Döviz hutbesini ahali nasıl değerlendirir?
Mehmet Ocaktan 01 Ocak 1970
Bayram vesilesiyle toplumun farklı sosyolojik kesimleriyle yaptığım temaslar, görüşmeler son dönemde toplum davranışlarındaki değişimi okuma açısından adeta bir laboratuvar niteliği taşıyor.
Dört günlük bayramın ilk gününü İstanbul’da, geri kalan üç gününü ise Bursa’da bayramlaşmalar ve dost ziyaretleriyle geçirdim. Dostlukların, akrabalıkların zenginleştiği bu bayramların, toplumdaki dayanışma ruhunu da güçlendirdiği muhakkak.
Galiba biraz da gazetecilik mesleğinin kazandırdığı bir özellik dolayısıyla, insanların ülkedeki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini ve ne tür tepkiler verdiğini yakından gözlemleme merakı benim için de geçerli. Bayramda yaşadığım küçük bir örnek, eminim meramımı anlatmak açısından son derece açıklayıcı olacaktır. Bayramın dördüncü günü Cuma namazından çıkarken beni gazetecilikten tanıyan bir beyefendi yaklaştı ve birlikte bir kahve içmeyi teklif etti.
***
Sanırım biraz acelesi vardı, dolayısıyla kahveler gelmeden kitabın tam ortasından mevzuya daldı. Bu arada, meselenin vuzuha kavuşması açısından sohbeti Cuma hutbesiyle irtibatlandırmak durumundayım. Epey bir süredir pek tanık olmadığım bir üslupla imam, Cuma hutbesinde son günlerde yaşadığımız döviz krizini anlattı. Ve tabii ki meseleyi dış düşmanlara bağladı. İmam efendi Batılıların döviz artışıyla Türkiye’yi ekonomik olarak kuşatmayı hedeflediklerini ve milletçe sergileyeceğimiz dayanışma örneği ile bu Batı saldırısını da püskürteceğimizi, tarihte bu mücadelenin sayısız örneğini verdiğimizi söyledi.
İşte kahve sohbeti yapmakta olduğumuz beyefendinin merakı da tam bu noktadaydı. Dedi ki: “Mehmet bey, imam da döviz hutbesi okuduğuna göre galiba ekonomide işler pek iyi gitmiyor, ne dersiniz?” Tabi ki ben bu soruyu cevaplamak yerine, esas onun meseleyi nasıl gördüğünü merak ettiğimi söyledim. Zira, günlük hayatta sorunları doğrudan yaşayan insanların değerlendirmelerinin, pek çok ekonomik analizden daha kıymetli olduğu kanaatindeyim.
Nitekim sohbetin koyulaştığı bir noktada sohbet ortağımın şu ifadeleri açıkçası son derece anlamlıydı: “İmam efendi hutbede ekonomik savaştan, Batılıların Türkiye’ye düşmanlığından bahsetti ama, nedense mevduat faizlerin yüzde otuzlara dayandığından hiç bahsetmedi. Bu öylesine tehlikeli bir durum ki, biz bunları 90’lı yıllarda yaşadık, o yıllarda faizdeki çılgın artış enflasyonu tetikledi ve ülke olarak sonunda duvara dayandık.”
***
Evet vatandaşın analizi bu... Elbette o bir ekonomist değil, sadece tecrübelerine dayanarak bugünü okumaya çalışıyor. Dolayısıyla söylediklerini kesin bir veri olarak kabul edemeyiz. Ama halk irfanını da dikkate almakta yarar olabilir.
Ancak benim esas zihnimi karıştıran imamın döviz hutbesi okuması... Anladığım kadarıyla aynı gün Türkiye’deki bütün camilerde aynı döviz hutbesi okunmuş. Eminim Diyanet böyle bir hutbenin farklı toplum kesimlerinde nasıl algılanacağını dikkate almıştır. Zira başka bir camide aynı döviz hutbesini dinleyen bir köy muhtarının şu sözleri daha farklı bir fotoğrafı ortaya koyuyor. Muhtar köylü şivesiyle diyor ki: “Mehmet bey, bu gavulla zaten bize düşman. Emme biz napciz bana bi deyive... Ben inek satcin dolara mı yatırin, Alaman parasına mı?”
Açıkçası muhtar da meselenin seyrini görüyor, ancak imamın dövizdeki tehlikeye dikkat çekmesi kafasını karıştırmış, bu yüzden de parasını korumanın derdine düşmüş. Galiba döviz işini hutbe konusu yaparak camilerde tartışılır hale getirmek çok doğru bir yol değil. Çünkü dövizdeki artışın, bir memleket meselesi olarak Cuma hutbelerinin konusu haline gelmesi, ister istemez insanların zihninde ‘derin bir kriz var’ algısı yaratacaktır.