« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Eki

2018

İktidarın gizli destekçileri

Levent Gültekin 01 Ocak 1970

Ülkede milyonlarca yoksul var. Şirketler birer birer konkordato ilan ediyor. Resmi verilere göre her dört gençten biri işsiz.

Milyarlarca dolar dış borç var ve bu borçlar için milyarlarca dolar faiz ödeniyor.

Diğer taraftan valilerin, belediye başkanlarının milyonlarca lira harcayıp lüks makam odaları yaptırmaları…

En küçük bir mahcubiyet, utanç duymadan devlette personel istihdamında uygulanan, korkunç boyutlara varan nepotizm yani eş, dost, akraba kayırmacılığı…

“İnsan gibi yaşam ve çalışma ortamı istiyoruz” diye itiraz eden, hakkını arayan işçileri tutuklamaya varan gaddarlık…

Ülke bu haldeyken 500 milyon dolarlık makam uçağı satın almayı düşünmek, saraylar yaptırmak, lüks ve şatafat içinde yüzmek…

Yani bir tarafta oğluna pantolon alamadığı için intihar eden bir baba diğer tarafta 500 milyon dolara özel uçak almayı düşünen o ülkenin cumhurbaşkanı.

Bütün bunlara baktığımızda görüyoruz ki iktidar mensuplarında büyük bir pervasızlık var.

Öyle ki hiçbir itirazı, hiçbir eleştiriyi, hiçbir uyarıyı, kınamayı dikkate almadan bildiklerini okumaya devam ediyorlar.

Peki nasıl oluyor da bu kadar sorumsuz, kontrolsüz, pervasız olabiliyorlar?

Nasıl oluyor da bütün dünyada utanılacak türden söz ve eylemler ülkemizde kimilerince gurur duyulacak davranışlar olarak görülüyor?

Bu kontrolsüzlüğün, bu vurdumduymazlığın, korkunç boyutlara varan bu pervasızlığın bir nedeni var: Halktan korkmuyorlar.

Yaptıkları yanlışın bedelini ödetecek, hesap soracak bir merciinin olmaması bu pervasızlığı artıran en önemli neden.

Peki niçin kaybetme endişesi duymuyorlar veyahut halktan niçin korkmuyorlar?

Bunun nedeni toplumdaki kutuplaşma.

Kutuplaşma, iktidar mensuplarındaki bu pervasızlığın en sağlam dayanağı.

Çünkü kutuplaşmış toplumlarda bireyin kişisel aklı, düşüncesi, duygusu yerini kitle psikolojisine bırakır.

Bütünün yani ülkenin, toplumun değil, grubun, cemaatin, partinin çıkarı gözetilir.

Kutuplaşmış toplumlarda doğru ve yanlış yerini bizden-onlardan ayrımına bırakır ve neticesinde de insanları ‘bizim kazancımıza’‘onların kaybına’ göre tavır belirlemeye yani grup çıkarını korumaya iter.

Şimdi gelelim asıl konuya: Mevcut kutuplaşmayı sürdüren ve oradan beslenen yalnızca iktidar mensupları mı?

Soruyu şöyle de sorabiliriz: Ülkedeki kutuplaşmayı beslemeyen ve o kutuplaşmadan beslenmeyen kim var?

Mesela CHP bu kutuplaşmadan beslenmiyor mu?

‘Nasıl olsa kemik seçmenimiz var, bizden başka kimseye oy veremez’ anlayışı CHP’lileri kolaycılığa neticesinde de etkisizliğe sürüklemedi mi?

Oy kaybedeceklerini bilseler böyle mi davranırlar?

Bunca eksikliğe, yetersizliğe rağmen niçin oy kaybetmiyorlar?

Çünkü mevcut kutuplaşmada seçmen partimi terk edersem öteki kazanır korkusuna teslim olduğu için bütün yanlışlarına rağmen partisine ceza kesemiyor.

Bu kemik oyu tutmak için edilen sözler, uygulanan politikalar kutuplaşmaya hizmet etmiyor mu sizce de?

Ya da HDP?

Aynı durum HDP için de geçerli.

Mesela HDP, biz ne yaparsak yapalım Kürt seçmenlerin önemli kısmı bize oy verir rahatlığına sığınmadı mı?

Kemik oyları korumak için sıklıkla kimlik vurgusu yapmak, sadece tabanın hassasiyetine göre politika üretmek kutuplaşmayı beslemiyor mu sizce de?

Kutuplaşma olmazsa sahici, işe yarar politikalar üretmeden HDP bu haliyle varlığını koruyabilir mi?

Peki, ‘nasıl olsa sağlam tabanımız var’ rahatlığını nereden alıyorlar?

Ülkedeki mevcut kutuplaşmadan.

Veyahut İyi Parti.

Ne diyor İyi Parti’li yetkililer: Seçimde CHP ile ittifak yapmamız bize oy kaybettirdi, bir daha CHP ile ittifakı asla düşünmeyiz.

Bu ne anlama geliyor? Hani kutuplaşmaya karşıydık?

Yanlış anlaşılmasın, değerler üzerinden bir ayrışmadan bahsetmiyorum, kimlikler üzerinden sürdürülen ayrışmanın sakıncalarına dikkat çekiyorum.

Elbette ki değerler üzerinden farklılaşma olmalı.

Mesela değerler çerçevesinde baktığımızda CHP’nin savunduğu hangi değer İyi Parti için sakıncalı? Ülke bu haldeyken onları bir araya gelmekten alıkoyan farklılık nedir?

Ne yazık ki bütün partiler “Kemik seçmenimiz var bari onları koruyalım” diyerek kutuplaşmayı besler ve o kutuplaşmadan beslenir hale geldiler.

Bu anlayış nihayetinde de bütün partileri yetersizliğe, kalitesizliğe, vasata mahkum etti.

Çünkü koşulsuz sadakatin çürütücü bir işlevi var.

Yani tek sorun muhalefetin sonuç alıcı politika üretememesi değil, tabanlarını korumak için yapıp ettikleriyle Erdoğan’ı iktidarda tutan kutuplaşmayı beslemeleri de ayrı bir sorun.

Mevcut pozisyonlarını ülkedeki kutuplaşmayla sağlayanların kutuplaşmayı azaltmasını beklemek bana çok safça geliyor.

Toplumdaki kutuplaşmayı sürdüren ve ekmeğini yiyen sadece partiler değil elbette.

Kimi yazarlar, aydınlar da ne yazık ki hem kutuplaşmayı besliyorlar hem de kutuplaşmadan besleniyorlar.

Çünkü kutuplaşma sürdükçe o kutbun sözcüsü, kanaat önderi olma ayrıcalığı kazanıyorlar.

Mesela sabah akşam Atatürkçülere Atatürk’ü anlatan, öven buradaki birlikteliği vurgulayan yazarlar o gurubun en itibarlı kanaat önderi olabiliyorlar.

Esasında bütün bunlardan anlıyoruz ki hepimiz, iktidarı ayakta tutan onu pervasızlığa iten mevcut kutuplaşmanın hem destekleyicisi hem de mağduruyuz.

Niçin hepimiz?

Açıklayayım.

Mesela kendinizi Alevilerin parçası mı görüyorsunuz yoksa Türkiye’nin parçası mı?

Ya da kendinizi Atatürkçülerin parçası mı görüyorsunuz yoksa Türkiye’nin mi?

Veyahut kendinizi Kürtlerin parçası mı görüyorsunuz yoksa Türkiye’nin parçası mı?

Ya da kendinizi Milliyetçilerin, dindarların, muhafazakarların parçası mı görüyorsunuz yoksa Türkiye’nin parçası mı?

Türkiye’nin değil de bu gruplardan, cemaatlerden birinin parçası gördüğümüzde bütünün değil grubun kazancını öncelik yapıyoruz.

Grup psikolojisi böyle bir şey.

Herkes mensubu olduğu grubun yararını gözettiğinde en kalabalık olan, gücü ele geçiriyor ve bütün olumsuzluklara, yanlışlara rağmen gücü/iktidarı diğer gruba kaptırmak istemiyor.

Halbuki kendimizi Türkiye’nin parçası görmek esasında bütünün parçası görmektir.

Çünkü o bütünün içerisinde tüm gruplar var.

Kendimizi Türkiye’nin parçası gördüğümüzde bütünün yararını gözetir, acısını, sevincini paylaşabilir, ötekinin mahvından da kazanç umamayız.

Çünkü bir parçamızın mahvının esasında bizim de mahvımız olacağını biliriz.

Diyeceğim o ki hem kutuplaşmayı artıracak söz ve eylemlerde bulunmak hem de varlığını bu kutuplaşmaya borçlu iktidarın yaptıklarından şikayet etmek.

Hem kutuplaşmayı yaratmak hem de o kutuplaşmanın mağduru olmak.

Türkiye’nin sıkıştığı derin açmaz burası.

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 116195

ulkucudunya@ulkucudunya.com