Emekli Büyükelçi Özülker: Brunson olayı bu kadar büyütülmemeliydi
Zafer Arapkirli 01 Ocak 1970
Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, ABD ile yaşanan sorunların kökenini ve bugünlerini Seyr-i Sabah programına değerlendirdi. Özülker, ABD’nin rahip Andrew Brunson olayını bu kadar büyütmesinin Türkiye’ye çıkış yolu bırakmadığını söyledi.
ABD ile Türkiye arasında yaşanan sorunlar, Rahip Andrew Brunson mahkumiyetiyle zirve yaptı. PYD/YPG ve Suriye sıkıntılarıyla başlayan süreçler, S-400 füze sistemi ve F-35 uçaklarının teslim edilmemesi dahi gölgede kaldı. Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, Seyr-i Sabah programında ABD'nin özellikle Türk bakanlar için aldığı kararla Türkiye'ye ABD karşıtlığından başka yol bırakmadığını söylerken ABD Başkanı Donald Trump'ın politikalarının sadece Türkiye için değil, tüm dünya için böylesi sorunlar çıkardığını dile getirdi:
‘TRUMP KAOS ORTAMI YARATTI'
"Türkiye'nin ABD ile ilişkileri hiçbir zaman gerçek anlamda bir istikrar içinde olmadı. 2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği, Doğu Beyazıt ve Boğazlar ile ilgili bir girişimde bulunduğu dönemde Türkiye'yi koruyacağını ve Batı'nın bir parçası olduğunu ifade etmişti. Buradan hareketle önce bir koruyucu ama bunun karşılığında Türkiye'nin işine gelmediği ölçüde de karşısına aldığı bir ülke olarak ilişkilerini yürüttü. Buradaki esas nokta, ABD biat kültürüyle yaklaşıyor. Kendisine Batı dünyası olarak müttefik diye gördüğü ülkeleri sözünü dinleyen ülkeler olarak bakarak bugünlere geldi. Bunu yapmayan ülkeler için o müttefiklik ilişkisi başka bir boyut kazanıyor. Türkiye ne zaman ABD'nin kontrol ve arzuları dışında bir atılım içine girse otomatik olarak ABD'nin muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştır. 20. yüzyılda soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği'nin etkilerini göz önüne aldığınızda bir noktada NATO'nun patronu olarak ABD'yi sığınacak bir liman olarak değerlendirmeniz doğal. Bu sadece Türkiye için değil. Avrupa'ya baktığınızda o günün koşullarında ABD'nin nükleer şemsiyesi altında bir güvence aramak herkes için geçerliydi.
Ancak 21. yüzyıl itibarıyla bir değişim başladı dünyada. Çok kutuplu bir dünyaya geçildi. Bu dünya içinde güç dengeleri, teknoloji ve iletişimde son derece ileri giden gelişmelerle birlikte ABD eski gücünü yitirdi. Genel anlamda 19. yüzyıldan itibaren refahlarını en üst düzeye çıkarmış olan Batı toplumlarında da bir gerileme sürecine girildi. Bütün bunlar popülizm ve ırkçılık diye adlandırdığımız yeni koşullarla değerlendirildiğinde dünyanın yeni bir sürece girdiğini ortaya koyuyor. Bugün baktığımız zaman dünyada pek çok ülkede demokrasi diyoruz, bunun faziletli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz ama seçimlerde hep aşırı sağ, ırkçılık ve popülizme kayışının ne kadar arttığını da gözlemlemekteyiz. Bu koşullarla bakınca bir de ABD'de bunun tezahürü olarak Trump'ın ortaya çıkışı ve getirdiği kaos ortamı var. Trump bir çılgın. Bir şirket patronu. Dolayısıyla dünyayı da böyle yönetmeye çalışıyor. Bunu yaparken devlet nedir bunu dikkate almıyor. Sadece onun için al ver politikası var. Her şeye ticari bakıyor. Bu kapsamda sadece ABD'nin menfaatleri ve diğerleri var diyerek bunu tanımlıyor. Brunson olayı ve arkasından gelen gelişmeleri aslında böyle görmek lazım. Aslında bu çok küçük bir olay. Olayın bu kadar büyütülmesi gerekmezdi.
‘ABD İLE TEK SORUNUMUZ BRUNSON DEĞİL'
Her halükarda ABD ile ilişkilerimiz başka boyutlarda ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bizim ilişkimiz aslında hastalıklı. Bunun tedavi edilmesi için evanjelist Trump ve ekibinin çözebileceği noktada değil. FETÖ, başlı başına bir olay. Arkasından S-400 ve F-35 çıktı, PYD-YPG, Fırat'ın doğusu, Suriye meseleleri… Brunson olayını katlayan İran meselesi ve ambargo var ortada. Bu ambargo karşısında Türkiye'nin menfaatleri ciddi biçimde zarar görecek. Nitekim geçtiğimiz hafta ABD'liler İran ambargosu konusunda konuştular. Türkiye'ye hak vermediklerini de görüyoruz. Bunlara bakınca bir sorunlar yumağı var. Bunların karşısında ABD ile bilek güreşi içine girince o güç dengelerine dikkat etmeniz lazım. ABD, Türkiye'yi tatmin edecek hiçbir adım atmadı. Bilakis köşeye sıkıştıracak politikalar izledi. Bu da Türkiye'yi yeni arayışlara itti. Cumhurbaşkanımız BRICS ülkeleriyle toplantılara gitti ve Türkiye'yi içine sokmak için adımlar atılmaya başlandı.
NATO toplantısına gittiğimizde Trump'ın elini sıktığı tek kişi Erdoğan oldu Trump'ın. Merkel olup bitenler için şunu söyledi: Şu dönemi en az hasarla atlatabilmek bizim için başarı sayılacaktır. Trump'ın bir noktada herkese zarar verdiği ve herkesi düşman olarak algıladığı bir dönem var. Bu koşullarda evanjelizm ön plana çıktı. İsrail de kullanılarak Türkiye aleyhine sert söylemlere gidiliyor. Burada iki şeye dikkat etmek lazım: Çok kutuplu br dünya düzeni var ve Türkiye Rusya'ya yakınlaştı. Türkiye İran ve Rusya bir araya geldiğinde barış yolunda süreçler başladı. ABD oradaki mevcudiyetini yine Türkiye aleyhinde kullandı. Türkiye, Brunson konularında çok fazla germek yerine diğer konularda mücadeleyi devam ettirip biraz daha yumuşak davranamaz mıydı diye bakmak lazım.
Almanya ile aramız ciddi biçimde kötüydü. Gazeteci ile ilgili mahkeme devam ediyordu. O zamanki Başbakan Binali Yıldırım hallolur dedi ve 24 saat sonra gazeteci serbest bırakıldı. Bugün Almanya ile ilişkiler normale dönüyor. Normalde mahkemesi devam eden bir kişi hastalık nedeniyle ev hapsine çıkarıldı. Şahsen ABD ile bir anda vazgeçtim bu işten demek yerine adım adım giden bir süreç başlatılmıştı. Buradaki esas vahim taraf Türkiye'nin yumuşama emareleri verdiği dönemde Trump ve yardımcısının kongrenin baskısı altında iç politika saikleriyle işi bu noktaya getirmiş olmalarıdır. Trump aslında Türkiye'nin jeostratejik öneminin farkında. İran ile tam tabiriyle çatışma noktasına gelen pek çok olay var. Suriye üstünde hangi oyunların oynandığını görüyoruz. İsrail saldırdı, S-300 gibi demode sistemlerle dahi uçaklar düşürülebildi. Rusya'nın mevcudiyeti İsrail'e geri adım attırdı. Netenyahu Putin'e gitmek suretiyle birtakım ara formüller geliştirdi. İran ile çatışma ortamı yaratmak için elinden geleni yaptı, Körfez ülkelerini organize etti.
ABD Kongresi bunlar olurken Brunson olayını öne çıkardı. İktidardaki grubun evanjelist tarzı, Yahudilerle ortak bakış açısı sorunlar yarattı. İsrail, Türkiye söylemlerini sertleştirdi. Kongrede bir kanun çıkardılar ve F-35 uçaklarını vermeyeceksin dediler. Dikkat edilmesi gereken husus bir yandan Rusya ile ilişkiler, gerilemiş prestij… Trump giderek geriliyor. Kısmi kongre seçimlerinde Demokratların kazanacağı görülüyor. Görevden alınma konusu bile gündeme geldi. İç politikada Trump sıkışmış durumda. Dünyada her yerde hadise yaratıyor kaosa sürüklüyor.
‘ABD TÜRKİYE'YE ÇIKIŞ YOLU BIRAKMADI'
ABD, Türkiye'de hata yaptı. İş Brunson olayında bu noktaya gelince Türkiye'ye çıkış bırakılmadı. Bir ülkenin iki bakanına doğrudan suçlayarak siz bunun sorumlususunuz deyince sorun çıktı. Kediyi bile köşeye sıkıştırsanız tırnaklarını gösterir. Türkiye prestij sorunuyla karşı karşıyadır. Her şeyi kabullense ve hiç cevap vermeden geçiştirmeye çalışsa ABD yönünden onun kontrolüne girmiş izlenimi yaratacaktır. Karşılık vermekten başka seçenek bırakmıyor. Karşılığı verdiğiniz zaman bunun dozunun ne olacağı konusu önemli. Mütekabiliyete cevap verseniz karşı taraf hissetmez. ABD'ye prestij darbesi yapılabilir.
Brunson olayı buraya kadar tamam ama önümüzde İran ve Rusya ambargoları var. Türkiye bunlara uymayacağını net bir biçimde söyledi. Sadece Brunson mütekabiliyeti değil her konuda ters düşeceğimiz belli. Ekim ayına kadar ciddi sıkıntılar var. Türkiye buradan şöyle çıkar: ABD Türkiye'yi kendinden uzaklaştırmaktadır. Bu yüzden de Türkiye-Rusya ilişkileri ısınacaktır. İran ve Türkiye'yi zorunlu biçimde Rusya'nın kucağına atılmakta. F-35 verilmediğinde ABD uluslararası planda davaya konu olacak. ABD, büyük Ortadoğu projesini lanse ettiklerinde kendilerine yakın olan ülkeleri mükafatlandırma, uzak olan ülkeleri cezalandırma mekanizmaları koydu. Şili'yi kendilerini dinlemediği için cezalandırdılar, Singapur'u ödüllendirdiler. Mevcut koşullar altında Türkiye kendi silah sanayini geliştirmeye çalışacak ama en çok Rusya ve Çin'e doğru itilmiş olacak. Avrupa ile ABD arasında da sorunlar var, belki Türkiye'nin AB ilişkilerini geliştirmesi için bir sebep ortaya çıkabilir. Bütün bunlardan yola çıkarak Türkiye'nin daha az etkilenebilecek bir konuma gelmesi lazım. Finans merkezlerini etkileyecek biçimde kanunlar çıkardı ABD. Ekonomimizi dışarıdan etkilenmeyecek düzeyde iyileştirmemiz lazım. Böyle zaaflarımız olunca dışarıdan bizimle oynamaya çalışan devletlerin sayısı az olmuyor."