« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Ağu

2018

Türkiye–ABD İlişkileri Yön Değiştirme Noktasında mı?

Yıldız Yazıcıoğlu 01 Ocak 1970

ANKARA —

Türk–Amerikan ilişkilerinde tabloyu yorumlayan Emekli Büyükelçi Ümit Pamir ve Dr. Berk Esen’e göre; Rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılsa bile iki ülke arasında artık ciddi bir kriz durumu yaşanıyor ve ortaklık ilişkisinden uzaklaşılıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Türkiye’ye yönelik yaptırımlar uygulama kararına imza atmasına neden olan Rahip Brunson’ın tutukluluk durumunda bir değişiklik yok.

Şimdi ‘Türk–Amerikan ilişkilerinde gelecek günler nasıl şekillenecek?’ sorusu gündemde.

Geçmişte NATO Daimi Temsilciliği’nde görev yapmış Emekli Büyükelçi Ümit Pamir, öncelikle Türk–Amerikan ilişkilerinde ‘stratejik ortaklık’ kavramından söz edilemeyeceğini artık ortaklıktan da uzaklaşıldığı düşüncesinde.

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Berk Esen de, ilişkilerde adeta Brunson vakasıyla patlama noktası yaşandığını belirterek, ABD ve Türkiye’nin birbirinden vazgeçme eğiliminde olduğunu ifade etti.

Her iki isim de Türk–Amerikan ilişkilerinde Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasıyla çözüm sağlanamayacağı görüşünü paylaşıyor.

Büyükelçi Pamir, “İkili ilişkiler gündeminde aslında çok fazla tartışmalı madde var ve hassas bir dönemden geçiyoruz. Bu noktada ikili ilişkiler için hiçbir zaman ‘stratejik ortaklık’ tanımlamasına inanmadım. Stratejik ortaklık, şartlar ne olursa olsun arkasında durmak demektir. Mesela böylesi bir durum İsrail ve ABD ilişkileri bakımından söylenebilecektir. Amerika, İsrail ile ilgili her (BMGK) kullandığı pek çok veto İsrail için idi. Bu tanım yine İngiltere–Amerika ilişkileri için de söylenebilirdi ama son yıllarda biraz değişti. Ama bizim ilişkimiz hiç öyle olmadı. Belki Türk – Amerikan ilişkilerine güçlendirilmiş ortaklık vesaire denilebilirdi. Ama o durum da 1 Mart Tezkeresi olayından sonra kırılmaya uğradı. Uzun zamandır da Türk–Amerikan ilişkilerinde küme düşme yaşandığını gözlemekteyiz” dedi.

Dr. Berk Esen de, “Brunson krizi ile birlikte geldiği nokta herhalde Türkiye’nin NATO üyeliğinden beri Türk-Amerikan ilişkilerinde en düşük nokta yani şu an çok ciddi bir krizden geçiyoruz. Bunun sadece ‘Rahip krizi” ile alakalı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’yle Amerika çok uzun senelerdir dış politikayı birbirinden farklı takip etmeye başladığı için çeşitli krizler yaşıyorlardı. Örneğin Kuzey Irak’taki çatışma, Suriye’deki durum ve sonrasında Fethullah Gülen’in iade edilmemesinin yanı sıra 2016’daki darbe teşebbüsünde Amerika’nın parmağı olduğu iddialarıyla başlayan gelişmelerde Rahip Brunson vakası çok büyük bir patlama noktası oldu” görüşlerini aktardı.

“Brunson vakası etkisi olsa da Trump’ın kabadayı tutumu etkili”

Büyükelçi Pamir, Rahip Brunson vakasında ciddi soru işaretleri bulunduğu yaklaşımında. Dolayısıyla Türkiye’nin Brunson’ın neden yargılandığı meselesini uluslararası kamuoyuna açıkça izah etmesi ve olayı ‘din adamı tutuklu’ çerçevesi dışına taşıması gerektiği görüşünü savunuyor.

Pamir, “Brunson’ın 23 yıldır burada olması itibariyle 23 yıldır burada ne yaptığına bakılmalı. Eğer buraya Hristiyanlığı yaymak amacıyla geldiyse 23 yıl içinde acaba kaç kişiyi Hristiyanlık ile tanıştırmakta vesile oldu. Eğer bu 3-5 kişiyi geçmiyorsa herhalde o zaman buraya başka bir amaçla geldiği ortaya çıkıyor. Bunun ortaya konulması lazım. Niye gelmişti, niye burada kaldı? Brunson Davası’nın gayet saydam şekilde, bütün deliller ortaya konulmak suretiyle açık bir şekilde yürütülmesi gerekir.Türkiye’nin hukuken sağlam bir zeminde olduğunu göstermek bakımından. Bu ABD’yi tatmin eder mi bilmiyoruz. Ama hukuka, demokrasiye bağlı ülkeler en azından Türkiye’nin sağlam bir zeminde hareket ettiğini görür. Eğer böyle yapılabilirse Türkiye açısından başarı olur” düşüncesini aktardı.

ABD’nin yaklaşımında ise, Brunson’ın serbest bırakılmasıyla belki kısmi iyileşme olabileceğini kaydeden Pamir, aslında temel sorunun Trump’ın dış politikada sergilediği tutumda gözlemliyor. Pamir, Trump’ın dış politikası bakımından da Türkiye’yle ilişkilerde ‘ortaklık’ kurulmasını olanaklı görmediği gibi bunun ABD’nin tüm eski ittifaklarıyla ilişkilerini etkilediğini düşünüyor.

Brunson vakası bakımından ABD’de en az 60 milyon Evangelist oluşu ve Trump’ın kampanyasına destek verdiklerinden söz edildiğini kaydeden Pamir, “Başkan Yardımcısı Pence’in de Evangelist olduğu söyleniyor. Bu noktada Brunson’ın etkisi tabii var. Ama Amerikan dış politikasında sadece böylesi bir dini etken olduğunu zannetmiyorum. Trump’ın öngörülemeyen, ne yapacağı belli olmayan bir kabadayı hali var. Bunun da dikkate alınması gerekiyor. Dolayısıyla bunun sadece Brunson’la ilgili olduğunu zannetmiyorum. Trump’ın zaten dünyaya meydan okuyan kabadayı tutumuyla ilgili olduğunu zannediyorum” diye konuştu.

Trump’ın örneğin ‘En büyük ekonomik güç benim, bunu da ABD’nin çıkarları için kullanırım’ söylemiyle ABD’nin dış politikasını yeniden şekillendirdiğini anlatan Pamir, “Amerikan dış politikası bugüne değin demokrasiye, ittifaklara, dostluklara bağlıydı. Şimdi ABD’de Trump yönetimi ittifaklar konusunda o derece bağlı hissetmiyor, ‘Ben NATO’suz da yaparım, Uzakdoğu’da Japonya’sız da yaparım, Avusturalya’sız da yaparım, Avrupa’sız da yaparım. Ekonomi konusunda benim çıkarlarım her şeyden önce gelir’ diyor. Mesela ‘Beraber kazanalım’ demiyor. ‘ABD tek başına istediğini yapar’ diyor. Bu uzun vadede çok sağlam bir dış politika değil ve sonrasında fiyatı ödenecektir. Trump, popülist bir lider olduğu için Amerikan kamuoyunda bazı kesimlere bu duruşu cazip gelebilir ama uzun vadede bunun Amerikan çıkarlarına dahi aleyhte etkiler yapacağı kanısındayım” dedi.

“Erdoğan da Trump da kişisel dış politika izliyor, kriz derinleşiyor”

Dr. Esen ise, ABD’deki kısmi kongre seçimi ve Türkiye’deki yerel seçimler takvimini de anımsatarak, sadece Trump değil Türkiye’de de benzer şekilde Erdoğan’ın izlediği dış politika yaklaşımına dikkat çekiyor. Esen, hem ABD hem de Türkiye’nin artık ikili ilişkilerini sorguladıklarını da vurguluyor.

Esen, “Açıkçası ilişkilerdeki krizi, ‘Rahip krizi’ ile derinleştireceklerini düşünmüyordum fakat iki taraf da hem Erdoğan hem de Trump çok kişisel bir dış politika takip ettikleri için sürekli krizi arttırıcı açıklamalar yaptılar. İki ülke diplomatları da krizi düşürecek adım atamadıkları için şu anki noktaya gelindi. Kısa vadede olumlu bir gelişmenin olacağını öngörmüyorum çünkü Amerika’da Kasım ayı başında ara seçimler yapılacak ve Trump seçimlerden önce Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını sağlayarak kendi kamuoyunda bir artı puan kazanmak isteyecektir. Dolayısıyla (Trump) kamuoyu gündemine sürekli getirerek konuyu sıcak tutacaktır. Buna karşılık aynı şekilde Erdoğan yönetimi de çok sert pozisyon aldıkları için geri adım atmaları durumunda siyasi destek kaybedecekleri için onlar da aynı böyle bir yolu takip etmeyecek. Böyle bakıldığında her iki ülke de görece küçük bir konu üzerinden ilişkilerini kriz noktasına getirdi. Kısa vadede çözülmeyecektir çünkü iki ülke çok ciddi güven krizi yaşıyor. Türk–Amerikan ilişkilerinde son derece kritik bir noktaya doğru gidiyoruz” dedi.

Türkiye’nin Rusya başta olmak üzere diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirme çabasını da vurgulayan Esen, “Türkiye, Rusya’yla birlikte özellikle Suriye’de ortak adımlar atmaya başlamış durumda. Şu an itibariyle Türkiye’nin S-400 hava füze savunma sistemi alacağı görünüyor. Amerika’nın mali yaptırımlar yanında F-35 uçaklarına getirdiği bir ambargo var. Dolayısıyla Türkiye–ABD ilişkileri çok farklı konularda kriz yaşadığı için Brunson’ın serbest kalışıyla çözüm bulunacağını düşünmüyorum” diye konuştu.
“İkili ilişkilerde ortaklık özelliği kaybedildi”

Dr. Esen, ayrıca Pamir’in ifade ettiği ortaklıktan uzaklaşma durumunu da katılıyor.

Türk–Amerikan ilişkilerinde yeni dönemi vurgulayan Esen, “Türkiye ya da Erdoğan yönetimi, Amerika’yı kendisine yönelik daha negatif bir ülke olarak gördüğü için başka ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Son dönemde Erdoğan yönetimince AB’ye yönelik çok daha pozitif mesajlar verildiğini görüyoruz. Aynı şekilde Çin ve Katar’la ekonomik ilişkilerini daha da geliştirmeye başladığını görüyoruz. Katar’dan 15 milyar dolarlık yardım ya da yatırım yapılacak sinyali geldi. Rusya’yla da artan güvenlik ilişkileri var. Türkiye için ABD artık ortak olma özelliğini kaybetmeye başlamış durumda. Bu da aynı şekilde Amerika için geçerli. Amerika çok uzun süre Türkiye’yi Ortadoğu’da bir emniyet supabı ve en önemli müttefiki olarak gördü özellikle de 1979’da İran’da yaşanan İslami devrimden sonra. Amerika açısından da Türkiye’nin vazgeçilmezliği sorgulanıyor” görüşlerini dile getirdi.

NATO’daki müttefiklik ilişkisi ne olacak?

Büyükelçi Pamir, ilişkilerin NATO bakımından değerlendirmesini sorduğumuzda ise, Avrupa’nın da Amerika’yla müttefikliğini sorguladığı düşüncesinde.

NATO’nun dünyaya asgari düzlemde aynı şekilde bakışa sahip bir aile olarak kurulduğunu söyleyen Pamir, NATO’ya giriş şartları söz konusuyken çıkış şartı olmadığını da hatırlatarak, bunu rağmen hali hazırda Azerbaycan, Ermenistan, Kosova ve Ukrayna’nın giriş yapmak istediği önemli bir örgüt olduğunu kaydetti.

NATO’nun güvenlik bakımından geçerli etkinlikleri olduğunu da belirten Pamir, Avrupa’nın ABD’nin dış politikasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle son günlerde Türkiye’ye ilişkin daha olumlu mesajlar verdiği görüşünü de aktardı.

Pamir, “NATO ülkeleri sadece Amerika’nın sırtından güvenliklerini korumakla vakit geçmez’ görüşünde. Avrupa ülkeleri de ciddi bir şekilde bundan sonra kendi iç güvenliğimiz için neler yapmalıyız görüşüne eğildi. Fransa’da Macron ve Almanya’da Merkel aynı görüşte ki ‘Biz her zaman Amerika’ya yüzde yüz güvenemeyebiliriz. NATO’nun 5. maddesi işletme konusunda Amerika tepki gösterebilir. Birimiz hepimiz için ilkesine ne kadar uyacağını bilemiyoruz. Bizim de bir şeyler yapmamız lazım’ diyorlar. Bunun arayışı içindeler. Burada iki önemli faktör var. Birincisi, İngiltere’nin nükleer yetenekleri nedeniyle Avrupa savunmasına katkısı nasıl olacak meselesi. İngiltere, AB dışına çıksa dahi Avrupa’nın güvenliğine bağlanmak istenecektir. Aynı şekilde Türkiye olmaksızın da Avrupa güvenliğini düşünmek hayal olur. Almanya’dan Merkel’in Erdoğan’a yönelik davetini de güvenlik meselesiyle ilgili düşünüyorum. Göçmen meselesi de gündemde ama Avrupa güvenliği bakımından İngiltere yanı sıra Türkiye dışlanarak herhangi bir yere varılacağını zannetmiyorum. ABD’yle krizde de Avrupa ülkeleri tarafından Türkiye’ye arka çıkılması ve Türkiye’nin önemini vurgulaması söz konusu” dedi.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 20127

ulkucudunya@ulkucudunya.com