« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Haz

2008

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZ. VE HZ. MEVLÂNÂ

H. Nur ARTIRAN 01 Ocak 1970

"Biz dertlerin devası, çaresizlerin çaresiyiz. Meclislerde şaraba benzeriz, neşe dağıtırız. Savaşta Hz.Ali'nin Zülfikâr'ıyız. Şükretmede sanki kaynağız, sabretmede mermer kaya gibiyiz. Biz Hz.Ahmed'in tevhid müjdesini vermedeyiz. Hz.İsâ gibi çocukken beşikte konuşuruz."(1) "Biz zengin olmadığımız, yüksek mevkilerde bulunmadığımız halde çok üstün önde gelen sultanız. Maiyeti, orduları olmayan yüce bir pâdişahız." (2) "Dünyada nereye vefa tohumu ekilirse o tohum bizim harman yerimizden alınır. Nerede neşe ile ney üfler, tef çalarlarsa o neşe bizimdir fakat onlar kendi neşeleri sanır." (3)

Çok değerli aziz dostlar; Cümle dertlerin devası, çaresizlerin çaresi, âşıklar meclisinin neşesi olan Hz,Pir'imizin; Mesnevi'si, Divân-ı kebiri, tevhid yolunda aşk ile yürüyenlere rehberlik ederken, gönüller de yine "O" nun zevalsiz nûr'u ile aydınlanıp, sükûn bulmuştur. Cenâb-ı Hakk'ın sınırsız rahmet ve merhametinden, "Kün" emri tecellisiyle harf ve sözcükler şeklinde yer yüzüne inen bu müstesna eserler, asırlardır her dinden her milletten sayısız kişileri derinden etkilemiş, geniş ve engin görüşleriyle büyük İslâm âlimleri ve mutasavvıflarıyla birlikte dünya edebiyatına da her zaman ilhâm kaynağı olmuştur. İlk günkü özelliğinden hiçbir şey kaybetmeden günümüze ulaşan bu hikmet hazinesinden, herkes kendi anlayış ve idrâki ölçüsünde nasiplenmiştir. Hiç şüphesiz insanlar yaşadıkça, Kur'an'ın nûruyla birlikte bu ilâhi mânâ çeşmesi de böyle coşkun bir şekilde akamaya devam ederken, niceleri de bu aşk bahr'ının esrarlı dalgaları arasında kaybolup gidecektir.

Yüz yıllardan beri kimi Hakk dostları, bu rahmet deryasına cesaretle dalarak, uçsuz bucaksız derinlikler içinden çıkardıkları mânâ incilerini kendi gönül tezgahların da işleyerek, çeşitli şekil ve sûretlerde Hakk âşıklarının istifâdesine sunmuştur. Her hangi bir kişi çok değerli cevherlerin tâlibi oluyorsa az çok alacağı şey hakkında bilgi sahibidir, elde ettiklerini de ilmi ve zevki ölçüsünde değerlendirecektir. Fakat devrinin en büyük sarrafı bu mânâ cevherlerinin büyüsüne kapılarak, onların yakıp yandıran güzelliğine hayranlıkla taleb'kâr oluyorsa bu durum çok daha büyük bir önem arz etmektedir.

O nedenle; Büyük âlim, mutasavvıf, Mâ'rifet-nâme ismini verdiği kitabıyla tüm dünyaya nâm salan Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri gibi büyük bir velinin, Hz.Mevlânâ'ın Divân-ı Kebiri ve Mesnevi'sinden seçmeler yaparak Hakk dostlarına sessizce armağan etmesi, bendenizde çok derin duygular uyandırmakta, Hz.Pir'in aşk bahçesinden derlenen o gül demetini koklarken gönlüm farklı bir heyecana kapılarak ürperip titremektedir. Bu iki büyük Hakk âşığına gönül veren herkesi de yakından ilgilendireceğine inandığım İbrahim Hakkı hazretlerinin Divân'ında ve Mâ'rifet-nâme'sinde bulunan Hz.Pir'e ait gazeller, asırlardır fark edilmeyerek sırlı bir şekilde İbrahim Hakkı Hazretlerinin Divân'ını ve Mâ'rifet-nâme'sini süsleyerek taçlandırmıştır. Bu nâdide güzellik; Şefik Can Hocamızın Hz.Mevlânâ ve eserlerine karşı gösterdiği hassasiyet, bu konudaki çok derin ilmi ve aşkı sayesinde ortaya çıkartılıp, eşsiz bir "Destegül" olarak her iki büyük velinin sevenlerine armağan edilmiştir.

Şefik Can Hocamız konuyla alâkalı olarak Konya Selçuk Üniversitesi Üçüncü Mevlânâ Seminerinde sunmuş olduğu bir tebliğde özetle şöyle demektedir: Mâ'rifet-nâme sahibi İbrahim Hakkı Hazretleri de, Hazreti Mevlânâ'nın tesirinde kalan büyük velilerden biridir. Bendeniz bir çalışma esnasında Divân'ını karıştırırken baş taraftaki gazeller arasında;

Eger şecer müteharrik olaydı cây-be câ

Ne bıçkı çahmı çekerdi ne balta ile cefâ



"Eğer ağaç bir yerden başka bir yere gidebilseydi,

ne bıçkı yarası alır, nede balta cefası çekerdi"



Beytiyle başlayan bir şiir bendenize vezin ve rûh itibariyle tanıdığım bir şiir gibi geldi. Hafızamı yokladım. Hazreti Mevlânâ'nın aynı vezinde, aynı eda ile yazılmış olan "R" kafiyesinde bulunan bir şiiri vardı ve o şiirin ilk kafiyesi de şöyle idi:



Dıraht eger müteharrik budi be pâ vü be ser

Ne renc-i erre keşidi ne zahmhâ-yı teber



"Eğer ağaçta hareket kabiliyeti olsaydı da, ayağıyla başıyla bir yerden bir yere gidebilseydi, ne testere azabı çeker, nede balta yaraları alırdı."

"İbrahim Hakkı Hazretlerinin gazelinin öbür beyitlerini, Hazreti Mevlânâ'nın gazelinin diğer beyitleriyle karşılaştırınca gördüm ki, Mevlânâ'nın buluşları görüşleri benzetmeleri ilk beyitlerde olduğu gibi aynen alınmış ve manzum olarak Türkçe'ye çevrilmiştir"

Şefik Can Hocamız, yukarıda arz edilen Hz. Pir'e ait olan gazelin, İbrahim Hakkı hazretlerinin Divân'ında olduğunu fark edince büyük bir heyecan ve ciddiyetle araştırmalarına devam ederek İbrahim Hakkı Hazretlerinin Mâ'rifet-nâme'si ve Divân'ındaki gazelleri, Hazreti Pir'in Divân-ı Kebir'indeki gazellerle tek tek karşılaştırarak geniş bir tarama yapmıştır. Bu değerli emeğin karşılığı olarak da, İbrahim Hakkı Hazretlerinin Divân'ında ve Mâ'rifet-nâme'sinde bulunan, Hz.Pir'e ait elli gazelle çeşitli Mesnevi beyitlerinin yerini sayfa numaralarını ve beyit sayılarını tesbit etmiştir.

İbrahim Hakkı hazretleri arz edildiği üzere sadece Divân-ı Kebirden değil Mesneviden de çeşitli beyitler seçerek onlarla Mâ'rifet-nâme'yi süslemiştir. Gazelleri de manzûm olarak tercüme ederek Hz.Mevlânâ'nın adını değil kendi adını kullanmıştır. Bunu bir intihal yâni başkasının şiirine sahip çıkma olarak görmemiz mümkün değil, çünkü hazret kendi Divân'ının başına koyduğu beyitlerde bu durumu net olarak açıklamıştır.



İlâhi vasf-ı aşkın yazdı çün şevkinle bu ednâ

İlâhî -nâme nâmıyla kabûl et bunu ey Mevlâ



Sana hamd-ü senâ olsun ki verdin gönlüme aşkın

Selâm olsun ana kim rûh-ı pâki aşkdır mahza



Bu Hakkî der çü halkın sohbetinden bulmadım lezzet

Kütüp cem'iyetiyle ülfet etdim bir zamân teha



Pes ehlu'llah kelâmın cem edip haddimce nazm ettim

Ki ba'zî tercüme ba'zî nazîre eyledim inşâ

( İbrahim Hakkı Divân-ı sayfa 30 )



" Allah'ım, bu değersiz kulun senin sevginle aşkın vasfını yazdı; aşkın ne olduğunu anlattı. Mevlâm, bu yazdığım şiirleri sen ilâhi nâme olarak kabul buyur.

Gönlümle aşkın ateşini düşürdüğün için sana hamd olsun, senâ olsun. Tertemiz rûhu Allah sevgisi ile dolu olan aziz Peygamberimize Efendimize de selâmlar esenlikler.

Bu Hakkı kulun der ki; Ben halkla bulunmaktan, halkın sohbetinden zevk almadığım için bir zamanlar sadece değerli kitapları, velilerin yazdıkları eserleri topladım, onlarla dost oldum, onlarla meşgul oldum.

Velilerin, Allah adamlarının hoşuma giden değerli sözlerini yazdım, bir araya getirdim. Gücüm yettiği kadar onları manzûm olarak kaleme aldım. Bazılarını olduğu gibi Türkçe'ye çevirdim, bazılarına da aynı vezin ve kafiyelerini kullanarak onlara nazire, yani benzer şiirler yazdım."

İbrahim Hakkı Hazretleri'nin bu beyitlerinden açıkça anlaşılıyor ki, kendi beğendiği güzel şiirleri başka Hakk âşıklarının da yararlanmaları, rûhen aydınlanmaları için onları emek vererek tercüme etmiş, Divân'ına ve Mâ'rifet-nâme adlı eserine koymuştur. Fakat Mâ'rifet'nâme de bulunan ve başka şairlere ait olan şiirler gözden geçirilirse görülür ki; İbrahim Hakkı Hazretleri en çok Hz.Mevlânâ'nın tesiri altında kalarak ondan gazeller seçip almıştır. Ayrıca çalışmalarında görülen hakimiyetten gerek Divân-ı Kebir, gerek Mesnevi'den bir çok beyitleri ezbere bildiği ve Hz.Pir'e çok derin hayranlık duyduğu hemen hissedilmektedir.

İbrahim Hakkı Hazretleri yapmış olduğu tercümelerde bazen Hazreti Mevlânâ'nın şiirlerindeki arûz vezninin aynı kalıbını, hatta aynı kafiyeyi kullanmış, bazılarında serbest hareket etmiştir. Divan-ı Kebirden seçtiği gazellerden yedi beyitten fazlasını tercüme etmemiştir. Meselâ Mevlânâ'nın 15 beyitlik bir gazelinden sadece 7 beyit seçip almıştır. Zaten kendisinin Divân'ındaki bir kaçı hariç gazellerin hepside yedişer beyitten fazla değildir. Bazen de Mevlânâ'ya ait birkaç beyti alarak geri kalan beyitleri de; Hz.Pir'in sesine kendi gönül sesini katarak gazeli tamamlamıştır. İbrahim Hakkı Hazretlerinin çok sevdiği bu şiirleri, aynı ölçüler, aynı rûh, aynı heyecanla kendi aşk-u muhabbetini de ilâve ederek Türkçeleştirmesiyle, iki büyük velinin aynı şiirde, aynı gönülle, aynı dil ile Hak âşıklarına seslenmeleri sağlanmıştır.

İbrahim Hakkı Hazretleriyle aynı yüzyılda yaşayan Mevlevi kudema ve urefasından Muğlalı İbrahim Şahidi Hazretleri de; Gülşen-i Tevhid adlı eserinde, Mesnevi'nin her cildinden yüzer beyit seçmiş her beyti Farsça beşer beyitle açıklayarak gayet mâhirane ve ârifane bir kudretle beyitleri bir birine bağlamıştır ki, bu suretle Mesnevi'den altı yüz ve kendi tarafından da üç bin beyit yazarak üç bin altı yüz beyit'den Gülşen-i Tevhid eserini meydana getirmiştir. İbrahim Şahidi Hazretleri; Hazırladığı bu eserin ön sözünde özetle şöyle demektedir: "Gel okuyucum ! Bak; bu eser güzel bir gül bahçesidir. Vakıa benim bu yeşil yapraklı armağanım, irfan ehline karşı bir değer arz etmez. Fakat onun yaprakları arasında ne de olsa bir miktar Mesnevi kitabı bağının taze gülleri vardır. Benim beyitlerim boncuk gibidir ama, Mesnevi'nin incileri arasında dizildiği için kıymetlendi. Benim sözlerimi de sen benden bilme. Hepsi de Mevlânâ'nındır. Ey sır isteyen okuyucum ! Söylediğim o sözler benim değildir. Şahidi dilinden söyleyen O 'dur, yine Hz. Mevlânâ'dır"

Arz edildiği üzere İbrahim Hakkı Hazretleri de, Hz.Pir'in gazellerin çoğuna birkaç beyit ilave ederek kendi gönül sesiyle tamamlamıştır. Her ne kadar Şahidi gibi açıkça ifade etmese de kabul etmek gerekir ki, O'nun da dilinden söyleyen yine Hz. Mevlânâ'dır.

İbrahim Hakkı Hazretleri Mesnevi'den beyitler seçerken çeşitli Mesnevi ciltlerinden aldığı aynı konuyu açıklayan beyitleri bir araya getirerek terkip yapmıştır. Meselâ: Hicri 1280 senesinde Mısır Bulak matbaasında basılan Mâ'rifet-nâme'nin 363 sayfasına "nazım" başlığı ile 12 beytin, ilk üç beyti Mesnevi'nin 5 cildinden, ondan sonra gelen beyitlerin üçü 2. ciltten arta kalan altı beyitte 3. ciltten seçilerek alınmıştır. Binlerce Mesnevi beyitleri arasından üç ciltten 12 beytin bir araya getirilerek aynı konuda toplanması fazlada kolay olmamalı. Ayrıca Mâ'rifet-nâme'nin 383 sayfasında bulunan 40 Mesnevi beytinin ilk 10 beyti Mesnevinin birinci cildinden geriye kalan 30 beyit 5'inci Mesnevi cildinden alınmıştır. Mâ'rifet-nâme'nin 249'uncu sahifesin de İbrahim Hakkı Hazretleri ölümün niteliğini anlatırken, Mesneviden iki beyit almıştır. Bu beyitlerin ilki Mesnevinin 6'ncı cildinin 4644 sayılı beytidir. İkinci beyit ise 3'üncü Mesnevi cildinin 1613 sayılı beytidir. Ayrı ayrı ciltlerde bulunan binlerce beyit içinden seçilen bu iki beyit aynı konuda bir araya getirilmiştir. Bu ise bir emek, aşk ve zevk işidir. Mesneviyi çok okumağa, onu çok sevmeğe, kendini ona vermeğe bağlıdır. Bunu yapabilmek için Mesnevinin içine girmek, Mevlânâ'nın mânevi ve lâhûtî havasını teneffüs etmek ve onu benimsemek gerekmektedir. Hz.Pir'imizden beş asır sonra yaşayan İbrahim Hakkı Hazretlerinin Mevlânâ'yı çok sevdiğini kitabının 29'ncu sahifesine aldığı beş Mesnevi beytini takdim ederken kullandığı "Hekîm-i İlâhi " terkibinden anladığımız gibi, yukarıda ki satırlarla arz edilen küçük birkaç örnekle de Hazretin Mesneviye oldukça hakim olduğu açıkça görülmektedir.

Şefik Can Hocamızın, İbrahim Hakkı Hazretlerinin Divân'ını okurken Hz. Mevlânâ'ya ait olduğunu anlayıp geniş bir araştırma yapmasına vesile olan; Hiç şüphesiz günümüzde İslâm âleminin en acil ihtiyacı olarak görünen maddi mânevi çalışmanın, hareket etmenin, üretken olmanın önemini Hz.Pir'in engin görüşleriyle açıklayan gazeli günümüz Türkçe'siyle aşağıda arz ediyorum.

1. Eğer ağaç hareket etseydi, bir yerden bir yere gitseydi ne bıçkı ile biçilir, zahmetler çekerdi, nede balta yarsı alır cefalara katlanırdı.

2. Sağır kaya gibi bir yerde kalsaydı da hareket etmeseydi, bütün cihan halkı güneşin bir yerde kalışından melûl olurdu.

3. Deniz gibi bir yerde kalsalardı Fırat, Dicle ve Ceyhun nehirlerinin suları bozulur acı olurdu.

4. Deniz suyu havaya yükseldi, havada dolaştı durdu da bu yüzden acılıktan kurtuldu da helva gibi tatlılaştı.

5. Yusuf aleyhi's-selâm da baba kucağını terk etti, yolculuğa çıktı; Mısır'a vardı, orada aziz oldu, eşsiz bir makama erişti.

6. Halkın sevgilisi Peygamber Efendimiz, Mekke'den hicret etti. Sonra kuvvet buldu, güçlendi, düşmanlara üstün geldi, Mekke'yi fethetti ele geçirdi.

7. Sende aklını başına al. Yapılan yolculukları düşün .Alışkanlıklarına, adetlerine takılıp kalma da gönül seferine çık. Gönlüne yolculuk yap ve Allah'ın verdiklerine razı ol.

8. Gönül yolculuğu, gönle varmak, gönülde Hakk'ı bulmak dünyada da ahirettede mutluluktur. Böylece sende kendinden kendi benliğinden kurtulursun da Allah'a yakın olursun.

9. Ey Hakkı ! Dışta yapılan seferleri yolculukları bırak da gönül'e sefer et. Kötü huylarından nefsani isteklerinden kaç. Onlardan uzaklaş. Allah'ın huyu sana öyle huy olsun. ( İbrahim Hakkı Divân'ı sayfa 30 )

Firuzanfer Divân-ı Kebir Cilt.1.214 no'lu olan bu gazelin ilk altı beyit'i Hz. Mevlânâ'nın gazeliyle aynı tercüme olup sadece 7.8.9. no'lu beyitler İbrahim Hakkı Hazretlerine aittir.

Hz. Mevlânâ'nın Divân'ındaki 7.8.9. no'lu beyitler ise aşağıda arz edildiği gibidir.

7. Hz. Muhammed miraç gecesi Burak'a bindi, yola çıktı. Hakk'a mânen yaklaştı, yakınlaştı; aralarında iki yay kadar bir yakınlık kaldı. Hatta daha da yakına vardı. Makamını buldu.

8. Usanmasaydın, bıkmasaydın dünyada ki misafirleri, yola düşmüş, yolculuğa çıkmış erleri birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer sayardım.

9. Birazını gösterdim birkaçını saydım. Geri kalanını sen bil, sen kendin öğren. Kendi huyundan Hakk'ın huyuna ulaş.

Değerli Dostlar; İbrahim Hakkı Hazretlerinin Hz.Pir'imizin Divân'ından seçtiği başka bir gazeli de sizlere armağan ederken; tüm bu güzelliklerin ortaya çıkarılmasında çok büyük bir emeği, gayreti bulunan, Hz.Mevlânâ hayranlarından, Şefik Can Hocamızı da, bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum. Bu büyük Hakk dostlarının aşk-u muhabbeti hepimizin üzerinde dâim olsun inşallah.



Firuzanfer Hz.Mevlânâ Divân-ı Kebir clt.1.no:96

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. Divân sayfa 37. Ma'rifet'nâme sayfa 327





Sevgilinin dudağından anlatılmaz zevkler duyarak mest olmak istiyorsan

Dudağını her öpüşe verme, kirlenme; her yemeğe onu bulaştırma



Böyle yap da senin dudağından başkasının kokusu gelmesin. O dudaklar yalnız ve yalnız aşk kesilsin. Lekesiz, hiçbir dudağa dokunmamış, tertemiz kalsın da eşsiz bir hale gelsin.



Şu nevâyı bil ve ibret gözü ile bak da gör ki kadim olan, evveline evvel olmayan Allah'ın nûrundan başka ne varsa hepsi de bir mezbelede yani pislik dolu bir yerde bulunan kokmuş pislikten ibarettir.



Sen mânen kirlenip pislik olunca kutsallığın, takdisin üstünlüğünü, mânevi tadını ne bilirsin ? Aklını başına al pislik olmaktan kurtul, temizlen de kutluluk, yücelik tarafına git.



Hz.Musa Firavun'un nimetinden elini çekti, ağzını yıkadı da Allah ona "nûrlu el" ve kerem denizini bağışladı.



Kendine gel, gözünü kapa ki, o göz pek kıskançtır. Aklını başına al; mideni boş tut ki senin için hazırlanmış bir mânâ yemeği var.



Tercüme; Şefik Can Divân-ı Kebir clt.1.85 No'lu olan bu gazel altı beyittir. İbrahim Hakkı Hazretleri de gazele ilâve ve değiştirme yapmadan altı beyit olarak Divân'ına ve Ma'rifet-nâmesine almıştır.




--------------------------------------------------------------------------------

1.Şefik Can Divân-ı Kebir clt.2.no 755

2.Şefik Can Divân-ı Kebir clt.2.no 621

3.Şefik Can Rubailer 735



Kaynakça:

Şefik Can Mevlânâ hayatı şahsiyeti fikirleri Ötüken Yayınları

Şefik Can Destegül Konya Büyük Şehir Belediyesi Yayınları

Gülşen-i Tevhid Kırk Ambar Yayınları. Tercüme Mithat Bahari Beytur

Mevlâna ve Yaşama Sevinci. Hazırlayan Fevzi Halıcı Konya

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 30012

ulkucudunya@ulkucudunya.com