« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Ağu

2018

'Evanjeliklerle kriz, ABD ile bardağı taşıran son damla oldu'

Ceyda KARAN 01 Ocak 1970

Behlül Özkan, ABD iç ve dış politikasında Evanjeliklerin önemli yer tuttuğunu söylerken, Türkiye ile ABD arasında yaşanan krizin, Rahip Brunson yüzünden çıkmadığını, bunun bardağı taşıran son damla olduğu yorumunu yaptı. Türkiye’nin bu krizde geri adım atabileceğini belirten Özkan’a göre ABD, bu durumu iç siyaseti için malzeme olarak kullanabilir.

ABD ile Türkiye arasında ilişkilerde kritik günlerin yaşandığı bir dönemde, gerginliğin aşama aşama arttığı görülüyor. Krizin ekonomik, siyasi ve diplomatik ayaklarının yanında Türkiye'de kimi yorumcular tarafından krizde rolleri olduğu iddia edilen Evanjelikler de tartışılıyor.

Rahip Brunson kriziyle birlikte ABD-Türkiye ilişkilerini, Evanjeliklerin ABD siyasetindeki etkisini Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Behlül Özkan ile konuştuk.

‘EVANJELİKLER, ABD DIŞ POLİTİKASINDA ÖNEMLİ DİNAMİKLERDEN BİRİ'

Behlül Özkan, Evanjeliklerin ABD iç ve dış politikasında önemli dinamiklerden olduğunu ve mevcut ABD Başkanı Trump'ın, Evanjelikler tarafından yüzde 80'e yakın bir oranla desteklenip, seçildiğini söyledi:

''Üniversitede öğrencilerime ABD dış politikası dersini anlatırken, daha iyi anlamaları için aynı zamanda Amerikan kültürü veya Amerikan inanç sistemini de anlatmak zorunda kalıyorum. ABD dış politikasında önemli dinamiklerden biri Evanjelikler. Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturuyorlar ve özellikle Soğuk Savaş döneminden itibaren Amerikan iç siyasetinde ve dış politikasında etkileri oldukça fazla. Mesela şöyle bir hatırlatma yapalım: Evanjeliklerin önde gelen din adamlarından biri olan Billy Graham geçtiğimiz şubat ayında 99 yaşında öldü. Trump dönemi de dahil, kendi dönemindeki ABD başkanların dini danışmanlığını yapmış biri olarak, sürekliliği olan bir liderdi. Şubat ayında öldüğünde cenazesi için resmi bir tören düzenlendi, yani bu kadar etkili bir isimdi. Evanjelikler, Cumhuriyetçi Parti için çok daha önemli bir dinamik çünkü Evanjeliklerin yüzde 80'i, 2016 seçimlerinde Trump'a oy verdi. Mesela Türkiye bağlamında daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verebilirim; Evanjeliklerin Cumhuriyetçi Parti veya Trump üzerindeki etkisi ya da oy tabanı, Konya ve Rize'nin AKP ile ilişkisine benziyor, yüzde 70-80'lere varan bir oranda destekleri söz konusu. Bildiğimiz üzere Trump çok fazla dindar, muhafazakâr bir insan değil fakat buna rağmen Trump'ı ‘bizim adayımız' diye gösterdiler hatta Hillary Clinton'a oy verenlerin dinden çıkmış olacağına dair söylemler bile kullanıldı Evanjelikler tarafından.''

‘TÜRKİYE İLE ABD ARASINDAKİ KRİZ BRUNSON YÜZÜNDEN ÇIKMADI, SADECE BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA OLDU'

Özkan, Türkiye ile ABD arasındaki krizin Brunson yüzünden çıkmadığını, bunun ancak bardağı taşıran son damla olduğunu dile getirirken, yine de bu sorunda Evanjeliklerin etkisinin de olduğu söyledi:

''Rahip Brunson da bir Evanjelik, 23 yıldır Türkiye'de yaşıyor. Türkiye ile ABD arasında çıkan kriz tabii ki Brunson yüzünden çıkmadı. Brunson sadece bardağı taşıran son damla oldu. Dolayısıyla Türkiye'deki bazı yorumcuların, özellikle muhafazakâr, dindar, İslamcı kesimlerdeki yazarların iddia ettiği gibi Türkiye-ABD arasındaki sorun Evanjeliklerin dış politikaya etkisi ve Evanjeliklerin kurduğu bir kumpas sonucu meydana gelmedi ama bunun etkisi var, rolü var bu krizde.''

‘ABD, TÜRKİYE İLE OLAN KRİZİ İÇ SİYASETİNDE MALZEME OLARAK KULLANABİLİR, BU TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK SORUN'

Türkiye ile olan krizin yaklaşan ara seçimler nedeniyle ABD iç siyasetinde malzeme olarak kullanılabileceğine dikkat çeken Özkan, bu durumun Türkiye için büyük sorun teşkil edeceği görüşünde:

''Yaklaşan ABD seçimleri dolayısıyla Türkiye'nin bir iç siyasete malzeme olma ihtimali var ve bu Türkiye açısından son derece ciddi sorunlar barındırıyor. Çünkü ABD'nin Türkiye ile olan ilişkilerine tarihsel olarak baktığımızda, Türkiye çok az dönemlerde ABD iç politikasının bir parçası olmuştur. Mesela 1974'te Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesi, daha sonra haşhaş ekiminin yasaklanması gibi şeyler, bunlar ABD iç politikasının bir parçası haline geldiği ölçüde çok ciddi krizlere yol açtı. Şimdi de benzer bir tehlike var Türkiye açısından. Bu yaklaşan seçimler dolayısıyla Trump ve özellikle de Evanjeliklerin önemli isimlerinden Pence'in bunu kullanmaları bekleniyor. Pence, Evanjeliklerin çok önde gelen üst düzey toplantılarına katılıyor, geçtiğimiz günlerde binlerce Evanjelik rahibin katıldığı toplantıda konuşma yaptı. Dolayısıyla bu yaklaşan seçimlerde Türkiye'nin bir rahibi tutuklaması ve 2 yıldır tutuklu bulundurmasının Amerikan iç siyasetine malzeme olma ihtimali var. Bu Türkiye açısından son derece sorunlu, bir dış politikadan iç politika malzemesi çıkarmak özellikle ABD gibi çok komplike bir siyasi yapının içinde Türkiye'nin iç politika malzemesi olması Türkiye için büyük sorunlar barındırıyor. Çünkü Türkiye'nin bu krizi kontrol edememe ihtimali var.''

‘BRUNSON, ‘DERİN PLANLARIN' PARÇASI DEĞİL AMA ABD İÇ SİYASETİNDE CİDDİ MALZEME KONUSU OLABİLİR'

Rahip Brunson'un, Türkiye'deki kimi medya organlarının iddia ettiği gibi ‘derin planların parçası' olmadığını söyleyen Brunson meselesinin ABD iç siyasetinde ciddi malzeme konusu olabileceğini söyledi ve Türkiye'nin bu sorunun çözülmesini isteyen taraf gibi durduğuna işaret etti:

''Baktığımız zaman aslında Türkiye bir anlamda bu sorunun çözülmesini isteyen taraf gibi görülüyor. Brunson'ın tutukluluğunun ev hapsine çevrilmesi gibi şeyler bunu düşündürüyor. Ancak Türkiye'de iddia edildiği gibi ben Brunson'ın işte Evanjelikler için çok önemli bir şahsiyet olduğu ve Türkiye'yi etkilemek üzere derin planların, üst aklın bir parçası olduğunu düşünmüyorum. Ancak bir Evanjelik rahip ne kadar da önemsiz ya da kimsenin bilmediği bir rahip de olsa bu Amerikan iç siyasetinde ciddi malzeme konusu olabilir. Çünkü hatırlatmak gerekiyor, nasıl Türkiye seçimlerinde Hollanda mesela seçim malzemesi olduysa, buradaki AKP seçmenini konsolide etmek amacıyla kullanıldıysa tıpkı benzer bir şekilde zaten yüzde sekseni Trump'ı destekleyen bu koyu dindar Evanjelik kesimin böyle bir krizde Türkiye'ye karşı işte ‘bir rahibin tutuklandığı İslam ülkesi' şeklinde paketlenmesi, ambalajlanması ciddi bir iç siyaset malzemesi olma ihtimali var. Bir de Evanjeliklerin Ortadoğu'ya da özel bir ilgisi var.''

‘SOĞUK SAVAŞLA CİDDİ BİR KONUMA YÜKSELEN EVANJELİKLER, ABD SİYASETİNDE BELİRLEYİCİ ROLDELER'

Soğuk Savaş sırasında Evanjeliklerin Sovyetler ve komünizm karşıtlığı üzerinden, ABD'de ciddi bir konuma yükseldiklerine değinen Özkan'a göre Evanjelikler, ABD siyasetinde belirleyici roldeler:

''Evanjeliklerle ABD'nin ilişkisi ilginç. Çünkü Amerikan tarihinde Protestan olmayan tek Başkan Kennedy idi, o da bununla ilgisi olmasa da bir suikast sonucu öldürüldü. Bütün başkanlar ABD'de Protestan gelenekten geliyorlar, bu önemli yani, Evanjeliklerin de bulunduğu mezhepten geliyorlar. Dolayısıyla ABD siyasetinde belirleyici bir aktör olduklarından bahsediyoruz. Dahası, Evanjeliklerin Soğuk Savaş dönemiyle birlikte ciddi bir konuma yükseldikleri, Amerikan siyasetinde belirleyici bir rol aldıklarını biliyoruz. Çünkü 1960'lı yıllarda bu Vietnam Savaşı'na karşı gösterilerin yapılması, dahası eş cinsel evlilikler, kürtaj gibi daha aile, din, ordu, devlet gibi kurumların geniş toplumsal kesimlerle sorgulanmaya başlamasıyla ABD'de kültürel bir devrim oldu. Bu bir anlamda 'gerici' bir kültürel geri dönüş başladı bu Evanjeliklerin liderliğinde. Şimdi Evanjeliklerin şöyle bir dünya görüşü var teolojik açıdan baktığımız zaman; 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasıyla beraber Evanjelikler bunu bir kıyamet alameti olarak nitelendirdiler. Kendi İncil okumalarına göre Hz. İsa'nın tekrar dünyaya dönüşü ve insanlığın, Hristiyanlık'ın başına geçmesi gibi teolojik düşüncelerinde Yahudilerin tekrar kutsal topraklara dönmesi önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda 1948'de İsrail Devleti'nin kurulması Evanjelikler tarafından Hz. İsa'nın dünyaya geri dönüş işareti olarak algılandı. Bu yüzden Kudüs'te mesela ABD'nin tekrar büyükelçilik açmasının Evanjelikler için çok önemli sembol bir değeri vardı. İsrail Devleti'nin kurulması da Evanjelikler açısından önemli bir anlam ifade ediyor. Soğuk Savaş'tan bu yana şöyle bir farklı durum oldu: Yine Evanjelik dünya görüşünde, teolojik anlamda komünizm, Sovyetler Birliği en önemli düşmanlar oldu. Yani ABD Sovyetler Birliği'ne karşı mücadele ederken Evanjelikler bunu işte 'şeytan imparatorluğu' olarak nitelendiriyordu, Reagan ki bu Evanjelik terminoloji İncil'den alınmış bir kavram. Yine Bush'un kullandığı 'şer ekseni' kavramı, İran, Irak gibi ülkeleri şer ekseni olarak tanımlamaları direk İncil'den alınmış ve Evanjeliklerin kullandığı bir kavram. Keza, Haçlı Seferleri de benzer anlama geliyor. Türkiye'de tabii bu teoloji bilinmediği için sanki gayriihtiyari kullanmış gibi geliyor ama bu kavramın arkasında bir teolojik anlam da yüklü. Bu şekilde baktığımız zaman Türkiye de bu Ortadoğu'nun bir parçası olarak bir anlam ifade ediyor Evanjelikler için.''

‘KRİZİN BİR AYAĞI BRUNSON İSE DİĞER AYAĞI DA GÜLEN'İN TÜRKİYE'YE İADE EDİLMEMESİ'

Sovyetler karşıtı Evanjeliklere bağlı Brunson'un ve Türkiye'de Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin kurucularından olan Gülen'in, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle öne çıkmalarının sembolik önemine değinen Özkan, ABD ile krizin diğer ayağının Gülen'in iade edilmemesi olduğunu işaret etti:

''Şunun altını çizmek istiyorum, ABD ile Türkiye arasındaki krizin önemli ayaklarından biri Rahip Brunson'ın Türkiye'de tutuklu olması, ev hapsine alınmasıysa diğer bir ayağı da Fethullah Gülen'in ABD'den Türkiye'ye iade edilmemesi. O da Soğuk Savaş'ta Komünizm ile Mücadele Dernekleri'nin kurucularından birisiydi. Türkiye'de bizatihi Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi, ‘al papazı ver papazı' diye, yani bu Soğuk Savaş'ta din üzerinden bir tanesi Hristiyanlık öbürü İslam dini üzerinden Komünizm ile mücadele etmiş bu iki siyasi aktörün Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birbirleriyle bu şekilde kriz içine girmesi ve bu iki kişinin öne çıkmasının sembolik bir önemi olsa gerek diye düşünüyorum.''

‘ABD'NİN PAZARLIKLARDA ELİNİ YÜKSELTTİĞİ GÖRÜLÜYOR'

Türkiye ile ABD arasındaki pazarlıklarda ABD'nin elini yükselttiğinin görüldüğü yorumu yapan Özkan, Türkiye'nin meseleye ihtiyatlı yaklaşmasının doğru olacağı görüşünde:

''Yahudi lobisinin köktenci grupları ile Evanjelikler arasında yakın ilişkiler var ABD'de. Belli ki pazarlıklar, Brunson'ın iade edilmesi ve karşılığında İsrail'de tutuklu bulunan Türkiye vatandaşının getirilmesi, dahası Hakan Atilla'nın Türkiye'de cezasını sürmesi gibi bilgiler kulağımıza geliyor, bu pazarlıkların yapıldığıyla ilgili. Ancak bu Evanjelik rahibin Amerikan iç siyasetinin bir parçası olması ve yaklaşan seçimler sebebiyle de Türkiye'nin kontrolünün ve düşündüğünün çok daha ilerisine gitmesi ve bunun seçimlerin bir ana argümanı olma ihtimali var ki biz Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan krizde bunu görmüştük. Seçimler bittikten sonra Türkiye'de kimse Hollanda'nın adını ağzına almadı. Bugün Hollanda mesele değil Türkiye açısından. Dolayısıyla Türkiye'nin bu Brunson meselesine ihtiyatlı yaklaşması ve çözümünü sağlaması yararlı olur ki ABD'nin de çıtayı yükselttiği görülüyor. Yani bu pazarlıklarda ABD'nin elini yükselttiği anlaşılıyor.''

‘DAHA ÖNCEKİ DIŞ POLİTİKA KRİZLERİNDE GERİ ADIMLAR ATILABİLDİ'

Özkan, Türkiye'nin Almanya ve Rusya ile yaşadığı dış politika krizlerinde geri adımlar atabildiğini hatırlatarak, ABD ile yaşanan meselede de birkaç ay içinde geri adımların atılabileceğini söyledi:

''Yaptırım kararlarının sembolik anlamı olsa da gerçekte pek bir etkisi olduğu söylenemez. Yani sembolik alınmış kararlardı ve belki de Türkiye'ye bir anlamda göz dağı verilmek istendi ABD tarafından. Ancak Türkiye'nin geçtiğimiz yıllarda yaşadığı dış politika krizlerine bakarsak eğer, Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrası yaşanan gerilim ve Türkiye'nin bu sorunu çözmede birkaç ay sonra ciddi geri adımlar atması, yine Almanya'yla yaşanan gerilim ki Eylül ayında Cumhurbaşkanı'nın Almanya'ya gideceği söyleniliyor, yani Türkiye bu krizleri tırmandırsa da sonrasında birtakım adımlar atarak çözülmesine de katkıda bulunuyor, Rusya ve Almanya'yla olduğu üzere.''

‘TÜRKİYE ADIMLAR ATACAK, ABD TARAFI İSE BUNU İÇ KAMUOYUNDA KULLANMAK İSTEYEBİLİR'

Behlül Özkan son olarak Türkiye'nin ABD ile olan krizle ilgili adımlar atabileceğini ancak ABD'nin yaklaşan ara seçimler nedeniyle bu meseleyi kendi iç kamuoyunda kullanmak isteyebileceği yorumunu yaptı:

''ABD ile olan krizin de bu şekilde çözümlenebileceğini gösteriyor, kaldı ki bu heyetin gönderilmesi bile bunun ilk sinyali sayılabilir. Bu krizin çözülmesi için, daha da tırmandırmamak için, Türkiye'nin adımlar atacağını düşünüyorum. Muhtemelen ABD tarafı da atacaktır. Ancak dediğimiz gibi, dış politikada, uluslararası ilişkilerde krizler adı üstünde kriz olduğu için bunun yönetilebilmesi, yönetilmekten çıkması, tırmanması da mümkün. Bu Brunson meselesinde yaklaşan ABD seçimleri, Türkiye için sorun teşkil ediyor çünkü ABD gibi ülkeler seçimlerde bu tip dış politika sorunlarını kullanmak istiyorlar. İran'la, Kuzey Kore'yle birtakım sorunlar yaşıyor ama bu ülkeler üzerinde yaptırım gücü yok ABD'nin, aralarında bir ekonomik ilişki bile yok. Türkiye böyle değil, Türkiye müttefik, Türkiye'de Amerikan üsleri var, Türkiye üzerinde ABD'nin ciddi ölçüde iktisadi etkisi var. Bu bağlamda da Trump meseleyi kolay kazanabileceği bir zafer olarak görüyor ve bunu iç kamuoyunda satmak isteyecektir. Yani Brunson şimdi bırakılırsa, ABD'ye dönüşü Trump'ın en büyük destekçisi Evanjelikler açısından bir zafer olarak yansıtılacak muhtemelen. Eğer bu kriz devam ederse ve giderek tırmanırsa bu sefer yaptırımlarla Türkiye üzerindeki baskısını arttırmak isteyecektir kendi iç kamuoyuna yönelik olarak.''

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 17836

ulkucudunya@ulkucudunya.com