BAŞBAĞLAR KATLİAMI
01 Ocak 1970
2 Temmuz 1993 Sivas olaylarından hemen sonra, 5 Temmuz 1993’te, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü’nü basan katiller sürüsü, 33 sivili katledip köyü ateşe verdiler. Katiller, bu katliamı “Sivas’ın intikamı” için işlediklerini hem köylülere sözlü olarak anlattılar, hem de bıraktıkları bildiride bunu açıkça ilan ettiler. 100’e yakın katilin işlediği bu cinayet sonucu yapılan yargılamada sadece bir kişi mahkum oldu.
MADIMAK’IN İNTİKAMI
Köyü basan caniler tarafından köylülere tam 1.5 saat propaganda yapıldı ve öldürülmek için seçilen erkeklere neden öldürülecekleri anlatıldı. 2 Temmuz’da Sivas’ta çıkan olaylarda hayatını kaybedenlere karşılık katledilecekleri ifade edildi. Propagandadan sonda köyün tüm erkekleri kurşuna dizildi ve 28 kişi hayatını kaybetti. Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu ve köy camii yakıldı. Bu yangınlar sırasında da 1’i çocuk, 4’ü kadın, 5 kişi öldü. O gün Başbağlar’da toplam 33 kişi can verdi. Katliamın ve kundaklamanın ardından köye bırakılan bildiride, “Sivas’ın intikamı alındı” deniliyordu.
100 KİŞİ BASTI 1 KİŞİ MAHKÛM OLDU
Bütün görgü tanıklarının ifadesine göre eli silahlı yaklaşık 100 kişi tarafından işlenen bu katliamdan sonra başlayan yargılamalarda toplam 20 kişi gözaltına alındı. Yargılama sonunda sadece bir kişi mahkûm edilirken, geri kalanlar serbest bırakıldı.
KARTEL VE STK’LAR İLGİSİZ
Gerek yargılama sürecinde, gerekse daha sonraki anma yıldönümlerinde 2 Temmuz Sivas olaylarının gördüğü ilginin çok azı bile Başbağlar katliamı ve mağdurlar için gösterilmedi. Köylülerin yakılan evlerinin onarılmasından başka devletin Başbağlar’a yönelik hiçbir ilgisi olmadı. Ne kartel medyası, ne sivil toplum kuruluşları Başbağlar’a yönelik gözle görülür ve kitlesel çapta bir ilgi gösterdi.
FAİLLER SERBEST KALINCA SIRRA KADEM BASTILAR
33 kişinin katledildiği vahşetin failleri olarak yakalananlar, çok kısa süre sonra serbest bırakıldı. Mahkeme sürecinde bu kişilerin zanlı oldukları tekrar kabul edildi ve aynı kişiler hakkında arama emri çıkarıldı. Ancak pek çoğu bulunamadı. Tam bir yargı skandalı olarak yaşanan bu olaydan sonra yeniden, yeni isimlere yönelik gözaltılar başladı.
MAĞDUR YAKINLARININ MAHKEMEYE GELMESİ İSTENMEDİ
Ancak bu sefer de, bu kişiler DGM’de yargılanmak üzere katliamın işlendiği yere en uzak noktaya, İzmir’e davanın taşınması üzerine, mağdur yakınlarının adeta mahkemeye gelmemeleri istenmiş oldu. Olayın derinlemesine araştırılması ve özellikle Sivas olayları çerçevesinde katliamın incelenmesine yönelik taleplerin hiçbirisi mahkeme aşamasında kabul görmedi. Sanıkların Sivas olayları yönünden sorgulamaları dahi yapılmazken, adeta katillerin “Sivas’ın intikamı için bu canları alıyoruz” şeklindeki sözlü ve yazılı (köye bırakılan bildiri) beyanları, yargı sürecinde ısrarla görmezden gelindi.
ERZİNCAN’DA DGM OLMASINA RAĞMEN İZMİR NİYE?
Başbağlar’da gerçekleştirilen, 33 kişinin öldürülmesine ilişkin dava Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne nakledilirken, mağdurlar ve avukatları bunun bir “sürgün” olduğunu söylediler. Katliamın yaşandığı Erzincan’da DGM varken, dava ne 363 kilometre mesafedeki Malatya’ya, ne de 440 kilometre mesafedeki Kayseri DGM’ye alınmayıp, 1263 kilometre uzaktaki İzmir DGM’ye havale edilmiş, mağdurlar tam anlamıyla işkenceye maruz kalmıştı.
MAĞDURLARDAN REDDİ HAKİM TALEBİ
Katliamın mağdurları, bütün bu sebeplerden dolayı redd-i hakim talebinde bulundular, ancak bu talep geri çevrildi. Başbağlar katliamının görüldüğü İzmir DGM’deki dava sonuçlandığında hem mağdurları hem de kamuoyu vicdanını rahatlatacak bir sonuç çıkmadı. Başbağlar katliamı Türkiye’nin hâlâ büyük bir faili meçhul olayı olarak ortada duruyor. Ancak bu büyük olayın üstü adeta gizli bir el tarafından örtülürken, Sivas olayları her yıl inançlı kesimlere yönelik her türlü hakaret ve iftira vesilesi olarak kullanılıyor. Üstelik her yıl 5 Temmuz’da Başbağlar katliamını anan ve bu büyük olayı gündeme getirmeye çalışanlar, “Sivas olaylarını unutturmaya çalışmakla” suçlandılar. Söz konusu çevreler, Başbağlar katliamının hatırlatılmasına bile tahammül edemezken, her yıl 2 Temmuz’da yeni birtakım provokasyonlar için ellerinden gelen tahrik ve kışkırtmayı yapmaktan geri durmadılar.
HÜSNÜ TUNA ANLATIYOR: BAŞBAĞLAR DAVASI SÜRGÜN EDİLDİ
Mağdur vekillerinden Avukat Hüsnü Tuna, o günlerde mahkeme sürecinde yaşananları şöyle anlattı: “Postmodern darbe öncesi müdahale edilen yargılamalardan bir diğeri Başbağlar katliamı sanıkları ile ilgili davadır. Davaya bakmaya yetkili mahkeme Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi’ydi ve yargılama da anılan mahkemede başlamıştı. İlk duruşmanın akabinde Yargıtay, davanın naklini gerektirecek haklı ve hukuki hiçbir sebebe gerek görmeksizin, davanın İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne nakline karar vermiştir. Sivas olayları ile ilgili davayı Sivas’a en yakın olan Ankara’ya nakleden Yargıtay, Başbağlar Davası söz konusu olduğunda, en yakın Erzurum, Kayseri, Ankara, Konya ve biraz uzağında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemelerine nakletmek yerine, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne nakletmekte bir beis görmemişti.”
MAHKEME, FAKİR MAĞDURLARI AŞAĞILADI
“Mağdurların mahkemeye ulaşması ve davayı takip etmesi böylece engellenirken, binbir güçlükle mahkemeye ulaşabilenler de, mahkemenin aşağılamalarına maruz kalıyordu. Mağdurların fakirliği kıyafetlerine de yansıyor ve bu durum mahkeme için bir tahkir gerekçesi oluşturuyordu.”
HAKİM, TERLİKLİ MAĞDURU SALONDAN ATTI
“Mahkeme başkanı, duruşma salonuna terlikle gelen bir mağduru azarlayarak salondan çıkarırken, başka hiçbir davada rastlanmayacak sebeplerle mağdurları salondan çıkarmakla tehdit ediyordu. İşin ilginç yanı hâkimin, bu tavrını gizleme ihtiyacı dahi duymamasıydı.”
MAĞDUR VEKİLİNİN BAKIŞINDAN BİLE RAHATSIZ OLAN HAKİM
“Adil bir yargılamanın temel unsurlarından olan şekli işlemlere, davanın taraflarına ve taraf vekillerine eşit mesafede bulunma yükümlülüğü hiçbir şekilde dikkate alınmıyor, bazen mağdur vekillerinin bakışlarından bile rahatsızlık duyuluyordu.”
ONCA İNSANI MEĞER 17 YAŞINDA BİR KİŞİ KATLETMİŞ
“Böyle bir yargılama sonunda suçun failleri olduğu konusunda ikna edici delillerin bulunduğu 20’ye yakın sanıktan, sadece 17 yaşındaki bir çocuğa ceza veriliyor ve dosya bu haliyle kapatılıyordu. Bütün bu süreç, davayı takip eden kamuoyunda, davanın sessiz sedasız kapatılmak amacıyla İzmir’e nakledildiği kanaatini güçlendiriyor, davayı yakından takip edenler için, kesinlik derecesinde bir gerçekliğe dönüşüyordu.”
Katliamın Ardından Başbağlar
Katliamın ardaından Başbağlar davası kapsamında 20 kişi gözaltına alınmış 5 yıl süren dava sonucunnda 18 sanığın beraatine yargıtay onayı ile karar verilmiştir.Diğer 2 sanık ise ‘yasadışı örgüt üyesi olma, yardım ve yataklık’ suçundan cezalandırılmıştır..Aradan geçen 17 yıl boyunca Başbağlar katliamının failleri bulunumamıştır.Kimi çevrelere göre olay ört bas edilmiş deliller karaltılmıştır.
Davayla ilgili olarak konuşan Başbağlar köylülerinin müdahil avukatı Kadir Kartal, açıklamasında davada kesinlikle adaletin sağlanamadığını ifade etmiştir. “Teröristlere adeta kaçmaları için yol verildi. Kimisi çeşitli yollardan yurt dışına çıkarıldı. İzmir DGM istediğimiz tahkikatı yapmadığı için mahkeme heyetine itiraz ettim. Konu Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu”na gitti ancak talebimiz reddedildi. Sonunda Yargıtay, mahkemenin kararını onayarak bu işi kapattı. Dava zaten başından itibaren örtbas etmeye dönük işledi. 33 kişinin katledildiği ve koca bir köyün yakıldığı terörist bir eylemde sadece 2 kişi mahkûm edildi. Bu mu adalet? Ben yıllardır Türkiye”de adalet arıyorum, Türkiye”de adalet diye bir şey yok” diye konuşmuştur.
Şehitlerinin katillerinin bulunması noktasında devletten umutlarını kesme noktasına gelen Başbağlılar, “Bu hunharca katliamı gerçekleştiren katiller, hâlâ aramızda dolaşıyor. Biz, onları ve onları ortaya çıkarmak için harekete geçmeyen devlet görevlilerimizi Allah”a havale ediyoruz” diyerek duygularını ifade etmektedirler.
Son zamanlarda gündemde bulunan Ergenekon davaları Başbağlar olayında bazı gelişmelerin olmasını sağlamıştır.
Bu kapsamda aşağıda Ergenekon davası gizli tanığının ifadeleri Katliama ışık tutacak niteliktedir.
Gizli tanığa göre Başbağlar canileri
Eski Jandarma İstihbaratçısı Gizli Tanık Kıskaç, Ergenekon savcılarına verdiği ifadede “Başbağlar’da 33 masum insan, Mustafa Aktaş’ın da aralarında bulunduğu DHKP-C’li teröristler ve PKK’lı grup tarafından katledildi” diyor
Ergenekon soruşturması kapsamında 30 Kasım 2008 tarihinde ifade veren Gizli Tanık Kıskaç, Sivas olayları ile Başbağlar katliamı arasındaki bağlantıyı şöyle anlatıyor:
“Doğduğum ve büyüdüğüm yer itibariyle terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir coğrafyada, küçüklüğümden beri terör örgütlerinin içinde oldum. Alevi-Kürt kökenli olduğumdan terör örgütü mensuplarıyla birlikteliğim şüphe uyandırmıyordu ve ben böylelikle elde ettiğim bilgileri devletin güvenlik güçleriyle paylaşıyordum. Jandarma İstihbarat elemanı olarak çalıştım.
Jandarma Komutanlarından Veli Küçük’le bağlantılı olan rütbelilerin terör örgütlerine bitirici operasyonlar yapmayarak, adeta rahat bir şekilde örgütlenmelerine göz yumduklarını bizzat yaşayarak gördüm.”
“PKK militanı Alişer Koçgiri Kod Yücel Halis, 1991 sonlarında Suriye Bekaa’da eğitim almaya gitti ve beraberindeki Ermeni militanlarla birlikte 1993 yılında Sivas alanına gelerek PKK’nın Koçgiri Bölge Sorumlusu oldu. PKK terör örgütünün, Ermeni terör örgütü ASALA ile işbirliği yaparak ASALA’dan hemen sonra ülkemizin başına bela edildiği herkesçe bilinmektedir.
Alişer Koçgiri Kod Yücel Halis, metropoller, köyler ve şehirlerden katılan militanlara Çengelli dağında -ki bu dağ stratejik bir öneme sahiptir- askerî ve siyasi eğitim veriyordu. Aralarında mutabakat olmamasına rağmen çoğu birbirleriyle akraba olduğu için DHKP-C militanları da o dönem PKK’lı teröristlerce eğitiliyordu ve birlikte eylemlere katılıyorlardı. O tarihlerde Dilan kod Türkan Erdoğan, PKK militanı oldu, daha sonra 1993 yılı Ekim ayında Amed eyalet komutanı olarak Diyarbakır-Dicle’de çatışmada oldu.”
“SİVAS OLAYLARINDA ÖLEN DHKP-C’Lİ GÜLTEKİN DHKP-C’Lİ MUSTAFA AKTAŞ’IN AKRABASI VE ARKADAŞI”
“2 Temmuz 1993 yılında Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılması, planlanmış bir provokasyondur. Alevi-Sünni halkın birlikte kardeşçe yaşadığı Sivas ilinin bilinçli olarak seçildiği ve bir kargaşanın başlatılmak istendiği çok belliydi.
Sivas’ın dışından Sivaslı olamayan birçok kişi olayların meydana geleceği yere yığılmıştı. Ateist yazar Aziz Nesin’in halkın inançlarını tahkir edici konuşma yapması, olayları başlatan etkendir. Büyümesinin sebebi ise bazı basın organlarının kışkırtıcı yayın yaparak ‘şeriatçılar ayaklandı’ diye haber yapmasıdır. Yaşanan olayları siyasi ranta dönüştürmek isteyenler, 2 Temmuz’u seçim dönemlerinde ağızlarına sakız yaptılar, ortalığı karıştırmak isteyenlere fırsat doğdu, sonuçta olan yine halka oldu, 30 kişinin üzerinde insan öldü ve 60’a yakın kişi de yaralandı.
Ölenlerden birisinin ismi Hasret Gültekin’di, bu şahıs Sivas-İmranlı Han köyü nüfusuna kayıtlıdır, DHKP-C’li Mustafa Aktaş’ın arkadaşı ve akrabasıdır. Sol terör örgütleri Tunceli tarafında eğitim görür, intikal ederek Sivas’a gelirlerdi.”
“DHKP-C’Lİ MUSTAFA AKTAŞ, SİVAS OLAYLARINDAN SONRA BAŞBAĞLAR KÖYÜNE GEÇTİ”
“Sivas olaylarının duyulması üzerine Mustafa Aktaş’ın içinde bulunduğu DHKP-C’li teröristler ve beraberindeki PKK’lı grup, 5 Temmuz 1993’te Başbağlar köyüne giderek suçsuz-günahsız 33 vatandaşımızın katledilmesi eylemini gerçekleştirdiler. Sivas olaylarının hemen ardından yapılan bu eylemle amaçlanan şey, Alevi-Sünni çatışması meydana getirmekti. 1980 öncesi yaşanan gerginliklerin tekrar yaşanması, yani aynı ilçedeki Alevi-Kürt toplumu ile Sünni Türk toplumu arasında bir kutuplaşma olması, böylelikle teröre militan kazandırılması amaçlandı.”
“SAKALTUTAN MEVKİİ ESKİ KEŞLİK KÖYÜNE YAKIN BÖLGEDE KARAYOLUNU KESTİLER”
“(..) Başbağlar katliamı sonrası operasyonlar bu bölgeye yönlendirilince, Mustafa Aktaş ve grubu, Çengelli dağı Acıdere vadisini geçerek Dereköy istikametine gelerek erzaklarını alıp, Kösedağı’na geçiş yapılan bölgede Sakaltutan mevkii Eski Keşlik köyüne yakın bölgede karayolunu 5-6 saat keserek iki ESADAŞ otobüsünün yolcularını indirerek otobüsleri ateşe verdiler.
Yolcuların ziynet eşyaları ve paralarını alarak, otobüste bulunan bir başçavuşun ismini söyleyerek, ‘Şu numaradaki Başçavuş ayağa kalksın’ deyip onu şehit ettiler. Sivas’tan hastaneden dönen Güllü İlgün isimli bizim köylü kadın, olayın mağdurlarındandır. Eylem yerinde Turabi Erdoğan ve Mustafa Aktaş’ı görüyor, ne yaptıklarını sorduğu için onun paralarına dokunmuyorlar, görgü şahidi olarak bu iki teröristi teşhis etti.”