‘Almanya, Türkiye ile bir bağımlılık ilişkisi geliştirmek istiyor’
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Dilek Zaptçıoğlu’na göre Almanya, Türkiye’ye ‘göçmenleri tutacak ülke’ gözüyle bakıyor. Avrupa’nın ekonomik çıkarları için Türkiye’ye ekonomik yardımda bulunabileceğine ancak AB üyeliği sunmayacağına dikkat çeken Zaptçıoğlu, bunun faturasının da Ankara için ağır olacağını ve bağımlılık ilişkisi getireceğini vurguladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Viyana'da düzenlenen AB dışişleri bakanları gayrı resmi toplantısına katılırken, son yıllarda son yıllarda Türkiye'nin iyice gerilen Avrupa ile ilişkilerini rayına oturtması çabaları dikkat çekiyor. Özellikle Türkiye'deki ekonomik krizin Avrupa bankalarına etkileri de tartışılırken, AB'nin ‘patronu' Almanya'nın Ankara'ya yönelik ‘daha yumuşak' politikalar uygulayabileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
Eylül ayında Ankara-Berlin arasında üst düzeyde ziyaretler öncesinde gelişmeleri Almanya'da uzun yıllar görev yapmış gazeteci-yazar Dilek Zaptçıoğlu ile konuştuk.
‘TÜRKİYE'NİN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ YÜZDE 99.9 OLMAYACAK'
Dilek Zaptçıoğlu'na göre, Türkiye Avrupa Birliği için ‘tamamen bir çıkar meselesi'. Ankara ile artık üyelik müzakereleri değil, ekonomik ilişkilerin sürdürülmesinin temel alınacağı vurgulayan Zaptçıoğlu, bu bağlamda Yunanistan benzeri bir yardımın devreye sokulabileceği öngörüsünde bulundu:
"Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin tam üyelik başvurusu hala devam ediyor. Fakat uzun yıllardır fiilen hiçbir şey yapılmıyor bu konuda. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği yüzde 99.9 kesinlikle söyleyebiliriz ki olmayacak. Avrupa Birliği en fazla batı Balkan dedikleri Sırbistan, Karadağ ve Kosova'ya odaklanmış durumda ilk planda üye olabilecekler konusunda. Kafkaslar'da Gürcistan, Ermenistan istiyor, onlar da üye olamayacak gibi gözüküyor. Türkiye aslında Avrupa Birliği için tamamen bir çıkar ilişkisi meselesi. Avrupa Birliği deyince Angela Merkel ve Almanya hükümeti için Türkiye'nin göçmenleri tutması çok önemli. Dolayısıyla ilişkileri hafif yumuşatmak, ekonomik ilişkiler, buradaki otomotiv sanayi yatırımları özellikle bütün bunları ayakta tutmak istiyorlar. Dolayısıyla böyle bir yardım söz konusu oldu. Ama o yardım biraz Yunanistan'a verilecek yardıma benziyor. Yardım hiçbir zaman karşılıksız değil zaten. Onun karşılığında Türkiye'den neler istenecek, Türkiye'nin nelerine müdahale edilecek, bunlar kapalı kapılar ardında konuşulacak. Bizimkilerin buna ne kadar ihtiyaç duyduklarına ve fit olacaklarına bağlı."
‘TÜRKİYE'DE BANKALARIN KURTARILMASI DEMEK ALACAKLILARIN PARALARINI GERİ ALMASI DEMEK'
Zaptçıoğlu, Almanya'nın Müslüman dünya ile öteden beri derin ilişkilerine dikkat çekerken, bunun doğrudan sonucunun siyasi rejimleri onaylanayan İran gibi ülkelerle ekonomik ilişkilerin de kesilmemesi olduğuna dikkat çekti. Avrupa kamuoyunda ekonomik kriz karşısında Türkiye'ye yönelik IMF kapısının gösterileceği haberlerini değerlendiren Zaptçıoğlu, asıl söz konusu olanın Avrupa'daki alacaklıların paralarını geri alması anlamına geldiğini vurguladı. Zaptçıoğlu kurulacak ilişkinin Türkiye'de hükümetin iyice zayıfladığı bir dönemde ‘bağımlılık ilişkisine düşmek olduğunun da altını çizdi:
"Avrupa Birliği dendiği zaman Almanya zaten onun parasal patronu. Dolayısıyla Almanya'nın Türkiye'ye yardımı dediğiniz zaman IMF değil bu. IMF'ye alternatif bir şey. Şöyle bir tarihsel çizgi var. Almanya'nın Anglo-Sakson dünyasına karşı İslamcı gruplarla 100 sene önceden beri gelen ilişkileri var. İkinci Dünya Savaşı'nda devam etmişti. Sonra İran İslam Devrimi olduktan sonra, Amerika jeti aldıktan sonra ambargolar geldi. Almanya, İran ile ilişkisini hep sürdürdü. Almanya, İran'ın birinci ticari ortağı bugün. Duyduğuma göre, İran sokaklarında Volkswagen arabadan geçilmiyormuş. Dolayısıyla böyle ticari ve siyasi çıkarlar söz konusu. Almanya, Türkiye'ye de Amerika ile ilişkiler de bozulduktan sonra sanki böyle bir işlere dahil etmek istiyor gibi geliyor. Yunanistan'a verilen Avrupa Birliği'nin kurtarma şemsiye dedikleri bir fon oluşturulmuştu. O fondan Yunanistan'a çok büyük paralar verildiği söz ediliyor. Fakat bunların büyük bir kısmı aslında alacaklı olan Alman, Fransız, Hollanda bankalarına ve borç verenlere geri döndü. Türkiye'de bankaların çok büyük dış borcu var. Dolayısıyla onların kurtarılması demek alacaklıların paralarını geri alması demek. Yunanistan'a yaptıkları da buydu. Oradaki vergi ödeyen kendi vatandaşlarının parasını kredi olarak Yunanistan'a veriyorlar Yunanlılar onu borç geri ödemesi olarak Alman-Fransız bankalara geri ödüyorlar. Dolayısıyla bir para transferi söz konusu oluyor. Oradaki vatandaşın parası bankalara transfer edilmiş oluyor ve borçlanma devam ediyor. Bunun Türkiye'ye çok ağır bir faturası olacağını düşünüyorum. Her ne kadar çok büyük konuşsa da şu anda çok zayıf bir dönemde, hükümet de çok zayıf bir dönemde ve karşısında çok güçlü oyuncular var. Orada sıkı bir bağımlılık ilişkisine düşmek üzere Türkiye."
‘ALMANYA'DAKİ MUHAFAZAKÂR SAĞ, TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİĞİNE HER ZAMAN KARŞI ÇIKMIŞTI'
Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakerelerinin başlamasına katkıda bulunan Alman sosyal demokratlarının artık yönetimde eski konumlarının bulunmadığını anımsaktırken, Berlin'de Türkiye'yi AB'de görmek istemeyen aşırı sağı kapsayacak bir hattın yükselmekte olduğuna vurgu yaptı. Zaptçıoğlu'na göre, Almanya'nın yapmak istediği Türkiye ile bir bağımlılık ilişkisi geliştirmek:
"Almanya'da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusunun kabulü Sosyal Demokrat ve Yeşiller'in girişimleriyle olmuştu. Şimdi onlar hükümette yok ve muhafazakâr sağ buna her zaman karşı çıkmıştı. Merkel, ‘Türkiye hiçbir zaman tam üye olamayacak' demişti. Benim Alman gerek diplomatlarla gerek politikacılarla ilişkilerimle hep aynı şey söyleniyordu. Türkiye'ye vize serbestisi hiçbir zaman gelmeyecek deniyordu. Dolayısıyla Almanya'nın yapmak istediği Avrupa Birliği'nin patronu olarak Türkiye ile bir bağımlılık ilişkisi geliştirmek ve söyleyen olmak."
‘AVRUPA'NIN SINIRLARINI GEREKİRSE ASKERİ YÖNTEMLERLE KORUMAK'
Almanya'da son dönemde eski Merkez Bankası Yönetim Kurulu'nda bulunmuş Thilo Sarrazin'in kitabında işlediği tezlerin popüler hale geldiğini belirten Zaptçıoğlu, bu kitabın ana temasının ‘Avrupa'yı istila etmeye çalışan ve Avrupa değerlerinin aksi yönde bir İslam algısı' olduğunu anlattı. Aynı şekilde kitapta Avrupa'nın sınırlarının gerekirse askeri yöntemlerle korunmasının' gündeme taşındığını da ekledi. Zaptçıoğlu, Avrupa'daki İslamofobi'nin değirmenine militan İslamcı akımların da su taşıdığını anımsatırken, sorunların katlanmasında liberal kamuoyunun da büyük etkisi olduğunu aktardı:
"Türkiye'nin Amerika ile kavgaları, nereye yöneleceği belli olmayan dış politikası, bu karasızlıkları onların çok işlerine de geliyor. Türkiye çok büyük bir Müslüman ülke. Şu anda Müslümanlık eşittir İslamcılık gibi bir algı yaratılmış durumda. Buna maalesef militan İslamcı akımlar büyük su taşıdılar bu imaja. Almanya'da kamuoyu ilginçtir dün Thilo Sarrazin bir adam var. Eski Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu'nda bulunmuş üst düzey bir bürokrat. Bu adamın yazdığı yeni bir kitap var. İsmi ‘Düşmanca Devralış'. Bu aslında finans dünyasından bir deyim. Büyük bir şirketin başka bir şirketi yutması onu parçalarına ayırıp satması yok etmesi şeklinde çevrilebilir. Adamın yeni getirdiği bir şey var bu 500 sayfalık bir kitap. Almanya'da satışı bir numara. Tezi şu: ‘Kur'an-ı Kerim'i ben okudum diyor. İçindeki birçok ayet bizim demokrasi ve insan hakları anlayışımıza aykırı. Bunlar tekrar gözden geçirilmeden ve başka şekilde yorumlanmadan büyük çoğunluk Müslümanlarca ve ülkemizdeki Müslümanlarca farklı yorumlanıyor. Bizim demokrasi anlayışımıza farklı yorumlanıyor ve yalanıyor. Kadın cinayetlerinden tut, silahlı saldırılar ortaya çıktı ve biz bunlarla yaşamak zorunda değiliz. Çok fazla çoğalıyorlar ve ülkemizi düşmanca istila etmek, devralmak üzereler. Gerekirse askeri yöntemlerle geri gönderme uygulayarak, bu insanları geri göndermek zorundayız'. Doğu Almanya'da bir bıçaklama olayından sonra Neo-Nazi gösterileri oldu. Almanya'da da aşırı sağ bir parti yükselişte ve bu partiye gelecek eyalet seçimlerinde kimi eyalette birinci kimi eyalette ikinci olması neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bu adamın tezlerine karşı liberal bir kamuoyu var Almanya'da. Fakat bu liberal kamuoyu sorunları hiçbir zaman dile getirmediği için genel bir insan hakları, mültecilere yardım söylemiyle insanları ikna edemiyor. Çünkü bazı yerlerde kadınlar sokağa çıkamıyor, rahatsız ediliyor. Berlin'de metroya biniyorsun, Arap gençler yüksek sesle hır gür çıkarıyorlar. Bu gibi şeyler yaşanıyor. Dolayısıyla Avrupa bir yandan sınırlarını tahkim edip gerekirse asker de kullanarak aslında içeri istemediği insanları sokmamaya kararlı. Genel hava bu. Kitabın çok satılmasının nedeni de bu. Türkiye gibi ülkelerle de orada ne olursa olsun umurlarında olmayarak iyi ilişkiler adı altında bağımlılık ilişkileri kurmak. Bütün mesele bu."
‘MERKEL KALMAK İSTİYOR AMA GİDİCİ'
Dilek Zaptçıoğlu'na göre, bu sıkıntılı koşullar altında uzun süredir Almanya'yı yöneten Angela Merkel iktidarda kalmak istiyor ama gidici gibi görünüyor. Zaptçıoğlu, Almanya'nın sağa kayacağını ve daha ‘şahin' politikalar izleyeceği öngörüsünde de bulundu:
"14 yıllık bir iktidarın getirdiği bir yıpratma var. Merkel kendi partisi içinde daha liberal söylemlere başvuruyordu. Alman solu bile başkası olmasından da Merkel olması iyidir görüşündeydi. Bütün dünyada liberal cephe saldırı altında. Merkel gidici. Kendisi kalmak istiyor. Şu anda bir alternatif gözükmüyor. Aşırı sağ Almanya için Alternatif AfD Partisi'nin şimdi eyalet seçimlerinde başarılarını göreceğiz. Saksonya eyaleti Doğu Almanya'da mühim, bir de Bavyera çok mühim. Burada alacakları sonuçlarla Alman Hristiyan Demokratlar, yani Merkel'in partisi, bu partiyle pekâlâ yerel düzeyde önce ittifak içine girebilir, yani koalisyon kurabilir. İlk şok atlatıldıktan sonra bu federal düzeyde de mümkün olabilir. Merkel gibi kendini çok büyük gören politikacılar haleflerini hazırlamıyorlar, hatta düşünülmesini bile istemiyorlar. Ondan sonra gelecek olan politikacının da daha şahin bir politikacı olacağını yani genel olarak Almanya'nın daha sağa kayacağını, daha şahin politikalar izleyeceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'ya yapacağı ziyaret için bu kez çok büyük güvenlik önlemleri alınacaktır. Çok geniş çemberler ile yakınına bile yaklaştırılmayacaktır. Orada burada gösteriler olacaktır. Merkel milletin anası şeklinde halkına ‘Çıkarlarımız bunu gerektiriyor' şeklinde ikna edecektir. Mültecilerin Türkiye'de tutulması bu konuda birinci faktördür."