Bruno, Sancar, Fesliler ve Atatürk
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
“Tanrı insana akıl vermiş, aklını kullan, hayatını düzenle, yolunu çiz” demiş. Kamyonunun arkasına “Allah’a emanet” diye yazarsan, yanlış yapmış olursun: Tanrı sana aklını kullan demiş. Bunu yapacaksın, aklını kullanacaksın.
Ancak bazı insanlar kalkmışlar, akıllarını “kötü yönde”, kötülükler, haksızlıklar, adaletsizlikler için kullanmaya başlamışlar, aynen 1600’de Geordino Bruno’nun dediği gibi. Ne demişti: “Tanrı iradesini yeryüzünde egemen kılmak için, iyi insanları kullanır: Ama dünyadaki kötü bazı insanlar da kendi iradelerini ve çıkarlarını hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.”
Ve bu yüzden de iyiliğin, güzelliğin, insanlığın tarafında yer aldığı için Bruno, “dünyadaki kötü insanlar tarafından yakılarak öldürülmüştür”.
“Bu dünyayı” istismar edenler de, “bu tarafı bırakın, siz sadece öbür tarafı düşünün” diyerek Bruno’nun kastettiği kişiler durumuna düşmüyorlar mı? Tanrı insana aklını, “bu dünyada akılcı bir biçimde kullanılması için vermiştir”. Bütün “kutsal kitapların” özünde de bu yatar zaten. Eklemeler yapanlar kitapları değiştirmeye kalksalar bile!
Ama insanoğlu parmak izi misali, ayrı düşen sonsuz sayıdaki farklılıkları sonucu akıllarının içine, hamamböcekleri ve karafatmaları sokmuş. “İnsan mühendisliği” olarak küçük yaşlardan beri bazen bale ve piyanoya, bazen de çağdışı “karanlık dünyanın” labirentlerine yönlendirmiş.
Bir tarafta Mahmut Makal’lar, Aziz Sancar’lar ve İdil Biret’ler çıkarken, öte yanda cehaletin erdemini savunan profesörler, kurşun askerler gibi, “okullarda” üretilmişler.
-Bir yanda bugünün Gülen’i, aynen 1600’de Bruno’nun tarif ettiği gibi sahneye, “cehennem misali” aktarılmakta,
-Cenneti temsilen Adnan Hoca’nın hurilerine feslilerin yan sahnesinde göbek attırılmaktadır.
Azgelişmişlik kısırdöngüsü içine kilitlenmiş toplumlarda (topluluklarda) en fazla kullanılan araç din istismarıdır. İnsanlara cambaza bak diye “öbür tarafı” göstererek, “bu tarafta” çıkar ve iktidar sağlayanlar bugün de günümüzün Bruno’larını ateşe (ve hapislere) atmaktadırlar.
Azgelişmişlik kısırdöngüsünün bu cennet-cehennem oyunu her zaman para ve güç getiren bir kaldıraç olmuştur. 1600’de Bruno’nun yakılışı, Vatikan otoritesinin mutlak iktidarını sağlarken bugün de zindanların dolmasına, iktidarın bedeli olarak yol açmaktadır.
Gülen Hoca ve Adnan Hoca örnekleri cennet-cehennem oyununun bazen traji komik, kimi zaman da vahşi oyununun siyaset sahnesindeki aynasıdırlar. 1600’deki Vatikan’ın yerini, emperyalist devletler ve onların “yerli” ortakları almıştır. Yeşil “dolar”ın üzerindeki yazının acı ve gerçek yüzü budur.
“Azgelişmişlik kısırdöngüsünde” dinci araçlar, çıkarların ve iktidar hırsının bir kaldıracı olarak kullanılageldiler. Camiyi ve kiliseyi postallılar ile birlikte siyasetin göbeğine oturtup bir kaldıraç gibi kullanan antidemokratik örgütlenmeler toprak ağalarından köy ağalarına, tarikatlardan devlet ağalarına kadar uzanır.
Atatürk ve devrimleri hem azgelişmişlik kısırdöngüsüne hem de sömürgecilere karşı verilen bir kurtuluş savaşının destanıdır. Atatürk ve ideallerine karşı çıkanlar ise, cennet-cehennem oyunu ile bu dünyayı unutturup öteki tarafta oyun oynatanlardır.
Ağustosta kutladığımız Zafer Haftası, Müslüman dünyasında, “azgelişmişlik kısırdöngüsüne karşı” kazanılan en büyük ve tek devrimdir.
Karanlık labirentlerde kendilerine yol arayanlar, bu nedenle Atatürk ve devrimlerinin en büyük düşmanıdırlar.
FETÖ ve onların yerli yandaşları, bunun son örneği oldular.