İhracatla Kur Yükselirken Güven Endeksi ve Döviz Rezervleri Düşüyor
Hilmi Hacaloğlu 01 Ocak 1970
İSTANBUL —
Kur krizi yaşayan Türk Lirası, dokuz günlük bayram tatilinin ardından yeni haftada dolar karşısında yine kayıp yaşadı. 13 Ağustos’ta 6,88’i gördükten sonra 17 Ağustos’ta 5,83’e kadar gerileyen dolar “bayram tatiline” 6,01’den girmiş ancak dokuz günlük bayram tatilinden sonra piyasaların açılmasıyla 6,12’yi görmüştü. Çarşamba günü piyasa kapanışında ise kur 6,43’ler düzeyinde seyrediyordu.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonraki en düşük Ekonomik Güven Endeksi
Ancak Çarşamba günü ekonomi çevrelerini asıl meşgul eden konular TÜİK’in kamuoyuyla paylaştığı iki veri oldu.
TÜİK, Ekonomik Güven Endeksi’nin Ağustos ayında, bir önceki aya göre %8,3 değer kaybederek %92,2’den %83,9’a düştüğünü açıkladı. Bu oran, son iki yılın en düşük rakamı olarak kayıtlara geçti.
Ekonomik Güven Endeksi, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin yaşandığı 2016 yılının Temmuz ayında, bir önceki aya göre %24,1 puan azalarak %72,4’e gerilemişti.
TÜİK, Ticaret Bakanlığı’yla ortaklaşa oluşturduğu Temmuz ayı dış ticaret verilerini de kamuoyuna duyurdu.
Buna göre Türkiye’nin dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre, %32,6 azalarak 5 milyar 982 milyar dolara geriledi.
Böylelikle Türkiye’nin uzun yıllardır sorunu olan ihracatın ithalatı karşılama oranı %58,7’den %70,2’ye yükselmiş oldu.
Prof. Güneş: “Ekonomik Güven Endeksi aşağıya gidiyor, iç talep daralıyor”
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Hurşit Güneş, hem kur artışının hem de ithalattaki azalmanın ciddi bir talep daralmasına işaret ettiğini söylüyor.
Amerika’nın Sesi’ne değerlendirmelerde bulunan Prof. Güneş, “Ekonomik Güven Endeksi aşağıya gidiyor. Eylül endeksi kurdaki artış nedeniyle muhtemelen daha kötü olacak. Bu iç talepte daralma yaratacak. İthalatın daha durağan ve sönük kalmasını bekliyorum. Kurdaki artışın spekülatif bir saldırı olduğu söyleniyordu. Her ne kadar bu söylemi bütünüyle yanlış bulmasam da dikkat ederseniz Türkiye piyasası kapalıyken bu saldırı devam etmedi. Tatil bitti kur yükselişe çıktı çünkü içeride döviz talebi var. Ve maalesef dış borç dinamiğimiz bozuk” dedi.
Eğilmez: “Cari açık düşüyor ama ithalatla birlikte büyüme de düşecek”
Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, dış ticaret verilerinin bir olumlu bir olumsuz sonucu olduğunu düşünüyor.
Kişisel twitter hesabında yorumda bulunan Eğilmez, “İthalat son iki aydır düşüyor. Dış ticaret açığı daralıyor. İyi haber, cari açık da düşüyor. Kötü haber ise üretimimiz ithalata bağımlı olduğu için ithalatla birlikte büyüme de düşecek demektir” dedi.
TÜİK’in açıklamaları öne çıksa da Merkez Bankası’nın bankalara sağlanan likiditeyle ilgili açıklaması da dikkat çekiciydi.
Kur hareketliliğinin en yoğun yaşandığı 13 Ağustos’ta bankalara ihtiyaç duydukları tüm likiditenin sağlanacağını açıklayan Merkez Bankası Çarşamba günü, sağlanacak likiditenin 13 Ağustos öncesi limitlerin iki katı olarak güncelledi.
Gürses: “Merkez Bankası seçim kararı alındığından bu yana rezervlerinin %22’sini kaybetti”
Ekonomist Uğur Gürses kendi bloğunda yazdığı makalede Merkez Bankası’nın beklediğinden daha fazla altın ve döviz kaybına uğradığı için bu yeni kararı aldığını yazdı.
Gürsel, “3 Ağustos’ta 102,9 milyar dolar olan döviz ve altın rezerv toplamının, 28 Ağustos günü kabaca toplam 88 milyar dolara gerilediğini hesaplıyorum.
Ankara’dakiler TL’yi savunmak ve faizleri artırmak yerine rezerv kaybına razı olmuş görünse de bu durum sürdürülebilir değil. O halde neden seyrediliyor? Neden daha fazla bedel ödeniyor? Kasım ayından bu yana Merkez Bankası, rezervlerinin yüzde 25’ini kaybetti. Seçim kararı alındığından bu yana ise yüzde 22’sini. ‘Dış güçler’, ‘ekonomik savaş’ bahanesini bırakıp TL’yi savunmak için çok geç olmadan adım atılmalı” dedi.
Prof. Güneş: “Türkiye somut tasarruf hedeflerini ve bunun milli gelirin ne kadarına tekabül edeceğini ortaya koymalı”
Bu olumsuz gidişatı Eylül ayında yeni adıyla açıklanacak Orta Vadeli Program durdurabilir mi?
Prof. Güneş, öncelikle hükümetten gelen farklı ve hedefi açık olmayan açıklamaların netleştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor: “Türkiye, somut olarak nasıl bir tasarruf yapılacağını açıklamalı. Bir hedef koymalı ve o hedefi ayrıntılı olarak tarif etmeli. Kamunun hangi kesimi ne kadar tasarruf yapacak? Milli gelirin yüzde kaçı kadar tasarruf sağlanacak. Bunlar net olarak ortaya konmalı. 2001 Krizi’nden sonra ekonominin iplerini alan Kemal Derviş, bir faiz dışı fazla hedefi koymuş ve ayrıntılandırmıştı. Hükümet bir taraftan tasarruf diyor öbür taraftan da Kanal İstanbul gibi projeleri hazırlamaya devam ediyor. Tasarruf yapılırken destek verilecek sektörler de doğru seçilmeli. Hala inşaat destekleniyor ama asıl destek katma değer sağlayan ihracatçı sektörlere verilmeli. İnşaat çeker ama itmez, inşaatta bir sürü girdi kullanılır ama bitince biter. Ama sanayi hem iter hem çeker.”