Stratejik ortaklıktan, stratejik düşmanlığa...
Hasan ÜNAL 13 Mart 2007
Amerikan Temsilciler Meclisi’ne Ocak ayında bir Ermeni karar tasarısı sunulmuştu. O yetmedi galiba. Hrant Dink’in öldürülmesinin kınanmasını; 301. maddenin derhal kaldırılmasını ve Türkiye’nin Ermenistan sınır kapısını açarak, bu ülke ile diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmasını isteyen bir başka tasarı Senato’nun Dış İlişkiler Komisyonuna sunuldu.
İki gün evvel o tasarının oylanması ‘Ermeni soykırımına’ atıf içerdiği için son anda ertelendi. Muhtemelen Komisyon’un önüne tekrar gelecek ve oylanacak. Sonra da Senato genel kurulunun oylarına sunulacak. Böylece Senato kabul etmiş olacak. Temsilciler Meclisi’ne de benzeri bir karar tasarısının sunulduğu veya sunulmak üzere olduğuna dair haberler gelmekteydi ki, evvelki gece saat farkından dolayı Amerika’dan yeni bir haber geldi.
Buna göre tıpkı Temsilciler Meclisi’ne ocak ayında sunulan ve Ermeni soykırımı iddialarının kabulünü isteyen tasarısıya benzer bir diğeri de İllinois Senatörü tarafından Senato’ya götürülüyormuş. Bu satırları sizler okuduğunuzda Senato’ya gelmiş olabilir. Kısacası Amerikan Kongresi’nin içi dışı Ermeni soykırımına dair tasarılarla dolu. Türkiye karşıtı her ne varsa Amerikan yönetiminde veya Kongresi’nde. Yönetim, Barzani-Talabani ikilisini bağrına basıyor ve onların Kürdistan kurmaları için gayret sarfediyor. Kongre de Ermeni Kongresine döndü. Ve bu ülkenin stratejik ortağımız olduğunu bir takım gazeteciler ve emekli diplomatlar Türk halkına anlatmak için yırtınıyorlar. Evvelki gece CNNTÜRK kanalında Mithat Bereket’in programına konuk olan, Temsilciler Meclisi’ne sunulan Ermeni soykırımı tasarısının mimarı Adam Schiff, ilginç bazı hususlara temas etti. Hrant Dink’in soykırımı yapıldığına inandığını söyledi. Schiff bir kaç kez Dink ile görüşmüş. Dink, soykırımı yapıldığına inandığını; ancak bunu Türkiye’nin kendisinin kabul etmesini sağlamak gerektiğini; dışarıdaki parlamentoların ve başka kurumların kabul etmesinin Türkiye’nin kabullenmesi sürecini kolaylaştırmadığını; hatta belki de zorlaştırdığını söylemiş. Schiff de Dink’in öldürülmesini, Türkiye’nin kabullenme sürecinde beklenen olumlu gidişatın (!) gerçekleşmeyeceği şeklinde okuyor.
Schiff’in söylediği ikinci ve belki de daha önemli husus ise Amerikan yönetimlerinin bu tasarıların geçmemesiyle ilgili yürüttüğü mücadelenin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor ki, biz bu konuyu daha evvelki yazılarımızda ele almıştık. Schiff mealen diyor ki, ‘Amerikan yönetiminden bu tasarının geçmemesi için bize telkinde bulunanlar soykırım olmadığını söylemiyorlar; tam tersine, soykırıma onlar da inanıyorlar; ama, Türkiye gibi önemli bir müttefiki gücendirmemek için devreye giriyorlar’. İşte sorunun özü de burada. Amerikan yönetimleri iki yüzlü davranıyorlar. Aslında belki de Kongre’ye bu tür tasarılar gittiği zaman, kabul edilmemesi için verdikleri mücadelenin karşılığında Türkiye’den bir şeyler bekliyorlar.
Oysa müttefik bir Amerikan yönetiminin, 1915 olaylarının neden soykırım olmadığını tarihi ve bilhassa hukuki gerekçelerle Kongre üyelerine anlatması beklenirdi. Yönetim olarak kendilerinin soykırım diye bir hadiseye inanmadıklarını söylemeleri lazımdı. Hadiselerin Soykırım Sözleşmesi’nin kapsamına alınmayan tipik bir politik mücadele olduğunu ifade etmeliydiler.
Öyle yapmak yerine ‘biz de biliyoruz ki, bir soykırım yapılmıştır; ama ne yapalım ki, Türkiye’nin işbirliğine ihtiyacımız var; o yüzden bu işi şimdilik bir kenara bıraksanız’ tarzındaki yönetimin girişimlerinin sonuç vermeyeceği baştan belliydi. Ve aynen de öyle oldu. Şimdi Kongre bu kararları alsa da Amerika ile stratejik ortak değil stratejik düşman olduğumuzu; Amerikan yönetiminin Barzani-Talabani ikilisini üzerimize sürdüğünü; Kongre’nin de açıkça Türk düşmanı bir tavırla Ermeni ırkçılığına desetk verdiğini Türk halkı her hangi bir tartışmaya yer vermeyecek şekilde görse...