LEYLÂ HANIM (ö. 1847)
İSMAİL ÜNVER 01 Ocak 1970
Lirik aşk şiirleriyle tanınan divan şairi.
İstanbul’da doğdu. Kazasker Moralızâde Hâmid Efendi’nin kızıdır. Hayatı hakkında fazla bilgi olmadığı gibi doğum tarihi de bilinmemektedir. Kendi şiirlerinden anlaşıldığı üzere dayısı Keçecizâde İzzet Molla’dır. Divanında kendisine şiirde yol göstermiş olan İzzet Molla’yı üstadı ve hocası olarak gösteren ifadelerin yer aldığı görülür. Leylâ Hanım kültürünü içinde bulunduğu münevver aile çevresinden alarak yetişmiştir. Genç yaşta evlenmişse de geçinemediği kocasından bir hafta içinde, bir rivayete göre ise daha nikâh gecesi ayrılmıştır. Hassas ve ince yaratılışta, hür düşünceli bir kadın olması dolayısıyla evliliği sürdüremediği söylenir.
Leylâ Hanım’ın şiirlerinden onun saray çevresiyle ilgisi bulunduğu belli olmaktadır. Babasının ölümüyle hayatının sonlarına doğru geçim sıkıntısı içine düşünce II. Mahmud için yazdığı kasidede durumunu anlatarak ondan yardım dilemektedir. Esmâ Sultan’a da bu yolda yazdığı şiirler vardır. 1840’ta kendisine 150 kuruş maaş bağlanan Leylâ Hanım saraya sunduğu sonraki manzumelerinde gördüğü yardıma teşekkür eder. Sarayla ilgisinin sürdüğünü gösteren tarih manzumeleri arasında hükümdarın kızlarının doğumu hakkında, Fatma ve Münîre sultanların düğünleriyle Şehzade Abdülmecid ve Abdülaziz’in sünnetlerini tebrik eden kıtaları göze çarpar. II. Mahmud’un kızı Atıyye Sultan’ın doğumu münasebetiyle söylediği tarih manzumesinde hükümdardan sürgünde bulunan dayısı İzzet Molla’nın affını talep etmektedir. Hayatının son yıllarında Mısır’da divanı basılan Leylâ Hanım İstanbul’da öldü ve Mevlevîliğe bağlılığı dolayısıyla Galata Mevlevîhânesi’nin bahçesindeki kabristana gömüldü. Döneminin şairlerinden Şeref Hanım, “Adne aldı gitti Leylâ Hanım’ı Kays-i ecel” mısraını ölümü için tarih düşürmüştür.
Aileden gelme bir tesirle Mevlevîliği benimsemiş olan Leylâ Hanım, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hakkında çeşitli methiyeler kaleme almıştır. Şiirlerinde çağının en büyük Mevlevî şairi olan Şeyh Galib’in etkisi görülür. Ancak tasavvufî yoldaki ifadeleri, onun şiirlerine asıl hâkim olan beşerî aşk duygusuna çeşni katan birer motif olarak kalır. Rind edalı bir şair olan Leylâ Hanım’ın şiirlerinde beşerî aşkın ağır basması yanında gazel ve şarkılarında zamanının bir kadın için fazla serbest göreceği şekilde içki ve eğlence meclislerini terennüm etmesi kendisinin yanlış anlaşılmasına, hatta bazılarınca hafiflikle suçlanmasına yol açmıştır. “Ne derlerse desinler” redifli gazelinde içki ve eğlence konusunda serbest bir tavır ortaya koyan Leylâ Hanım, bu gazelinin sebep olduğu dedikodu ve yanlış zanları bertaraf etmek maksadıyla aynı redifte ikinci bir gazel yazarak içinin temizliğinden bahisle kendisini karalamak isteyenlerin âhirette utanacaklarını söyler.
Mürettep divanındaki gazelleri oldukça sade olan Leylâ Hanım duygularını mümkün olduğu ölçüde yalın bir anlatımla ifade etmiş, lafız oyunlarına, edebî sanatlara fazla itibar göstermemiştir. Şiirlerinde yeni ve farklı söyleyişler bulunmayıp daha önceki şairlerin yolunda giderek onları tekrarlamış, geleneğe uyup eski ve yeni şairlere nazîreler söylemiş, bazı tahmisler yapmıştır. Bâkî’nin üç gazeline tahmisi, Rûhî’nin terkibibendine nazîresi, İzzet Molla’nın bazı beyitlerine yaptığı tazminlerle bir gazelini tahmîs etmesinin yanı sıra başta Hoca Neş’et olmak üzere zamanının diğer şairlerine de nazîreler yazmış ve tahmîsler yapmıştır. Sicill-i Osmânî’nin, “Şiirleri kendisinden güzel olduğu için bülbüle benzemiştir” dediği Leylâ Hanım, parlak bir şair olmamakla beraber divan şiirinin son dönemde yetişen diğer şairlerinden geri değildir. İrticâlen şiir söyleyebildiği kaydedilen Leylâ Hanım başarılı ve samimi münâcât, na‘t ve mersiyeler yazmışsa da asıl şöhretini şarkılarına ve lirizm yüklü gazellerine borçludur. Divanı önce Bulak’ta (1260), daha sonra yazdığı şiirlerinin de ilâvesiyle İstanbul’da taş baskısı olarak (1267) yayımlandığı gibi biri tarihsiz, diğerleri 1299, 1928 ve 2003 (haz. Mehmet Arslan) tarihli olmak üzere dört baskısı daha yapılmıştır.