ile aç-susuz-evsiz-parksız insanların yaşadığı bir ülke haline geleceğiz.