İnkârcılık ve etnisite siyasetine dönüş mü?
Sadi somuncuoğlu 01 Ocak 1970
Genel Başkan Erdoğan, partisinin grup toplantısında diyor ki: "Ben Türk'üm (daha önceki konuşmalarında başka aidiyette idi), ama Türkçü değilim. Irkçılık bizim dinimizde yasaklanmıştır. Sizin Türkçülük yapma hakkınız var. O zaman benim Kürt vatandaşımın Kürtçülük yapma hakkı doğar." Danıştay'ın öğrenci andı kararı üzerine yaptığı bu konuşmanın devamında; "Bu karar, birtakım eski hastalıkların hâlâ bünyemizde yaşadığını gösteriyor. Bize göre milletimizin en büyük ve en etkili andı İstiklal Marşımızdır. İstiklal Marşımız dışında bir ant tanımıyoruz, tanımayacağız. Andın ilk halini, Türk Ocaklarını kapatmasıyla, üniversiteleri perişan etmesiyle bilinen tıp doktoru Reşit Galip yazmıştır. İnsanları kafataslarına göre sınıflandıran çalışmaları destekleyen bu kişi aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır" demektedir.
Önce bilgi yanlışlarına, sonra da tehlikeli kışkırtma etkisi yapabilecek kavramların anlamlarına işaret edelim.
* 12 Mart 1912'de kurulan Türk Ocaklarının Merkez Başkanı Yardımcılığı yapan Reşit Galip, Eylül 1932 ile Mayıs 1933 yıllarında sekiz ay Millî Eğitim Bakanlığı görevinde bulundu. Türk Ocaklarını kapatan kişi değildi. Zira Türk Ocaklarının kapanışı 1931'dir. Esas itibarıyla Rusların defalarca, "Türk Ocakları Türklerle ilgili yayınlarıyla iç işlerimize karışıyor" notaları vermesi ve demokrasiye geçiş denemelerinin sancılarıyla ilgilidir. *Üniversiteleri perişan ettiği iddiası ise tartışılabilir. *İnsanların kafataslarına göre tasnif edilmesi, bütün dünyada yeni gelişen arkeoloji ilmiyle ilgilidir. Batıda, Türkleri aşağılayan çalışmaların yoğunlaşması üzerine, Atatürk'ün emriyle bu araştırmalar bizde de yapıldı. Bilim dışı iddiaları çürütmede başarılı da oldu. Araştırmaların Reşit Galip'le doğrudan ilgisi yoktur. *Ezanın Türkçe okunması fikri Ziya Gökalp'e aittir. Atatürk'ün emriyle ilk olarak 29 Ocak 1932'de, Fatih Camii'nde Hafız Rifat Bey tarafından okunmuştur. *Erdoğan'ın konuşmasındaki tek doğru ise andın ilk halini Reşit Galip'in yazmış olmasıdır.
Şimdi de millî birlik ve bütünlüğümüze bomba gibi düşen söylemlere gelelim. Burada "Türkçülüğü" ırkçılıkla ve "Kürtçülükle" aynı sayan, "ırkçılığı dinimizin yasakladığını" ileri süren, hem çelişkili, hem de ağır suçlamalar vardır. Bilindiği gibi Türkçülük, genel çerçevede bütün milletler için kullanılan "milliyetçilik" kavramının, bizim milletimize ait söylenişidir; Türk Milliyetçiliği anlamındadır. Kelimelere yüklediğimiz anlamlara bakarsak, Türk tarihinde, isterseniz Mete Han'a kadar gidiniz, ilmi manada ırkçılık bulamazsınız. Uzaklara gitmeden Türkiye Cumhuriyeti dönemine bakalım, ne devlet adamlarından, ne de fikir adamlarından, kastedilen manada ırkçı bulmak mümkün değildir. Haksız yere en çok suçlanan Büyük Atatürk'ü incelediğimizde, ırkçılığını ispat edecek tek cümle bulmak mümkün değildir. Ama ırkçılığı reddettiğine dair çok güçlü tarif ve ifadeler bulabiliriz. Meselâ: 1924 anayasasında Türk'ün tarifi şöyle yapılıyor: "Türkiye'de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk' denir." Burada ırkçılık var mı? Asla... Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye ahalisine Türk Milleti denir" tarifi ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" özdeyişi aynı değil mi? Bu örneklere yapılacak itirazları biliyoruz. Meselâ; kimliği, imanındaki ve karakterindeki manevi gücü ifade eden "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur", Harp Okulu marşındaki "Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız", Harp Okuluna alınacaklarda aranan özelliklerden "Türk soyundan gelmek", gibi. Hepsinde de kastedilen, ilmi manada ırk değil; Millet ve Türk Milletine aidiyettir. Bunu kesin olarak anlamak için Harp Okuluna alınanların veya iskân edilenlerin, kimler olduğunu araştırmak yeterli olacaktır. Özellikle Türk Milletinin "Evladı Fatihan" adını verdiği Balkanlardan gelenler, Harp Okullarını doldurmadı mı? İskân edilenler, din esasına göre kabul edilen mübadeledekiler kimlerdi? Senin kökenin ne diye araştıran mı oldu? Hoş bir "akıllı" çıksa da araştırmaya kalksa, devletin arşivlerinde böylesine bilgiler bulamayacağı için yolda yaya kalır. Yani, konunun manasına değil de, sözcüğe takılınca abesle iştigal etmekten kurtulamaz.
Türkçülüğü doğru anlamak için Türk'ün tarifine bakmalıdır. Yine "ırkçı" diye çok suçlanan Atsız'a bakalım; "Türk soyundan gelenlerle onlar gibi kendini Türk sayanlara Türk denir" diyor. Burada tek etnisite, tek ırk ve tek köken şartı var mı? Asla...
Erdoğan'ın "Türkçülüğü", yani Türk Milliyetçiliğini (Anayasalarımıza rağmen) "ırkçılık" olarak nitelemesi bilgisizlikten değilse, başka bir amacı var demektir. Çünkü Türk, binlerce yıldır var olan bir milletin adıdır. Varlığı, objektif bir realitedir, kabul veya redde bağlı değildir. "Kürtçülük" kavramı ise, Türkçülüğün karşıtı olamaz. Zira her millette olduğu gibi Türk Milletine de tarih içinde değişik sosyal topluluklar katıldı. Bunlar asırlar içinde aynı kültür kazanında kaynayarak, Yaratan'ın kanunlarına göre milletleşmeyi tamamladı, aynı milletin eşit ve şerefli üyeleri oldu. Bilim bunlara, geçmişlerine bakarak "etnisite" demektedir. Etnisitenin sözlük karşılığı ise "köken, ırk" demektir. Buna göre Türkçülüğe ırkçılık demek, inkârcılıktır, günahtır; asıl ırkçılık ise etnisite siyaseti yapmaktır. Bölünmeye davetiyedir.