Bu mu devlet aklı?
Aslı Aydıntaşbaş 01 Ocak 1970
Devlet aklı” lafının tedavülden çıkarılmasını teklif ediyorum. Öyle böyle değil, yapmamız gereken doğrudan bu ifadeyi Türk Dil Kurumu sözlüklerinden çıkarmak.
Kullanan olursa para cezası verilsin.
Televizyonlara çıkıp “Devlet aklı breh breh” diye konuşanlar, anında ekranlardan men edilsin.
Neden mi? Anladınız siz durumu. Artık ortada “devlet aklı” falan görmüyorum.
Hadi bir an için kabul edelim, Türkiye’nin artık otoriter bir rejim olarak yoluna devam edeceğini. Yine de devlet aklı yok!
Sürekli kendi ayağına kurşun sıkan, Türkiye’nin önündeki sıkıntıları büyüten yapılar var.
Devlet içinde, kontrollü ya da kontrolsüz bu refleks ve yapılar, her daim devletin çıkarlarını koruyor gibi gözükseler de çoğu zaman kendi gündemlerinin peşindeler. Neden? Kendi makamlarını, varlık nedenlerini koruyabilmek için. Devletin bekasının tehdit altında olduğu tezini sürekli canlı tutarak, sistemin ve seçilmişlerin kendilerine olan bağımlılığını arttırmak arzusundalar.
Size tanıdık geldi değil mi? Evet maalesef. 7-8 yıl önce FETÖ unsurlarının kurmaya çalıştığı güvenlikçi devlet anlayışı, şimdi FETÖ karşıtı gibi görünse de yine onlar gibi keyfi davranma eğiliminde olanların sloganı oldu. Bunun kamuflajı da, geçmişte olduğu gibi bugün de “vatan-millet-güvenlik” kavramları...
Aynı FETÖ’de olduğu gibi amaç, siyasi iradeyi kendine bağımlı kılmak. Bunu yaparken de devletin iç ve dış reflekslerini kontrol edebilmek.
Örnek mi vereyim? Sizce Avrupa ile her yumuşama ihtimali belirdiğinde Avrupa’yı çıldırtan bir tutuklama furyası gelmesi normal mi?
Örneğin Büyükada’daki insan hakları savunucularının karga tulumba gözaltına alınması, önemli bir uluslararası zirve öncesinde oldu. Osman Kavala, Türkiye konusunun görüşüleceği AB liderler zirvesinden bir gün önce gözaltına alındı.
Diyelim ki bunlar tesadüf
Peki ya dün Cumartesi Anneleri’ne yönelik gözaltı furyası? Tam da Avrupa’dan Türkiye’ye yönelik sıcak mesajlar geldiği bir ortamda yaşanması tuhaf değil mi? Düşünün 1995’ten beri toplanan grup, 700 haftadır her cumartesi Galatasaray’da barışçıl bir eylem yapıyor. Bayram tatilinin sonuna denk gelen dünkü buluşmaları, normal koşullarda sessiz sedasız geçecek, belki bir çok gazetede haber bile olmayacak.
Ah o da ne? Hop birileri çıkıp, Cumartesi Anneleri’nin 23 yıldır yaptığı barışçıl eylemi büyük bir tantana ile biber gazı ve gözaltı furyasına dönüştürüyor.
Ve ilginçtir, bu da tam Türkiye, Avrupa ile normalleşme yolunu ararken oluyor. Eylül sonunda Tayyip Erdoğan’ın Berlin gezisi var. Ankara, ABD ile kötü giden ilişkileri dengelemek için Almanya ile ilişkileri yumuşatacak sembolik hamleler düşünüyor. Ancak belli ki birileri bunu sabote etmeye niyetli.
Aynı Türkiye ABD ilişkilerini birbirine bağlayan son pamuk ipliği olan Donald Trump ve Tayyip Erdoğan arasında hukukun bir şekilde Andrew Brunson kriziyle bozulması gibi.
Şimdi siz söyleyin. Ben mi komplocuyum, yoksa birileri Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini tamir etmesini engellemek için bu tarz güvenlikçi yaklaşımları kullanarak geminin rotasını başka yere çevirmek için mi uğraşıyor?
Yoksa “devlet aklı” tamamen iflas etti de kontrolsüz, frensiz oradan oraya mı savruluyor?