« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Eki

2018

Ord.Prof.Dr. Şemsettin Günaltay

Fahameddin Başar 01 Ocak 1970

Osmanlı’nın son döneminde yetişen Şemsettin Günaltay, Cumhuriyet devrinin önemli bir tarihçisi ve devlet adamıdır.

1883 yılında şimdiki adı Kemaliye olan Eğin’de doğdu. Babası müderris İbrahim Edhem Efendi, annesi Sâliha Hanım idi. Küçük yaşta İstanbul’a gelerek önce Üsküdar’da Ravza-i Terakki Mektebi’nde, sonra Vefa İdâdîsi’nde okudu. Arkasından, Cumhuriyet devrinde adı ‘Yüksek Öğretmen Okulu’ olarak değiştirilecek Dârülmuallimîn-i Âliye’ye devam ederek, 1905’te bu okulun Fen Şubesi’nden birincilikle mezun oldu. Bu arada, özel olarak Arapça ve Farsça derslerine devam ederek dinî ilimlerde kendisini yetiştirdi. Ayrıca Fransızca öğrendi.

Meslek hayatına İstanbul Dârüşşafaka’da ‘Hendese Muallimliği’ (geometri öğretmenliği) ile başlayan Mehmet Şemsettin, daha sonra Kıbrıs İdâdîsi’nde müdür muavinliği ve müdürlük yaptı. Başarılı bir öğretmen ve iyi bir idareci olan Şemsettin, tabii ilimler okumak üzere Maarif Nezâreti tarafından 1909’da İsviçre’nin Lozan Üniversitesi’ne gönderildi. Bir yıl sonra yurda döndükten sonra, bu defa Midilli İdâdîsi’nde ve İstanbul Gelenbevi İdâdîsi’nde müdürlük yaptı. İstanbul Dârülfünunu’nda yapılan 1915 reformu sırasında Edebiyat Fakültesi’nde Türk Tarihi ve Medeniyet Tarihi müderrisi olan Mehmet Şemsettin aynı zamanda dönemin en yüksek medresesi sayılan Süleymaniye Medresesi’nde de Dinler Tarihi müderrisi idi. 1919’da ise Edebiyat Fakültesi İslâm Kavimleri Tarihi ve Süleymaniye Medresesi İslâm Felsefesi müderrisliklerine tayin olundu…

Şemsettin Günaltay 1924’te Dârülfünun İlahiyat Fakültesi’nde İslâm Tarihi ve Fıkıh Tarihi müderrisi ve aynı zamanda ‘Fakülte Sekreteri’ olmuştu. Ertesi yıl bu fakültede Dekanlık görevine getirildi. Tarih Müderrisi Mehmet Şemsettin, meslek hayatına başlar başlamaz, siyasetle de ilgilenmiş ve çeşitli devlet işlerinde çalışarak, Başbakanlık makamına kadar yükselmiştir. O, daha 1915’te İttihat ve Terakkî Fırkası’ndan Ertuğrul (Bilecik) mebusu seçilerek Meclis’e girmiş ve böylece siyasî hayata atılmıştı. Bu görevi Meclis-i Mebusan’ın kapatıldığı 1920’ye kadar sürdü. Bu sırada Dârülfünun’un ıslahat çalışmalarında da görev alan Mehmet Şemsettin, Mütareke günlerinde, İstanbul Darülfünunu’nda millî davayı kuvvetle savunan ve gençlere yol gösteren başlıca hocalardan biri idi.

1918’de Meclis-i Mebusan idare memuru oldu. I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve harp sorumlusu olarak İttihat ve Terakkî ileri gelenlerini sorgulayan Divan-ı Harp komisyonunda yer aldı. 1920’de Teceddüd Fırkası’nın kurucuları arasında bulunan Mehmet Şemsettin, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul teşkilâtında da görevli idi. Bu sırada Mustafa Kemal’in emriyle İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtını kurmaya memur edildi.

Daha sonra Kuvâ-yi Milliye içinde bulunan ve İstanbul Belediye Meclis Üyeliği ve Reis Vekilliği’ne seçilen Günaltay’ın siyasî hayatının ikinci devresi ise, 1923’te Cumhuriyet Halk Fırkası Sivas Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki görevi ile başladı…

Şemsettin Günaltay, siyasî hayatının yanı sıra, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir ilim adamı idi. Siyaset ile ilim adamlığını beraber yürüten Günaltay, Mustafa Kemal’in isteği ile, 1931’de ‘Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ adıyla kurulup 1933’te ‘Türk Tarih Kurumu’ adını alan kurumun kuruluşundan itibaren kurucu üyesi olmuş ve 1941’de bu kurumun başkanlığına seçilerek bu görevini vefat etmiş olduğu 1961’e kadar, 20 yıl sürdürmüştür.

Şemsettin Günaltay, fen ve tabii ilimler öğrenimi gördüğü halde, tarihçi olmayı tercih etmiş ve çalışmalarını bu alana yöneltmişti. Daha ilk görev yıllarında iken İslâm düşüncesi ve tarihi üzerine yazılar yazmaya başlayan Günaltay, bu yöndeki makalelerini 1909 yılından itibaren ‘Sırât-ı Müstakîm’ ve daha sonra ‘Sebilürreşad’ adlı haftalık dergilerde yayımlamış ve böylece dönemin modern İslâmcıları arasında yer almıştı. Ancak o, Batı kültürü ile temasından kazanmış olduğu tenkit ruhu ile hareket ederek ‘Modernist İslâmcı’ sıfatı ile, aşırı İslâmcılardan ayrılmıştı. Nitekim o, yazılarında İslâmiyet’in ilerlemeye engel olmadığı gerçeğini ısrarla dile getiriyordu ve “eğer Türklerİslâm camiasına girmemiş olsalardı, İslâm medeniyeti vücut bulmaz, o derece inkişaf etmez, o derece geniş iklimlere dağılmazdı” diyordu.

Önceleri daha çok felsefe ağırlıklı yazılar yazan Günaltay bir süre sonra sosyal konulara yönelmiş ve 1911’de kurulan Türk Ocağı’nda tarih dersleri ve konferanslar vermeye başlamıştır. Onun tarihçi olması ve İslâmcı görüşte yer almasında Ziya Gökalp’in de etkisi vardı. (…) Günaltay, yanlış inançlar ve gerici fikirlerle bunalmış olan İslâm âlemini uyandırmak gayesi ile yazmış olduğu bu eserinde Türk milletinin fikrî çöküşüne Cinci Hoca, Seyit Mustafa gibi dar görüşlü ve fanatik kimselerin sebep olduğunu belirtmiş; buna karşı yalnız ilimle ve çağdaş düşünce ile donanmış olan bir İslâmlığın kurtarıcı olabileceğini ileri sürmüştür. (…) Dârülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesinden sonra da Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde Ortaçağ Tarihi derslerini vermek üzere ‘Ordinaryüs Profesör’ olarak görevlendirildi ve milletvekilliği ile bu görevini birlikte sürdürdü.

Bu sırada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuş ve Günaltay hoca orada da dersler veriyordu. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra, Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde (1938-1941) Günaltay’ın ya milletvekiliğini ya da hocalığı tercih etmesi istenmiş; bunun üzerine Ord. Prof. Günaltay, Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü (1890-1966) ve Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888-1977) ile birlikte hocalıktan ayrılmış ve yalnız siyasetle meşgul olmuştur.

Bununla birlikte tarihî konulardaki araştırmalarına aralıksız devam eden Günaltay, Türk Tarih Kurumu’nun Ankara’da düzenlemiş olduğu Birinci Türk Tarih Kongresi’nde ‘İslâm Medeniyetinde Türklerin Mevkii’ adlı bir tebliğ vererek burada Türk zekâ ve irfanının İslâm medeniyetinde ne kadar etkili olduğu gerçeğini ortaya koymaya çalışmıştır. Şemsettin Günaltay’ın, 1937’de Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan ve milletlerarası bir özellik taşıyan İkinci Türk Tarih Kongresi’nde sunmuş olduğu tebliğ ise, Türk tarihinin önemli bir problemi olan “İslâm Dünyasının İnhitatı Sebebi Selçuk İstilâsı mıdır?” başlığını taşıyordu. Günaltay bu tebliğinde, “9 ve 10. Yüzyıllarda İslâm dünyasına en parlak devrini yaşattıran ilim hareketinin Selçuk Türklerinin Ön-Asya’yı istilâ etmeleri neticesinde durmuş ve bu hal İslâm dünyasının gerilemesine sebep olmuştur” şeklinde ileri sürülen yanlış görüşü tenkit ederek, tarihî gerçeklerin bunun tam aksini ispat ettiğini anlatmıştır.

Ord. Prof. M. Şemsettin Günaltay Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce yazmış olduğu ilk eserlerinden başka, Cumhuriyetin ilânından sonra Türk siyasî hayatında önemli roller üstlendiği dönemde de Türk tarihi hakkındaki çalışmalarını sürdürmüş ve pek çok dergide makaleler yayımlamış, birçoğu Türk Tarih Kurumu yayını olmak üzere önemli eserler neşretmiştir. O, daha çok Yakın Doğu tarihi ile ilgilenmiş ve Anadolu, Suriye, Filistin, İran ve diğer Ortadoğu ülkelerinin tarihi hakkında pek çok araştırma yapmıştır. Ord. Prof. Şemsettin Günaltay yoğun siyasî faaliyetine rağmen hayatı boyunca ilimden ve ilim çevresinden bir an bile olsun ayrılmamış, ilmî çalışma ve neşriyatını devam ettirmiştir. Yaklaşık otuz kadar olan basılmış eserlerinin yanı sıra Türk Ansiklopedisi’nde müşavir ve yazar olarak çalışmış, Sırât-ı Müstakîm ve Sebilürreşâd’dan başka Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Türk Tarih Kurumu Belleten, Düşünce ve İslâm dergilerinde de pek çok makale yazmıştır.

Günaltay, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile kurulmuş olan Türk Tarih Kurumu’nun kurucu üyeleri arasında yer almış ve 20 yıl kadar bu kurumun başkanlığını yapmış, bu kurumun düzenlemiş olduğu Tarih Kongrelerine tebliğler ile katılmış, Atatürk’ün arzu ettiği Millî Tarih aaai’nin savunucusu olmuş ve resmî tarih kitaplarının yazılmasına da öncülük etmiştir…

Günaltay’ın Cumhuriyet dönemi siyasî hayatının ikinci devresi, 1923’te Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Sivas Milletvekili olarak Meclis’e girmesiyle başlar. Bundan sonra arka arkaya yedi dönem Sivas ve bir dönem Erzincan Milletvekili seçilen Günaltay, İkinci Hasan Saka Hükümeti’nin 14 Ocak 1949’da istifa etmesi üzerine, 15 Ocak 1949 ile 22 Mayıs 1950 tarihleri arasında başbakanlık yapar. Böylece tarihçi Günaltay, Türkiye Cumhuriyeti’nin 14. ve Türkiye’de tek parti döneminin son başbakanı olur. Liberal eğilimleriyle tanınmış bir siyaset adamı olarak, Şemsettin Günaltay’ın 16 ay kadar süren başbakanlığı döneminde yapılan işlerin en önemlisi, yeni bir seçim kanununun hazırlanmış olmasıdır. Onun başbakanlığı döneminde seçim mevzuatı değiştirilerek tek parti sisteminin kapanmasını sağlayan gizli oy – açık tasnife dayalı tek dereceli seçim sistemine geçilir. Günaltay’ın başbakanlığı döneminde yaptığı önemli işlerden birisi de, din, din eğitimi ve laiklik politikalarında gerçekleştirilen değişikliktir. İktidarın Halk Partisi’nden Demokrat Parti’ye geçmesinden sonra da Erzincan Milletvekili olarak 1954’e kadar Meclis’teki görevini sürdüren Günaltay, 1954 seçimleri sonucunda seçilemez ve milletvekilliğinden ayrılarak İstanbul’a yerleşir. 1958 ile 59 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı görevini yürüten Günaltay, 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nden sonra, Millî Birlik Komitesi ile beraber Kurucu Meclis’i meydana getiren Temsilciler Meclisi üyeliğine seçilir. Şemsettin Günaltay, 1961’de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Senatörü olarak yeniden Meclis’e girer. Ancak rahatsızdır ve bu görevine başlayamadan, aynı yılın 19 Ekim’inde İstanbul’da vefat eder. 20 Ekim Cumartesi günü, İstanbul Üniversitesi’nde yapılan törenden sonra, vasiyeti gereği, Ankara’ya götürülerek Cebeci Asrî Mezarlığı’nda toprağa verilir.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 46120

ulkucudunya@ulkucudunya.com