MEB’E BAKAN SEÇERKEN NASIL BİR YOL İZLERDİM?
Dr. Hasan EŞİCİ 01 Ocak 1970
Bir insan ile dostluk edilip edilmeyeceğini belirlemek için anlatılan bir hikâyedir bu: Adam, elindeki bir elmayı ve bıçağı arkadaşına uzatır, iki kişi oldukları için elmayı kesip ikisine pay etmesini ister. Elmayı kesen kişinin payın büyüğünü mü, küçüğünü mü arkadaşına verdiğine bakar ve onunla dostluk sürdürüp sürdüremeyeceğini anlar. Eğer büyüğünü arkadaşına veriyor, küçüğünü kendisi alıyorsa o kişiyle arkadaşlık, dostluk kurulur. Yok eğer tam tersini yapıyorsa, ondan uzak durulur. Efendim, atalarımız doğa ve düşman ile mücadele sürecinde insan sarrafı olmuşlar.
Bir kurumun en üst yetkilisi olan bakanı seçerken, hele hele MEB’e bakan seçerken evvela kendi ve çevresindekilerinin çıkarlarını mı, gözetiyor, elmanın büyüğünü kendisi ve yandaşlarına mı ayırıyor, yoksa milletin menfaatlerini mi gözetiyor çok iyi test edilmesi gerekir. Bu bir adalet anlayışı ve arayışıdır aslında. Adalet, insanların birlikte yaşamasının, devlet kurumunun devamlılığının yegâne teminatıdır. Adalet terazisi bir dirhem şaştığında toplumun dengesi uzun süre kurulamaz. Dolayısıyla eğitim sisteminin başındaki kişinin Hz. Ömer gibi yüksek ahlaki erdemler ile bezenmiş bir adalet anlayışına sahip olması gerekmektedir. Kutadgu Bilig’de adalet bahsinde “Düz olanın etrafındakiler de düz ve doğru olur. Düz olan yana yatarsa duramaz düşer, hangi şey doğru ise düşmez, yerinde durur. Eğer doğru eğrilirse kıyamet kopar. Beyliğin temeli doğruluktur. Bey doğrulukla hükmederse, bütün isteklerine kavuşur.” gibi güzel ifadeler yer almaktadır. Bir elma deneyi ile test edilebilir belki adalet anlayışı. Lakin yetmez derseniz, evine gidersiniz; eşine, çocuklarına karşı tutum ve tavırlarına bakarsınız. Komşularıyla, arkadaşlarıyla ilişkilerine bakarsınız, bir öngörü elde edersiniz. Bunların yanında ona serbest konuşması için 15-20 dakika verirsiniz. En çok hangi konulardan bahsediyorsa bu konular kişiliği ve yaşamdan beklentileri, sahip olduğu erdemleri hakkında fikir verecektir.
Bir yere yönetici seçerken seçilecek kişinin öncelikle bu erdemlere sahip olup olmadığına bakılmalıdır. Ancak bugün özellikle Doğu toplumları bir kişinin sahip olduğu erdemlerden ziyade onun üye olduğu grupları, bağlı bulunduğu kişi veya kurumları referans almakta, dolayısıyla insanlar da birtakım ahlaki erdemlere sahip olmak yerine etkili grupların üyesi olmayı marifet saymaktadır. Hâl böyle iken kişiler artık ait olduğu grubun çıkarları için inandığı doğruları yapmaktan vazgeçebilmektedir. Bu durumun en güzel örneğini Asch’in “Uyma Deneyi” bize göstermektedir. Deney, grup baskısından korkan bireylerin grubun onayını almak adına göz göre göre nasıl yalan konuştuğunu ortaya sermektedir. İşte MEB Bakanı olacak kişinin küçük bir test ile grup baskısına uyup uymadığını test edebilirsiniz. Böylece atama sonrası pişmanlıklar duymaz, o kişinin hatalarının sorumluluğunu taşımazsınız. Dünyada böyle ahlak sınavları vermiş yüksek şahsiyet sahibi binlerce rol model bulunmaktadır. Bunların belki de en başında hakikati söylerken giyotine gitme pahasına taviz vermeyen Galileo, yanlış yapan halkına karşı duran Habib-i Neccar, şehit edileceğini bile bile doğruluktan ayrılmayan Hz. Hüseyin gelir. Bir kurumun başına geçecek her düzeydeki yöneticinin asgari düzeyde değil azami düzeyde adil olması ve baskılara direnme konusunda marifetli olması gerekir. Ben MEB’e bakan seçimi yapacak olsam, az önce söylediklerime ilave olarak adayları tek tek çağırır; ilme, adalete ve vicdana uymadığı aşikâr olan bazı uygulamaların yapılması için kendi isteklerim olduğunu dile getirir ve şöyle derim: “Ben eğitimde birtakım düzenlemeler istiyorum; bunları yapacak mısınız, nasıl yapacaksınız?” diye zarf atarak sorarım. Bununla birlikte liyakat sahibi olmayan yakın ve yandaşlarımın MEB bürokrasisine alınmasını istediğimi belirtirim. Bakalım beni mi tutuyor, yoksa liyakati mi tutuyor? İlme mi sarılıyor, yoksa isteklerimize kılıf mı arıyor? Bunlar tabiiki başlangıç testleridir. Bunun yanı sıra daha önce hiçbir kurumda liderlik yapıp yapmadığına, o kurumdaki vizyonlarını gerçekleştirip gerçekleştirmediğine bakardım. Sonuçta bir milyon eli öpülesi öğretmenimizin başına yönetici atıyorsunuz. Bunların her birinin derdi ile ilgilenmesi, empati kurması, öğretmenlerimize aynı zamanda bir bakan olarak sahip çıkması çok önemlidir. İlaveten, eğitim ile ilgili de bir çok teste tabi tutardım. Evine gider kütüphanesine girer ve oradaki kitapları karıştırırdım. Kütüphanesinde bilim dünyasına ve inanç dünyasına ait temel eserler bulunup bulunmadığı, Nutuk başta olmak üzere başucu kitaplarının olup olmadığını kontrol ederdim. Edebiyat, sanat, tarih, sosyoloji, felsefe, fen bilimleri, spor, teknoloji, psikoloji alanları başta bazı hobilere ilişkin kitapların olup olmadığına bakarım. Dünya ve Türk eğitim tarihinde güzel eserler bırakmış bilim adamlarına ait kitapların olup olmadığına bakarım. Kitapların olması tek başına yetmez tabiiki, bu kitaplardan bazılarını rastgele seçer, içinden birkaç satır okuyarak yorumlamasını isterdim. Bakalım sadece o kitap bağlamında mı, yoksa kütüphanedeki diğer eserlere, hatta ve hatta kütüphanesinde olmayan başka eserlere de atıfta bulunarak mı açıklama yapıyor? Sonra eğitim sistemi ile ilgili can alıcı bir soru sorardım. Bu soru muhtemelen şöyle olurdu: “Günümüzde çocuğa yönelik olarak şiddet, istismar, cinayet suçları artmaktadır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanı olduğunuzda hangi adımları atacaksınız?” Bu soruya vereceği yanıtta, hem dünyada hem de ülkemizdeki çocuk hukukuna, ruh sağlığı alanına, sosyolojik yapıya ve sosyal psikolojik nedenlere, mevcut çocuk ile ilgili çalışan kurum ve kuruluşların stratejilerine, adalet ve hukuk sistemindeki boşluklara, aile kurumunun ve aile sisteminin özelliklerine, kapitalizm ve liberalizmin getirdiği değer erozyonuna, özellikle okul kültürü, sınıf kültürü, iletişim biçimi ve iletişim becerileri konusuna, cinsel eğitim ve istismar konusunda yapılan uygulamaların olumlu ve olumsuz yönlerine vurgu yaparak bilimsel kriterlere ve toplumsal yaşantımıza uygun kalıcı ve nitelikli süreç odaklı açıklayıp açıklayamadığına, önleyici uygulamaları yapıp yapamayacağına bakardım. Bunların dışında başka başka kriterler de yazılabilir lakin öğrenmeyi seven, çocuktan öğrenebilen büyüklerine öğretebilen irfana sahip, her koşul ve şartta çevresindekilere duruşu ve yaklaşımıyla, bilgi ve deneyimiyle yol gösterici olabilecek bir tevazuya sahip olmasını isterdim. Bu yazıyı yazarken bir kere daha gördüm ki eğitim zor iş. Onun başına bakan seçmek daha zor. Hem seçimi yapacak olan Cumhurbaşkanımıza, hem de seçilecek ve inşallah beklediğimiz kalitede eğitim anlayışını ülkemizde yerleştirmek için çalışacak yeni Milli Eğitim Bakanımıza kolaylıklar diliyorum. İnşallah insanımızın kaderini daha da güzelleştirebilmek adına en hayırlı seçim olmasını diliyorum. Saygı ile…