Türk Dünyası
Ahmet B. Ercilasun 01 Ocak 1970
Biz Turancılar yıllarca Türk Dünyası'nın hayalini yaşadık. Sadece hayalini yaşamakla kalmadık, onları öğrenmek, durumları hakkında bilgi edinmek için de çalışıp çabaladık. Öğrendiklerimizi de kamuoyuna aktarmaya çalıştık. Türkiye'de bir "esir Türkler" bilinci oluşturmak için yazıp çizdik.
Karşımızda olanlar bizi hayalcilikle suçladılar. Yılmadık, Türk Dünyası diye bir gerçek olduğunu anlatmaya çalıştık. 1991'de Sovyetler Birliği parçalandı ve birçok bağımsız devlet ortaya çıktı. Bunlardan beşi Türk devleti idi: Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan.
Yıllarca varlıklarını ispat etmeye çalıştığımız Türk Dünyası'nın büyük bir kısmı gün gibi ortaya çıkmıştı. Kardeş ülkeleri ilk tanıyan da Türkiye oldu. Arkadan bütün dünya yeni cumhuriyetleri tanıdı. Turancıların haklı olduğu da anlaşılmıştı. Evet, bir Türk Dünyası gerçeği vardı. Milyonlarca kilometrekarelik topraklarıyla ve milyonlarca nüfuslarıyla Türk Dünyası işte orada duruyordu. Iğdır'ın hemen ötesinde Azerbaycan, Hazar'ın hemen ötesinde Türkmenistan ve Kazakistan, biraz daha ilerde Özbekistan ve Kırgızistan.
Tacikistan da hiç şüphesiz Türk Dünyası'nın bir parçasıdır. Tacikler İrani bir halktır ama hem Tacikler, hem Tacikistan, 19. yüzyılın sonlarında Rus egemenliği altına girinceye kadar hep Türk devletlerinin bir parçası olmuştur. Bugün de Tacikistan nüfusunun üçte biri Özbek Türk'üdür.
Durum bu kadar açık ama anlaşılan bazı insanlarımıza hâlâ Türk Dünyası'nı anlatamamışız. Bütün dünya, Özbek, Kazak gibi özel adları yanında, onlardan Türk veya Türki diye bahsediyor ama Türkiye'de bazı kimseler hâlâ direniyor.
Türkiye'nin bağımsızlığı, cumhuriyet değerleri ve Atatürk konusunda dik duruşunu hiçbir zaman değiştirmemiş bulunan Emin Çölaşan da Türk Dünyası için olumsuz bazı şeyler yazmış. "Coğrafi olarak Türkiye'den oldukça uzakta, Orta Asya'da kurulu bazı devletler" diyor ve Azerbaycan da dâhil bağımsız Türk devletlerini sayıyor. Elbette Çölaşan da Azerbaycan'ın bir parçası olan Nahçıvan ile sınırdaş olduğumuzu biliyor ama hepimiz aceleyle bazen böyle hatalar yapıyoruz.
Eski ve yeni başkentleri Almatı ve Astana'ya bakınca Kazakistan çok uzak gibi görünüyor ama haritaya dikkatle bakınca Kazakistan'ın batı ucunun Hazar'ın kuzeyine kadar uzandığını rahatlıkla görürüz. Türkmenistan da Kazakistan da Hazar'ın karşı sahilinde.
Emin Çölaşan'ın şu cümlesi de düzeltilmeye muhtaç: "Azerbaycan dışında bunların hiçbirinin ana dili Türkçe değil." Türk cumhuriyetlerinin tamamının devlet dilleri anayasalarında belirtilmiştir: Azeri, Özbek, Kazak dili... şeklinde. Resmî olarak dillerin isimleri böyledir ama bilim dünyası bilir ki bunların tamamı Türk dili/Türki dildir. Biz Türkiye Türkologları çoğunlukla "Türk dili" terimini kullanırız. Batılı Türkologlar, Sovyetler Birliği'nin dil politikası sonunda "Türk" yerine "Türki" terimini kullanmaya başlamışlardır.
Türk Dünyası aydınlarının, özellikle diğer Türk cumhuriyetlerinden insanlarla çoğunlukla Rusça konuştukları doğrudur. Fakat bu onların suçu değildir. Sovyetler zamanında eğitim dili hepsinde Rusça idi. Bazılarında Rusça eğitim dili ana okullara kadar indirilmişti. Kendi dilleri ise köylere itilmiş gibiydi. Bağımsızlıktan sonra durum değişti. Rusça zorunlu eğitim dili olmaktan çıktı. Ana diller eğitimde hâkim olmaya başladı.
Kişi adlarının Türkçe olmadığı ise doğru değildir. Çölaşan devlet başkanlarının isimlerine bakarsa bunu anlayabilir: İlham Aliyev, Nursultan Nazarbayev... Şimdi ben Türk Dünyası'ndan yüzlerce dostumun adını buraya yazabilirim. Ama sanırım buna gerek yok. Sadece Atatürk'ün askeri Ebülfez Elçibey'in adını anmak yeter.
Çölaşan, Türk cumhuriyetlerinin KKTC'yi tanımadıklarından da şikâyet ediyor. Bence burada da onları suçlamak doğru değil. Türkiye bu konuda hiçbir ciddi girişimde bulunmuş değil ki! Hatta vaktiyle KKTC'yi tanımak isteyen Pakistan'a, doğrudan Türkiye'nin engel olduğu da duyumlarımız arasındadır.
Bence Emin Çölaşan Türk Dünyası'na olumlu gözle bakmayı denemelidir. Çevremizde veya biraz ötede bağımsız kardeş cumhuriyetlerin bulunması herhâlde fena bir şey değildir. Tabii şunu da gözden uzak tutmamalıdır: Devletler arası ilişkiler kolay değildir. İlişkilerin sabırla ve bilinçle geliştirilmesine çalışmak gerekir.