« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Tem

2018

KEMAL KAYACAN SUİKASTI

M. Metin KAPLAN 01 Ocak 1970

29 Temmuz 1992, İstanbul
“Evlâdım, sen yemeğe çıkabilirsin” dedi yaşlı adam. “Ama saat 20,30’da burada ol. Tamam mı?”

“Emredersiniz, Paşam” dedi genç adam ve hemen toparlanıp çıktı.

Genç adam Kubailay Tuzcu’ydu… Er’di… Beş aydır yaşlı adamın yanında, askerî koruma olarak görev yapıyordu… Yaşlı adam ise Kemal Kayacan’dı… Emekli Oramiral’di… Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan on sekiz yıl evvel emekli olmuştu.

Emekli Oramiral Kemal Kayacan, 1915 yılında Sinop’ta doğmuş. 1935 yılında Asteğmen rütbesi ile Deniz Harp Okulu’ndan mezun olmuş. 1935 – 1941 yılları arasında Donanma’da çeşitli gemilerde branş subaylığı ve bölüm amirliği görevlerinde bulunmuş. 1944 yılında Deniz Harp Akademisi’nden mezun olmuştu. Daha sonra sırasıyla TCG Ayvalık, TCG Çeşme, TCG Gemlik ve TCG Savarona Komutanlıkları ile çeşitli karargâh görevlerini icra etmiş. 1955-1957 yılları arasında Washington Silahlı Kuvvetler Ataşeliği görevinde bulunmuş. Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevini müteakip, 1960 yılında Tuğamiralliğe terfi etmişti.

Bu rütbede Mayın Filosu Komutanlığı ve Deniz Eğitim Komutanlığı görevlerinde bulunmuş. Deniz Eğitim Komutanlığı görevinde iken 1963 yılında Tümamiralliğe terfi emiş. Tümamiral olarak Güney Deniz Saha Komutanlığı görevinde bulunmuş. 1967 yılında Koramiralliğe terfi etmişti. Koramiral olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı, Donanma Komutanlığı ve Yüksek Askeri Şura Üyeliği görevlerini deruhte etmiş. Müteakiben 1970 yılında Oramiralliğe terfi etmişti.

Oramiral olarak 29 Ağustos 1970 - 25 Ağustos 1972 tarihleri arasında tekrar Donanma Komutanlığı ve müteakiben 1972 - 1974 yılları arasında TSK’nin 7. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini deruhte etmişti. 1974 yılında emekli olan Oramiral Kemal Kayacan, 1977-1980 yılları arasında Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.’de bulunmuş. Milletvekilliği 12 Eylül 1980’de sona ermişti. Emekli Oramiral Kemal Kayacan da bir nevi 12 Eylül mağduruydu, yani.

Feriha Kayacan ile evli olan Emekli Oramiral Kemal Kayacan, 2 kız çocuk babasıydı; Zeynep Özer ve Fatoş Kayacan Hataylı.

Kubilay Tuzcu, Kemal Kayacan’ın evinden ayrılalı beş dakika bile olmamıştı ki evin kapı zili çaldı… Paşanın aklından; “Kubilay bir şey unuttu da geri mi döndü, acaba” diye bir düşünce geldi, geçti... Gelen askerî koruma değil, Apartman Kapıcısı Kadife Teber’di... Paşa’nın eşi Feriha Kayacan’ın verdiği siparişleri, bakkaldan alıp getirmişti. Paşaya bunu, elindeki file ile mutfağa geçerken Feriha Hanım söyledi.

İkinci beş dakika daha dolmadan bu kez de evin telefonu çaldı… Telefonu, herkesten çabuk davranıp, Oğuz Kaya açtı… Oğuz Kaya, Kemal Kayacan’ın, kızı Zeynep Özer’den doğma torunu Ayşe Kaya’nın eşiydi.

“Alo” dedi, Oğuz Kaya.

“Alo” diye cevap verdi, genç bir kız.

“Buyurun?”

“Mehmet Beyle görüşebilir miyim?”

“Efendim?”

“Mehmet Beyle görüşebilir miyim?”

“Burada, Mehmet Bey diye biri yok.”

“Affedersiniz. Orası, Mehmet Yılmaz’ın evi değil mi?”

“Değil, hanımefendi… Burası, Mehmet Yılmaz’ın evi değil.”

“Değil mi, nasıl olur?” diyerek genç kız, biraz şaşkın şekilde ısrar etti… “Peki, orası kimin evi?”

Bu lüzumsuz ısrardan ötürü Oğuz Kaya’nın canı iyice sıkıldı... Sıkıntıyla, tam ‘Size ne hanımefendi! Burası, Mehmet Yılmaz’ın evi değil!” diyecekti ki kendini frenledi… Paşa Baba’nın yanında böyle konuşamazdı… Konuşmamalıydı. Paşa çok kibar, nazik ve nahif bir insandı… Böyle konuşmaları kabalık sayardı… Ve kabalıktan hiç hazzetmez, hatta nefret ederdi… İster istemez; “Kemal Kayacan’ın evi” dedi. Fakat bunu der demez, yaptığı hatayı fark etti… Ancak iş işten geçmişti. Bozuntuya vermedi.

“Özür dilerim… Rahatsız ettim… İyi akşamlar.”

“Estağfirullah… İyi akşamlar.”

Mutfaktan gelerek “Kimmiş, oğlum?” diye soran, Feriha Kayacan’a. “Yanlış numara, Efendim” diye cevap verdi, Oğuz Kaya… Geçti, yavaşça eşi Ayşe Kaya’nın yanındaki koltuğa oturdu. Televizyon izlemeye devam etti. Ancak morali bozulmuştu. Hata yaptığını biliyordu. Evin, kimin olduğunu söylemesi yanlış olmuştu. Üstelik seyrettiği program hayli ilerlemişti… Artık, seyretse de tat vermeyecekti... Sıkıntıyla içinden bir ‘Of’ çekti. Eşi, sıkıldığını anladı. Kulağına eğildi, “Bir şey mi oldu, canım?” dedi.

“Yoo… Yok, bir şey.”

Ayşe Kaya, cevaptan tatmin olmadı. Oğuz Kaya’nın canı bir şeye fena halde sıkılmıştı Ama ısrar anlamsızdı. Eşini tanırdı, o sıkıntılarını paylaşmayı pek sevmezdi. Israr etmedi.

Göztepe, İstasyon Caddesi, Sümer Sokak, 11 Nolu Polat Ersan Apartmanı’nın 4. Katındaki dairenin zili bu akşam ikinci kez çaldığında, saatler 19,40’ı gösteriyordu. Feriha Kayacan ile torunu Ayşe Kaya mutfakta akşam yemeği hazırlamakla meşguldüler… Daha doğrusu Feriha Hanım yemeği hazırlıyor, Ayşe Hanım da anneannesine yardım ediyordu… Haliyle kapıyı açmak için Oğuz Kaya davrandı… Ancak Paşa, “Sen otur, oğlum” dedi, “Ben bakarım.” Oğuz Kaya isteksizce yerine oturdu. Paşa Baba’ya itiraz edilemezdi. Yetmiş yedi yaşındaki Emekli Oramiral Kemal Kayacan, açmak üzere kapıya yöneldi.

Kemal Kayacan’ın ziyaretçisi çok olurdu… Kapısı herkese açıktı, çünkü… Ne bileyim, bir iyilik yapmış olduğu kişiler veya nikâh şahitliklerini yaptığı gençler çat kapı gelir, otururlar. Fikir danışır, fikir alırlardı… Evi gençlere de her zaman açıktı. Genç denizciler sıkça gelirler, denizcilik konusunda görüş alırlar, Paşa’nın tecrübelerinden yararlanırlardı… Gençlerle görüşmeyi, konuşmayı seven biriydi… Bu ziyaretlerden keyif alırdı… Gelenlere kahveleri, çayları bizzat kendisi yapar… Elleriyle ikram ederdi… Kemal Kayacan, kibir ve gurur nedir bilmeyen, gösterişsiz, mütevazı bir Emekli Paşa’ydı.

Kemal Kayacan, yetmiş yedi yıllık ömrün verdiği yorgunlukla ağır ağır geldi. Kimin ya da kimlerin geldiğini görmek için dikiz deliğinden bakmaya dahi lüzum görmeden kapıyı açtı. Ve karşısında biri erkek, biri kız iki genç buldu… Kız kot pantolon ve beyaz gömlek giymiş, minyon tipli biriydi… Erkek ise kısa boyluydu. Arkadaşı gibi o da kot pantolon ve beyaz gömlek giymişti. Yeni tıraş olmuş, bıyıklı ve gözlüklü bir kişiydi.

“Buyurun” dedi Paşa, “Kimi aramıştınız?”

“Biz” dedi kız olanı, “Kemal Kayacan Paşa’yla görüşmek istiyorduk.”

“Buyurun, kızım. Kemal Kayacan benim.”

Genç erkek hemen belindeki namlusuna susturucu takılmış tabancayı çekti... Hiçbir şey söylemeden silâhın tetiğine peş peşe asıldı. Tabanca, beş adet 7,65 milimetre çapında mermi kustu. Bunların üçü Kemal Kayacan’ın başına, omzuna ve kalbine saplandı. Paşa olduğu yere yığıldı, kaldı.

Başta Kemal Kayacan olmak üzere aile fertlerinin yaptıkları bir dizi hata suikastın başarılı olmasına sebep olmuştu: Evvelâ Kemal Kayacan’ın yemek için olsa bile korumasına izin vermemesi gerekirdi… Eğer koruma mecburen ayrılmak zorunda idiyse yerine mutlaka bir başkası getirtilmeliydi. İkincisi, teröristlerin son kontrol için açtıkları telefondan mutlaka şüphelenilmeliydi. Bu yapılmadığı gibi aksine evin Kemal Kayacan’a ait olduğu söylenmişti. Bu, istenmeden yapıldığına göre polis mutlaka uyarılmalıydı… Eğer bu yapılmış olsaydı, suikast önlenebilirdi… Son ve en mühim hata ise evde koruma olmadığı halde kapıyı bizzat Kemal Kayacan’ın hem de hiçbir kontrol yapmadan açmasıdır… Kemal Kayacan gözetleme deliğinden bakarak, gelenlerin kim olduklarını araştırmalı ve kapıyı açmadan güvenlik güçlerini uyarmalıydı.

Kemal Kayacan’ın vurulup kanlar içinde yere düştüğünü gören Fatma kod Ayşe Yılmaz, “Tamam Bahri… Hemen gidelim” dedi, Bahri kod Altan Berdan Kerimgil’e.

Örgüt, İstanbul’da tetikçi sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden iki tetikçiyi Ankara’dan özel olarak getirtmişti… Her ikisi de yirmi dört yaşındaydılar. Ayşe Yılmaz Hacettepe Üniversitesi’nde, Altan Berdan Kerimgil ise Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde öğrenciydi… İki tetikçi terörist, evin kapısı önüne bomba görüntüsü verilmiş bir paket bırakıp, apartmandan çabucak çıktılar… Kendilerini bekleyen beyaz renkli bir Mazda’ya binerek, hızla uzaklaştılar.

Suikastı, gazeteleri arayan bir kişi Dev-Sol adına üstlendiklerini açıkladı… Ve “Son günlerde artan işkence ve baskılardan dolayı Oramiral Kemal Kayacan'ın cezalandırıldığını” söyledi. Ancak Kemal Kayacan’ın adı, Dev-Sol’un daha önce açıkladığı öldürülecek kişiler listesinde geçmiyordu… Üstelik Kemal Kayacan, Donanma Komuta iken 12 Mart döneminde Mahir Çayan liderliğindeki THKP-C ile temas halindeydi… Ve THKP-C ileri gelenleri Kemal Kayacan’ı, kendilerinden sayarlardı… Öyle ise Dev-Sol, Kemal Kayacan’ı neden ve niçin öldürmüştü?

Bu suale cevap verebilmek için Emekli Deniz Binbaşı Erol Mütercimler'in söylediklerini hatırlamamız lâzım: "Ergenokon, kontrgerilla diye yanlış biçimde tanımlanan örgütün tamamına verilen bir ad mı? Yoksa yalnızca 12 Mart sürecini tezgâhlayıp, o süreçteki bütün çirkin, kirli işleri yapan birimin adı mı? Bu konuda çok net değilim. Ancak bazı emekli generallerin, amirallerin söylediğine göre, baştan beri, Amerikalılar tarafından Kıbrıs'ta kurulduğundan beri, örgüte Ergenekon deniyor."

"Ergenekon denilen bu örgütü Kıbrıs'ta ilk olarak Alparslan Türkeş ve Turgut Sunalp kuruyor... Amerikalıların, Ergenekon'u Kıbrıs'ta kurdurmalarının tek amacı, hedefi ve düşüncesi, SSCB'ye karşı yapılacak olan mücadelede içeride bir yerel kuruluş, örgüt kurdurmak. Temel düşünce bu. Bu düşünce daha sonra somut adımlara döndürülüp, lokalize ediliyor. Kıbrıs'ta başarılı olduğu görüldükten sonra, Türkiye'ye taşıtılıyor. Türkiye'ye taşınmasında iki önemli isim var: Alparslan Türkeş ve Turgut Sunalp."

"Herkes Ergenekon'un içinde değil. Örneğin her genelkurmay başkanı Ergenekon'un içinde yer almıyor. Burada, bu topraklarda bir eylem gerçekleştirilecekse eğer, o zaman buna uygun kişiler bunun içine alınıyor..... Koşullar gerektiriyorsa o günün genelkurmay başkanı da dâhil ediliyor. Konsept öyle gelişmiş. Herkesi bunun içine dâhil etmiyorlar."

"Bunun içinde valiler var, işadamları var, gazeteciler var, şu anda köşe yazarlığını işgal eden kişiler var. Üstelik bunlar, televizyonlarda karşımıza çok temiz adamlar olarak çıkıyorlar. Birtakım gazete patronları var. Daha da önemlisi, çok çok önemli iki iş adamı var. Çok büyük sermayeli iki işadamı var ve uzun yıllar Ergenekon'u bu anlamda destekleyen kişiler. Genel çerçeve bu."

Erol Mütercimler, şöyle devam ediyor: “Ergenekon’u ilk olarak Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ten duydum. Ünlütürk şöyle dedi; bu örgütün adı Ergenekon’dur; ben de üyesiyim, içinde yer aldım, bulundum… Genelkurmay’ın da, hükümetlerin de, bürokrasinin de, herkesin üstünde bir örgüttür. Yasa ile filan kurulmuş bir örgüt değildir; 27 Mayıs Darbesi’nden sonra CIA’ye Pentagon tarafından kurdurulmuştur. Bunun içinde bulunan insanlar vatana ihanet olsun diye bulunmazlar, ‘biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor’ düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır. Özellikle Amerika’da kontrgerilla eğitimi görmüş olan, bu kurslardan geçmiş olan generallerin bir bölümü yeri geldiğinde bu örgüt içinde yer alırlar.”

Erol Mütercimler bu sözlere pek fazla inanmıyor, ama gene de başka insanlardan sorarak, araştırmasını da sürdürüyor ve bir gün Memduh Ünlütürk’ün anlattıklarını ciddiye almadığını da ekleyerek bu örgütü Emekli Oramiral Kemal Kayacan’a da soruyor… Kemal Kayacan ise kendisine “Ciddiye almamakla, salaklık yaparsın!” diyor.

Ancak Memduk Ünlütürk de Erol Mütercimler de önemli iki hususta yanılıyorlar. Kıbrıs’taki Ergenekon’u da Türkiye’deki ikinci nesil Ergenekon’u da ne Turgut Sunalp ne de Alparslan Türkeş kurmuş değildir! Kıbrıs’taki Ergenekon’u, Seferberlik Tetkik Kurulu Eski Başkanı Emekli Korgeneral Daniş Karabelen kurmuştur! Türkiye’deki ikinci nesil Ergenekon’u ise kimin kurduğu henüz belirlenememiştir! İkincisi, Ergenekon 27 Mayıs’tan sonra değil, 27 Temmuz 1958 tarihinde kurulmuştur!

Ne ise… Dev-Sol, emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ü olduğu gibi emekli Oramiral Kemal Kayacan’ı da Ergenekon’u deşifre ettiği için öldürdü!

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 18160

ulkucudunya@ulkucudunya.com