Türkiye-Avrupa ilişkilerinde durum mu?
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
- Avrupalı değerlere sahip bir Türkiye mi?
- “Avrupacı” ve “Batıcı” bir Türkiye’yi savunarak “sistemin himayeciliğini” kabullenmek mi?
- Avrupa ve çağdaş değerlerle sürekli kavga ederek Türkiye’yi Ortadoğululaştırmak mı?
Dün olduğu gibi bugün de Türkiye, bu üç eğilimi savunan “iç ve dış güç odaklarının” etkisi altındadır.
- Ankara’da, “Avrupa sistemlerinden ve yaşam tarzından uzaklaşmak isteyen” bir iktidar var. Siyasal, sosyal ve kültürel olarak “Avrupa ve Avrupalı değerler ile sürekli kavga halinde”.
Ülkenin Ortadoğululaştırılması ideolojik önceliğine yönelik uygulamalar 2002’den beri izlenmekte. Eğitimden günlük yaşam tarzına, örgütlenme özgürlüğünden adalet sistemine, siyasal İslam düzeni doğrultusunda uygulamalar söz konusu.
- Ankara’daki bu ideolojik seçenek ve baskıya karşın Türkiye’de yüzde 50’nin çok üzerinde bir kesim “Avrupalının yaşadığı gibi yaşamak istiyor”. Buna, AKP’ye oy veren milyonlarca seçmen de dahil.
Ve Türkiye ile Avrupa arasında ta Osmanlı’dan beri oluşmuş, Cumhuriyet döneminde kökleşmiş doğal bir “entegrasyon” var. Bu konuya hayatını vermiş bir insan olarak öğrencilik yıllarımdan beri bu bütünleşmenin, işbirliğinin, diyaloğun içinde her boyutuyla yer aldım. 77 kitabımın yarıya yakını bu konu üzerinedir.
İş çevrelerimiz, ABD’den çok önce Avrupa ile bütünleştiler. Sosyal olarak milyonlarca insanımız 1960 sonrasında yoğun göç yaptı. Avrupa’da on binlerce ortak şirket kuruldu.
- Kurumsal olarak, AB’ye “alınmasak” bile en baştan beri Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olduk. Yani, Avrupa’yı “inşa edenlerden” biri de bir anlamda biziz. Kurtuluş ve kuruluşla birlikte Atatürk Türkiye’si, “hukuk, iktisat, kültür ve sanat” alanlarında, “Avrupalı kafada bir Türkiye’yi” hedef almıştır.
Yerel ve ulusal değerlerimiz ile Avrupa’nın ulaştığı çağdaş hukuk, iktisat, kültür ve sanat düzeyinin bir sentezi yapılmıştır. Atatürk’ün zeybek ve tangosu bu sentezin bir simgesidir.
Kimi düşünürlerimiz iki şeyi karıştırırlar: Avrupa devletlerinin sömürgeci olması ile Avrupa’nın ulaştığı ve içinde yaşattığı uygarlık değerleri ayrı ayrı şeylerdir. Atatürk, Avrupa emperyalizmine karşı savaş vermiş ama, Avrupa’nın ulaştığı hukuk, bilim ve sanat düzenini benimsemiştir.
Bugün iktidarın Avrupa konusunda yürüttüğü “uzaklaşma ve Ortadoğululaşma uygulamaları” Cumhuriyet döneminin politikaları ile çatışma halindedir.
1961 Anayasası “Avrupalı” bir anayasaydı. 2018’de kabul edilen ise Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırıp Ortadoğulaştıran bir rejimdir.
Devlet Planlama Teşkilatı’ndan McKinsey’e
Avrupalı ve çağdaş 1961 Anayasası’nda ekonomik gücümüzde otorite DPT idi: TBMM’de demokratik bir biçimde kabul edilen planlar doğrultusunda DPT bir otorite olarak işleri kamu yararına yönlendirirdi. Bugün ise McKinsey Amerikan şirketine ihale noktasına kadar gelinebildi. Tepki olmasa işi yürüteceklerdi.
Sevgili dostum Prof. Özer Ertuna ile çay sohbetlerimizde bu konuları çok konuştuk: DPT en kötü dönemlerinde bile “Türkiye’nin ulusal çıkarlarınıngözetilmesine ortam hazırlayan bir işleve sahipti”.
Radikal Avrupalılar AKP’den memnun
Avrupa’nın “sağcı kanadı radikaller” AKP’den çok memnunlar. Türkiye’yi dışlayan ve bizim üzerimizden Müslüman dünyaya meydan okuyan radikaller ne diyor: “Bakın ne kadar haklıymışız, Türkiye’nin Avrupa’da işi ne: Başındakilere bakın siz karar verin” türünden mazeretleri rahatlıkla devreye sokuyorlar, istismar ediyorlar.
Evet, Avrupa ile ilişkilerimiz bugün, en başta belirttiğim üç faktörün etkisi altındadır. CHP’nin, yeniden yapılanırken bu konudaki tutumunu da açık bir biçimde ortaya koyması gerekir.