Bizim parti eleştiriyi hak etmiyor
İbrahim Kiras 01 Ocak 1970
Taraftarlık bize kimlik verir. Özelliksiz, sıradan bir insan olmaktan kurtarır. Bir özelliğimiz olur. Belki nitelik kazanamayız ama niteliksizliğimiz sevgili kimliğimiz tarafından güzelce örtülmüş olur. Sahip olduğumuz en değerli varlık tarafından. Belki de sahip olduğumuz tek varlık tarafından.
Aslına bakarsanız burada minicik bir “belki”nin ifade ettiği fark taraftarın dünyasında dağlar kadar büyük. Çünkü taraftarlık kimliğini kaybettiğinde en değerli varlığını kaybedecek olan ile her şeyini kaybedecek olanın durumu aynı değil. Onun için kimileri taraftarlığını nispeten mutedil bir tonda yaşarken bazıları ise “fanatik taraftar” oluyor.
Eğer bu anlamda “fanatik taraftar”sak tuttuğumuz takımı eleştirmeyiz.
Bizim takımın iyi oynamasını isteriz tabii ama kötü oynuyor diye de tuttuğumuz takımı değiştirmeyi düşünmeyiz. Ancak “başarısızlık” artık “taşınamaz” bir raddeye gelirse, o zaman taraftarlığımızı askıya alabiliriz…
Çünkü toplum içinde bize statü ve itibar sağlayan kimliğimizi veriyorsa taraftarlık ve şimdi bize kazandırdığı bu kimliğimizin değeri kalmayacaksa taraftarlığımızın anlamı da ortadan kalkacaktır.
***
Zaten bu topraklardaki hâkim eleştiri anlayışına göre, siyasi partileri düşmanları eleştirir… Çünkü bizde eleştiri bir yapıdaki kusurları, eksikleri göstererek o yapıyı değersizleştirmek anlamına gelir. Sanat eleştirisi de öyledir. Bir romanı, bir filmi, bir heykeli eleştirmek demek bu eserin hangi toplumsal veya bireysel şartların ürünü olarak doğduğunu anlamaya çalışmak, sanatçının iletmek istediği mesajı veya dile getirmeye çalıştığı duyguları veya düşünceleri yorumlamak değildir. Eseri analiz etmek değildir. Hatasını, kusurunu gösterip değerini azaltmak, itibarını düşürmektir. En şöhretli romancı da böyle bakar eleştiriye bizde, siyasi parti taraftarı da. Siyasetçinin kendisi de. “Eğer sen iyi niyetli olsaydın gelip yanlışlarımı doğrudan bana söylerdin, gazete köşesinde herkese ilan etmezdin”derler size.
***
Bizim siyasetçilerimiz için eleştiri rakip parti mensuplarının birbirlerini karalamak, halkın gözünden düşürmek için yaptıkları işin adıdır. Peki, bu tasnifin dışındaki kişilerin, mesela gazetecilerin de -hiç değilse bir bölümünün- içinde yer aldığı aydınlar zümresinin -kendilerinden beklenen görev olan- toplumsal ve siyasi gelişmelere ilişkin yorumları, analizleri, anlama çabaları ne olacak?
Akıllı siyasetçi kendi yaptıklarının dışarıdan bir bakışla değerlendirilmesinden, toplumda tartışılmasından faydalanmak mı ister, bunların konuşulmamasını mı tercih eder?
İşin doğrusu, çok dar bir kesimde yürütülen ve çoğunlukla teorik zeminde kalan bu tartışmaların toplumun bakış açısını olumlu veya olumsuz yönde etkileyeceğini düşünmek gerçekçi değil. Üstelik siyasetçinin, kendi taraf olma durumunu toplumsal bir kimlik kazanma imkânı olarak gören malum “taraftar”kitlesini bu yolla kaybedebileceğini düşünmesi sağlıklı bir bakış da değil.
***
Eleştiri mekanizmasını anlama ve anlamlandırma çabasına yönelik bir analiz olarak görmeseniz bile… eleştirenlerin iyi niyetinden şüphe duysanız bile…. Hatta düpedüz düşmanca bir bakışla sizin yanlışlarınızı, eksiklerini ortaya çıkarmaya yönelik bir çabanın ürünü bile olsa… eleştiriler size yine yön gösterebilir. Sizi sevenlerin, peşinizden yürüyenlerin görüşleri elbette anlamlıdır. Neden peşinizden geldiklerini, bu yürüyüşe devam etmeleri için ne yapmak gerektiğini bilmek, öğrenmek bakımından. Ama sizin karşınızda olanların sizdeki hangi eksikleri veya yanlışları gördükleri için veya hangi özelliklerinizin onları ittiğini, uzak tuttuğunu öğrenmek için de eleştirilere kulak vermek faydalı.
Söz gelimi, girdiği seçimde başarısız olan bir partinin yönetiminin; hangi motivasyonla olursa olsun yaptığı siyasi ve sosyal analizler yoluyla bu başarısızlığın sebeplerini kendince anlama çabası gösteren, bunun için kafa yoran aydınları “benim hatalarımı, eksiklerimi ortaya dökerek bana düşmanlık yapıyor”diye suçlaması mı akıllıca olur, yoksa bu eleştirilerden yararlanmaya çalışması mı?