A. MUHİP DRANAS
01 Ocak 1970
Sinop'ta doğan şair, Ankara Erkek Lisesini bitirdikten sonra, bir süre Ankara Hukuk Fakültesinde okumuştur. Güzel Sanatlar Akademisinde kitaplık müdürlüğü yapan, şair öte yandan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine devam etmiştir. Onun şiirinde Ahmet Hamdi Tanpınar ve Faruk Nafiz Çamlıbel'in etkisi vardır. 1975'te Tevfik Fikret'in Rübab-ı Şikeste'sini Kırık Saz adıyla günümüz diline çevirmiştir.
Dranas, önceleri Baudelaire (Bodler - Fransız) sembolizminden etkilenmiştir. Şiirlerinde ses ahengine, şekil olgunluğuna önem vermiştir. Vezin ve kafiyeye büyük önem Fransız sembolizmiyle Dranas, tabiattaki bir anlık görünüşten yola çıkarak onun gerisindeki saf düşünceye yönelir. Kendine göre yeni bir şiir oluşturmaya çalışmıştır. Biçim onun şiirlerinde vazgeçilmez öğedir. Onun şiirlerinde az kelime ile çok şey söyleme önemli bir yer tutar. Bunun için de kelimelerin birçok anlamı birden fazla anlamı çağrıştırmasını sağlayarak kelime seçimine özel bir önem vermiştir. Oyunlarında düşle gerçeği, bugünle geçmişi şiirsel bir dille anlatmıştır.
Toplumsal konulardan, günün sorunlarından çok, duyguların sonsuzluğuna yönelmiştir.
Onun şiirlerinde aşk önemli bir yer tutar. Şiirlerinde ayrıca doğayı, ölüm ve anılarını anlatmıştır.
Genellikle sonsuzluk, bağımsızlık ve fizik dünyasının ötesine yönelen şiirleriyle Cumhuriyet döneminin güçlü şairleri arasında yer almıştır.
ESERLERİ
Piyes : Gölgeler (1947), Çıkmaz Oyun (1977), O Böyle İstemezdi (1948)
Şiir : Bütün Şiirleri (1974)
KAYNAKLAR :
Türk Dili ve Edebiyatı 4, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2646), Ders Kitapları Dizisi (490). Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995
Türk Dili ve Edebiyatı 3, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (3371), Ders Kitapları Dizisi (647), Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1999 - Komisyon (Ercan, Nermin; Kanberoğlu, A. İhsan ve diğerleri) tarafından hazırlanmıştır.
SERENAD
I
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut saçlarımda çiğ.
III
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin, zambak
II
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtim uzak
İkliminden şarkılar getirdim sana.
IV
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler,
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
V
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
("Bütün Şiirler" adlı eserden)
HATIRA
I
Dün bir gölge gibi geçti yanımdan,
Oydu; bir bakışta tanıdım onu:
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime korku gibi düşen o!
II
Bazı bir yapraktı, bazı bir rüzgar,
Dolardı aydınlık olup odama!
Bahçemde süzülür giderdi bahar,
Sabahın fecri vururken cama...
III
Ayakları kumda bırakmadan iz,
Yanıma geldiği hep gecelerdi;
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz,
Uzak bir maziye dönüp giderdi.
IV
Bir avuç ışıktı incecik yüzü;
Gözleri geceler gibi derindi;
İçine başımın her an düştüğü,
Avuçları sudan daha serindi.
V
Geçerken dün yoldan ruhumu saran,
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım, o yadı hoş zamanlardan,
Seven ve yaşayan bir hatıradır ...
OLVİDO
I
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
II
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar ...
III
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir tası ...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
IV
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kol kola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ay ışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler, fısıltıyla, nazla.
V
Ebedi aşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.
VI
Ya sen! ey sen! esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden aksam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
VII
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükseli gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
BÜYÜK OLSUN
Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun.
Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.
Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,
Aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
Denizler yolculuğa çağırır durur da beni
Gitmem düşünerek geri döneceğim günü.
Ben büyük rüzgarları severim; büyük olsun
Aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.
İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı.
Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar.
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Evimiz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede;
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla,
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla! Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı;
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin,
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin;
Acık saçık şarkılar söylerdin en fazla,
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın?
Hala dağları karlı Erzincan'da misin?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla,
Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye abla!
HER ŞEY UZAKTADIR
Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz,
Her an peşimizden koşan gölgemiz,
Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
Uzaktadır her şey; anneler, kızlar ...
Uzaktadır her şey, hep ... yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız, ölüm.