ŞÂZELÎ
Ahmet Murat Özel 01 Ocak 1970
Ebü’l-Hasen Nûruddîn Alî b. Abdillâh b. Abdilcebbâr eş-Şâzelî (ö. 656/1258)
Şâzeliyye tarikatının kurucusu.
593 (1197) yılında Kuzey Afrika’nın en batı bölgesinde yer alan Sebte (Ceuta) şehri yakınlarındaki Gamâre’de doğdu. Mürşidi Abdüsselâm b. Meşîş’in emriyle irşad faaliyetine başladığı İfrîkıye’deki Şâzile (Şâzele) beldesine nisbetle Şâzelî diye tanınır. Soyu Hz. Hasan’a ulaşan bir aileye mensuptur (İbn Atâullah, s. 51; İbnü’s-Sabbâğ, s. 22). Öğrenimine Gamâre’de başlayan Şâzelî on yaşlarında Tunus’a giderken Kur’an’ı ezberlemiş ve hadis okumuş bir talebeydi. Burada simyâ ilmiyle meşgul olmak istediyse de aldığı bazı mânevî işaretler sebebiyle bundan vazgeçti (İbnü’s-Sabbâğ, s. 24). Bu yıllarda Ebû Muhammed Abdülazîz Mehdevî, Ebû Sâid el-Bâcî, Ebû Abdullah Ali b. Harrâzim gibi âlimlerden ders aldı. İbn Atâullah el-İskenderî, onun zâhirî ilimlerde tartışma yapacak seviyeye gelmeden tasavvuf yoluna girmediğini söyler (Le?â?ifü’l-minen, s. 51). Zâhirî ilimleri tahsil etmekle birlikte gençlik yıllarından itibaren tasavvuf yolunda karar kılan Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, başlangıçta silsilesi Mağribli sûfî Ebû Medyen’e ulaşan Ali b. Harrâzim’den faydalandı. Nitekim bazı kaynaklarda ilk defa ona intisap ettiği kaydedilmektedir (İbn İyâd eş-Şâfiî, s. 17).
Şâzelî, daha sonra ilim ve mâneviyat merkezlerinin yer aldığı doğuya gitmek üzere yola çıktı. Önce Fas, Tunus ve Mısır’a gitti, oradan Irak’a geçti. Bazı kaynaklara göre 618 (1221) yılında başladığı bu yolculuğunun asıl amacı zamanının kutbunu bulmaktı. Bağdat’ta Ahmed er-Rifâî’nin halifesi Şeyh Ebü’l-Feth el-Vâsıtî ile buluştu ve tasavvufî eğitimine bir süre onun yanında devam etti. Bağdat’ta bir velînin (İbnü’s-Sabbâğ, s. 22), bazı kaynaklarda Ebü’l-Feth el-Vâsıtî’nin (İbn İyâd eş-Şâfiî, s. 19) ona aradığının Mağrib’de olduğunu söylemesi üzerine memleketine döndü. Mağrib’de Rabata denilen mevkide Abdüsselâm b. Meşîş ile tanışıp kendisine intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlamasının ardından İbn Meşîş ona İfrîkıye’ye gidip Şâzile beldesine yerleşmesini, daha sonra Tunus şehrine geçmesini, orada yöneticiler tarafından üzerine gelineceğini, ardından Tunus’tan ayrılıp doğuya gitmesini, burada kendisine kutbiyet makamının verileceğini söyledi (İbnü’s-Sabbâğ, s. 23; İbn İyâd eş-Şâfiî, s. 19). 621-623 (1224-1226) yıllarında mürşidinin gösterdiği istikamette yola çıkan Şâzelî önce Tunus’a uğradı, oradan Şâzile’ye geçip Zağvân dağındaki bir mağarada inzivaya çekildi. Abdullah b. Selâme el-Habîbî, bu mağarada bitkiler ve otlarla beslendikleri zorlu uzlet döneminde onun yardımcısı ve refakatçisi oldu. Kendi ifadesiyle, “Ey Ali! Artık insanların arasına karış da senden istifade etsinler” denilmesi üzerine (İbnü’s-Sabbâğ, s. 27) Zağvân dağındaki uzletine son verdi. Bu sırada otuz dört-otuz beş yaşlarında olan Şâzelî, İfrîkıye bölgesinin başşehri Tunus’a gitti. Burada halktan ve ulemâdan büyük ilgi gördü.
Bu dönemde İfrîkıye, Hafsî Devleti’nin kurucusu Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Hafsî’nin hâkimiyeti altındaydı. Ebû Zekeriyyâ, Şâzelî’ye yakın ilgi gösterdi; ancak Şâzelî, Tunus Başkadısı Ebü’l-Kasım İbnü’l-Berâ’nın kıskançlıkları yüzünden buradan ayrılmak zorunda kaldı. Bu sırada hacca gitmeye niyetlenip doğuya doğru yola çıktı. Kaynaklarda, Mısır’da iken İbnü’l-Berâ tarafından kışkırtılan Eyyûbî Sultanı el-Melikü’l-Kâmil’in onu önce bazı sıkıntılara mâruz bıraktığı, ardından ikramlarda bulunduğu kaydedilmektedir. Şâzelî hac dönüşü yeniden Tunus’a geldi. Burada ileride halifesi olacak Ebü’l-Abbas el-Mürsî ile buluştu. İbnü’s-Sabbâğ, Şâzelî’nin bu görüşmeyle ilgili olarak, “Ben Tunus’a sırf bu delikanlı sebebiyle döndüm” dediğini nakleder (a.g.e., s. 31). Bir süre sonra irşad göreviyle Mısır’a gitmesini bildiren mânevî bir işaret üzerine 642 (1244) yılının yaz mevsiminde İskenderiye’ye hareket etti.
Şâzelî çeşitli milletlere ve dinlere mensup toplulukların bulunduğu, bir ilim ve kültür merkezi olan İskenderiye’de halk ve yöneticiler tarafından karşılandı. O sırada Eyyûbî Devleti’nin başında bulunan el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb kendisini ve ailesini İskenderiye’deki burçlardan birine yerleştirdi. Şâzelî, İskenderiye’de ders vermek ve tasavvuf meclisleri kurmak için sonradan el-Câmiu’l-garbî diye şöhret bulan Attârîn Camii’ni seçti. Ardından gittiği Kahire’de hem saray çevresinde hem ulemâ ve halk arasında büyük ilgi gördü. Kaynaklarda İzzeddin b. Abdüsselâm, Abdülazîm el-Münzirî, İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî, İbnü’l-Hâcib, Cemâleddin Usfûr, Nebîhüddin b. Avn, Muhyiddin İbn Sürâka, Ebü’l-İlm Yâsîn, Mekînüddin el-Esmer, Şeref el-Bûnî, Abdullah el-Lekanî, Emînüddin Cibrîl gibi âlimlerin onun çevresinde bulunduğu kaydedilmektedir. Şâzelî eser telif etmemekle birlikte Hakîm et-Tirmizî’nin ?atmü’l-evliyâ?, Nifferî’nin el-Mevâ?ıf ve el-Mu?â?abât, Ebû Tâlib el-Mekkî’nin ?utü’l-?ulûb, İmam Gazzâlî’nin İ?yâ?ü ?ulûmi’d-dîn, Kuşeyrî’nin er-Risâle, Kadî İyâz’ın eş-Şifâ?, İbn Atıyye el-Endelüsî’nin el-Mu?arrerü’l-vecîz’i gibi kitaplara özel ilgi gösterdi, bunları derslerinde şerhetti. 647’de (1249) Mısır’a bir Haçlı seferi düzenleyerek Dimyat’ı işgal eden Fransa Kralı IX. Louis kalabalık bir Haçlı ordusuyla Mansûre’ye doğru ilerledi. Savaş hazırlığı yaparken ölen el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un yerine tahta geçen oğlu Turan Şah, Haçlılar’ı yenerek IX. Louis’yi esir aldı. Yaklaşık bir buçuk yıl süren bu savaşa gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen Şâzelî de katıldı. 656 yılının Şevval (Ekim 1258) ayında hacca gitmek için bazı müridleriyle birlikte Kahire’den ayrılan Şâzelî, Ayzâb mevkiindeki Humeyserâ’da iken bir akşam müridlerini toplayıp onlara bazı öğütler verdi, kendi tertip ettiği ?izbü’l-ba?r’i okumalarını tavsiye etti ve yerine Ebü’l-Abbas el-Mürsî’yi halife tayin ettiğini bildirdi. O gece seher vaktine doğru vefat etti.
Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî geride herhangi bir kitap bırakmamış, kendisine niçin ilâhî sırlara ve diğer ilimlere dair kitap yazmadığı sorulunca, “Benim kitabım dostlarım ve müridlerimdir” diye karşılık vermiştir. Şâzelî’nin en meşhurları ?izbü’l-ba?r olan ?izbü’l-kebîr, ?izbü’?-?agir, ?izbü’n-na?r, ?izbü’l-ber gibi çok sayıda hizbi ve dua terkibi günümüze ulaşmıştır. Birçok defa basılan ve çeşitli müellifler tarafından şerhedilen bu hizipler son olarak Câmi?u âs_ârı Ebi’l-?asan eş-Şâ?elî adıyla yayımlanmıştır (nşr. Muhammed Fârûk el-Heytemî, Kahire 1421/2000). ?izbü’l-kebîr’i Murtazâ ez-Zebîdî Tenbîhü’l-?ârifi’l-ba?îr ?alâ esrâri’l-?izbi’l-kebîr (Beyrut 2003), ?izbü’l-ba?r’i Ebü’l-Hüdâ es-Sayyâdî ?ılâdetü’n-na?r fî şer?i ?izbi’l-ba?r (Kahire 1315), Muhammed Bello Şer?u ?izbi’l-ba?r (Kahire, ts.), ?izbü’l-berr’i Abdurrahman b. Muhammed el-Fâsî Şer?u ?izbi’l-ber el-ma?rûf bi’l-?izbi’l-kebîr (Beyrut 2004) ve Ömer eş-Şebrâvî, Tenvîrü’?-?adr Şer?u ?izbi’l-ber (Beyrut 2004) ismiyle şerhetmiştir. İbn Atâullah el-İskenderî ve İbnü’s-Sabbâğ başta olmak üzere Şâzeliyye tarikatı mensubu birçok müellif ondan nakledilen tasavvufa dair hikmetli sözleri eserlerinde zikretmiştir. Şâzelî, İstanbul halk folkloründe kahvecilerin pîri olarak kabul edilmiştir. Eski İstanbul’da birçok kahvede, “Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız / Hazret-i Şâzelî’dir pîrimiz üstâdımız” levhası asılı bulunurdu. Yine İstanbul’da çeşitli tarikatlara bağlı hemen bütün tekkelerin kahve ocaklarında Şeyh Şâzelî’nin adının yazılı olduğu bir levhanın yer alması, kahve hazırlayan dervişlerin ocağı uyandırır ve cezveyi ocağa sürerken Şâzeliyye pîrine teveccüh etmesi bir tarikat geleneğiydi.