‘Cinayet varsa bunun faturasını Suudi Arabistan kesmeli’
Zafer Arapkirli 01 Ocak 1970
Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu, Seyr-i Sabah programında yaptığı açıklamalarda Cemal Kaşıkçı öldü iddialarından sonra yaşananları değerlendirdi. Loğoğlu, Türkiye’nin olası cinayeti açığa çıkarmak için elinden geleni yapması gerektiğini ama sorumlulara fatura kesmesi gereken tarafın Suudi Arabistan olduğunu vurguladı.
Ekim başından beri Türkiye gündemini meşgul eden Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda öldürüldüğü iddiaları, olayın içine birçok farklı devletin girmesi ve başkonsolosun Türkiye'den ayrılmasıyla yepyeni tartışmaları beraberinde getirdi. Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu, Seyr-i Sabah programında yaptığı açıklamalarda bu iddiaları yorumlarken büyükelçi yetkililerinin ülkeden çıkma ya da burada yargılanma hakkına da açıklık getirdi. Loğoğlu: cinayet gibi olağanüstü durumlarda soruşturmanın yapılabileceğini, ancak yapılan kanunsuzluğa fatura kesme işinin Suudi Arabistan'a düştüğünü söyledi:
‘TUTUKLAMA YAPILABİLİRDİ'
"Suudi Arabistan ile yaşadıklarımızın tek ve mutlak bir doğru cevabı yok. Suudi Arabistan başkonsolosunun ülkesine dönmesine izin verilmesi çok yanlış bir hareketti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ‘Ülkesine dönmesine karışamayız' demesi ayrıca bir talihsizlikti. İlgili Viyana sözleşmelerinde konsolosluğun hangi görevleri yerine getirebileceği belirtilir. İki ülke arasında ilişkileri düzeltmek kendi vatandaşlarına ihtiyaçlarına yanıt vermek gibi görevleri bulunur. Ama bu belirtilenler arasında, üstelik konsolosluk mekanında bir cinayet işlenmesi öngörülemeyen bir durumdu. Bu olaydan sonra Türk makamları konsolosluk binasına girebilirlerdi. Polis araştırmaları devam ediyor siz bir müddet daha burada kalın denebilirdi konsolosa. Ülkesine gitmesine izin verilmeyebilirdi tutuklamak yerine. Ama bazı bakış açılarıyla tutuklama da yapılabilirdi.
Bir yandan polisin araştırma yapmasına izin verilmiş ve araştırmalar tamamlanmamışken hem de savcılık tarafından açılmış sorgulama varken başkonsolosun görüşme vermeye çağrılması şarttı. Görüşme yapılmaması Türkiye ve Suudi Arabistan arasında örtülü bir ortak anlaşmaya varıldığı, Suudi Arabistan'a çok da zarar verilmemesi istikametinde gidilmesi yönünde… Cumhurbaşkanı danışmanlarından birinin "Suudi Arabistan'ın çok üstüne gitmiyoruz onlar da bunun değerini bilir" demesi dikkat çekiciydi ve soruşturmanın selametine ağır bir gölge düşürüyor.
Cemal Kaşıkçı'nın hayatta olduğuna dair en ufak bir emare yok. Medyadan anladığımız kadarıyla polisin konsolosluk ve konutta yaptığı araştırmalarda deliller elde edildiği söyleniyor. Daha önce ses ve görüntü kaydından bahsediliyor. Çok büyük ihtimalle onun hayatta olmadığı sonucuna varmalıyız.
Soruşturma biter polis araştırması biter polis bulduklarını savcılığa iletir ama bu cinayetin faturasının Türkiye'nin kesmesine gerek yok. Bunu Suudi Arabistan yapmalı. Bu iş Veliaht Prens'e kadar uzanır mı uzanmaz mı, gelen 15 kişilik ekibe karşı nasıl işlem yapılacak bunu bilemeyiz… Ancak Suudi Arabistan'ın sorumlu budur, bu kişiyi cezalandırıyoruz demesi lazım. Ben Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin önemine inanıyorum. Bu işin polisiye yönleriyle açıklığa kavuşturmak bizim görevimiz ama faturayı onlar keser. İlişkilerin daha da kötüye gitmesi yanlış olur diye düşünüyorum. Avrupa ülkeleri inanılır ve güvenilir olmasını bekliyoruz dediler. Türkiye'nin yaptığı araştırmanın ciddilikle yapılması lazım.
‘KONGRE VE TRUMP FARKLI DÜŞÜNÜYOR'
Başkan Trump ile Amerikan Kongre'si arasında ciddi görüş ayrılığı var: Kongre Suudi Arabistan'a ağır yaptırımlar yapılsın istiyor. Fakat Trump bu ilişkileri kesmek istemiyor. Bunun İran boyutu var, Suudi Arabistan'a silah satışı boyutu var. Müttefik olarak görüyor ABD bu ülkeyi. Neticede Trump'ın dediği olacaktır. Trump bu hafta sonuna kadar durum aydınlanır diyor. Bazı yaptırımlar gelebilir ama bu durum aslında Türkiye'nin elini Suriye bakımından biraz daha güçlendiriyor. Suudi Arabistan, Suriye'den biraz daha geriye çekilecektir, PYD ve YPG'ye yardımlar azalacaktır diye düşünüyorum.
Ben maalesef kısa dönemde Tük Amerikan ilişkilerinde elle tutulur somut bir ilerleme göremiyorum. Pompeo'nun temaslarından sonra Türkiye'nin odak noktaları Gülen'in iadesi, Suriye yaptırımlarının kaldırılması gibi açıklamalar oldu. Görüşmeler sonrasında yapılan açıklamalarda tarafların önceliklerinin örtüşmediğini görüyorum. Yaptırımların kaldırılması biraz daha sürüncemede olabilir. Diğer tutuklular konusundaki beklentilerinin devam ettiğini bilmek lazım ABD'nin. Hem Menbiç'te hem Fırat'ın doğusundaki sıkıntıların devam ettiğini düşünüyorum. Sonuç olarak Brunson'ın salıverilmesi Türk Amerikan ilişkilerinin gerçek gündemine dönülmesi için bir fırsat yarattı. Benim gördüğüm Türkiye tek bir nefeste bütün sorunların çözülmesini istiyor. Bence bu doğru bir strateji değil. Türk tarafı olarak kendi halkına şunları istiyorum diyebilir ama uluslararası ilişkilerde öncelikler listesi yapılması lazım. Bunların sonuç alınabilecek konulara ağırlık verilmesi lazım. Pompeo'nun İran yaptırımları konusunda Türkiye'ye bir istisna yapılması konusuna bakılması lazım çünkü bunlar 4 Kasım'da bunlar yürürlüğe girecek.
‘DOĞU FIRAT İÇİN ORTAK ANLAYIŞ MÜMKÜN'
Cumhurbaşkanı PYD ve YPG örgütleri için ‘Biz terör örgütlerini o bölgede darmadağın ederiz' diyor. Konunun derinine indiğimizde bizim bunu yapmamız gerçekten çok zor. Hem birlikte çalıştığı Rusya ve İran'ın ortak yaklaşımının olması lazım hem de Türkiye'nin ABD ile karşı karşıyla kalmayı göze alması lazım. PKK, ABD'nin çıkarlarına fayda sağlıyor. Suriye'deki nüfusunu böyle koruyor hem de İran'a karşı olası bir harekatta oradan yararlanmak isteyecektir. Bir de İsrail faktörü var ki orada bulunmaları İsrail'i de rahatlatıyor. Ben, Fırat'ın doğusunun ABD ile konuşulmaya devam edileceğini düşünüyorum. Doğu Fırat için ortak anlayışa varılabileceğini kanaatindeyim.
Halkbank konusunda bir gelişme olabilir mi, evet ya da hayır diyecek bilgiye sahip değilim. Ama ABD'de yargı tamamen bağımsızdır. Halkbank konusu yargının elindedir. Yargı süreci devam ediyor. İlgili kişi hapiste. Bir şekilde yargı tarafından paket haline getirilip Trump yönetimine buyurun ne yaparsanız yapın denmesi ihtimali çok zayıf. ABD'de mahkemelerin dikkate aldığı bir siyasi boyut vardır. Bu boyut Kongre ve yönetimin ABD'nin ulusal çıkarları mevzu bahistir dediği konuda mahkemeler bunu dikkate alarak hareket edebilir."