‘Suriye’nin kuzeyinde bir fay hattı birikiyor’
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Doç. Dr. Hakan Güneş’e göre, Kaşıkçı olayı Suriye’deki krizi gölgelerken, hunharca cinayetten hareketle Riyad’a baskı dahi yapmayan ABD, İran’ı zorlayacak. Türkiye’nin ise öne çıkan ülke olduğunu belirten Güneş, özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinin iyiye gittiğini ve ABD’nin desteğini tümden kesmese de SDG’nin arkasında durmayacağını söyledi.
Dünya çapındaki Kaşıkçı cinayetinin ardından dikkatler bu cinayetin Ortadoğu politikalarına olası etkilerine çevrildi. Suriye'nin İdlib bölgesine dair Soçi mutabakatı Rusya Federasyonu'nun Türkiye'ye ‘zaman tanıması' eşliğinde devam ederken, Ankara giderek müttefiki ABD'ye Fırat'ın Doğusu'na yöneleceği mesajları gönderiyor. Trump yönetimi de dikkatleri odağında yine Ankara'nın bulunduğu Kaşıkçı olayından uzaklaştırarak yeni yaptırımları devreye sokacağı İran'a çevirmeye çalışıyor.
Ortadoğu'da adeta ‘fırtına öncesi sessizlik' izlenimi veren durumu İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Hakan Güneş ile konuştuk.
‘SURİYE'NİN KUZEYİNDE BİR FAY HATTI BİRİKİYOR'
Doç. Dr. Hakan Güneş, özellikle Kaşıkçı cinayetinden önce gündemden düşmeyen Suriye krizinin artık ‘sıradanlaşmaya başladığına' dikkat çekti. Ancak Suriye'nin kuzeyindeki İdlib, Menbiç ve Fırat'ın doğusunda olası yeni gelişmelere atıf yapan Güneş, bölgede bir ‘fay hattının biriktiğini' vurguladı:
"Ortadoğu ile ilgili tablo hiçbir aşaması dönemeçsiz, hareketsiz, yeni eşiksiz olmadığı için yeni bir fırtına daha yolda görünüyor. Aslında tersinden bakalım. Bir zamandır bir durağanlık içinde. Irak'taki Kürt Bölgesel Yönetimi'ne vermiş olduğu destek referandum da terse döndü, hiçbir destek ortaya çıkmadı. Yeni politika ne olacak, o birikiyor. IŞİD karşısında Suriye Demokratik Güçleri, PYD desteklendi. Fakat adım adım bu desteğin eridiğini görüyoruz. Bu nereye kadar eriyecek, burada bir fay hattı birikiyor. Bunun bir dönemece yaklaştığı aşikar. Menbiç'te olmayabilir bu ama Kobani-Haseke hattında ne olacak? Burada bir birikim oldu ve bunun yeni bir merhaleye doğru geçeceği çok aşikar. İdlib son nokta olmayacak. Ama Suriye merkezi yönetimi açısından oldukça önemli İdlib safhasını kapatılması. Fakat o da belli ki zaman alacak. Çünkü Macron'un da Erdoğan'ın da İstanbul zirvesinde yapmış olduğu açıklamalar biraz daha Rusya'nın birtakım telkinleriyle yönetimi biraz daha yavaş ilerlemeye sevk edecek Suriye ordusunu. Bu bir zaman alacak. Bütün bunlar birikecek. Dünya kamuoyunun özel olarak Suriye'ye, genel olarak Ortadoğu'ya olan ilgisi oldukça düşmüş durumda. Bundan 1 yıl öncesi gibi değil. Nerdeyse Yeni Zelanda haber bültenlerinde bile birinci haber olan Suriye gelişmeleri genel gidişata baktığımızda artık Suriye'nin genel olarak Ortadoğu'nun dünya kamuoyunda çok fazla yer buladığını görüyoruz ben de Türkiye'deki basın organlarında da ne ölçüde yer tuttuğunu tartmaya çalışıyorum. Özgür basın alanı sınırlı Türkiye'de ama yine de farklı yayın organlarının Suriye'nin kuzeyinde yaşanan son dönemdeki gelişmelere ne kadar yer ayırdığına baktığımda geçmişe oranla bir ilgisizlik olduğunu söyleyebiliriz. Sıradanlaşmaya başladı."
‘KAŞIKÇI OLAYI DÜNYANIN HER YERİNDE DERS OLARAK OKUTULUR'
Kaşıkçı olayının birçok açıdan bakıldığında tarihe geçen bir olay olduğunu belirten Güneş, buna rağmen özellikle batılı ülkelerin Suudi rejimini cezalandırma yoluna gitmemesi ve aksi duruşlarına dikkat çekti.:
"Kaşıkçı olayı dış basın açısından baktığımızda dünyada inanılmaz uzun bir süre ana haber bültenlerinin birinci sırasında yer aldı. Neden bu kadar ilgi gösteriliyor diye. Bunun politik bir şeye dönüşmemiş olması da tuhaf geliyor. Bu kadar devlet televizyonlarının birinci haber yapıp bir aya yakın gündemde tutması ve sonunda da ilgili hükümetlerin başkanlarının Suudi Arabistan'a yönelik herhangi bir ticari en azından yaptırım yaklaşımı sergilememiş olması en önemli dış politika derslerinden bir tanesi diye düşünüyorum. Suudi Arabistan'ın düzenlemiş olduğu bir yatırım fuarı düzenlendi. İşlerin çok tıkırında olduğunu gördük Suudi Arabistan açısından. Aslında bir gazetecinin, bir insanın hunharca öldürülmesi uluslararası ve diplomatik teamüller açısından da galiba tarihe geçti. Bundan sonra dünyanın neresinde olursa olsun uluslararası hukuk derslerinde, uluslararası ilişkiler bölümlerinde okutulur mutlaka. Bu derslerdeki ikinci sınıf birinci dönem dersidir. Mutlaka Kaşıkçı olayı diye bir olay sınav sorusu ve ders konusu olarak okutulacak. Çünkü biz şöyle dersler görürdük. Mesela Paris'teki Londra Büyükelçiliği'nde çalışan İrlanda vatandaşı aşçı ile Norveç vatandaşı şoför arasında bir cinayet vakası olduğunda buna Fransız mı yoksa Norveç polisi mi bakar gibi ders konuları gelirdi. Bu hakikaten uluslararası hukuk diplomatik dokunulmazlık ve pek çok açıdan da müthiş bir olay oldu."
‘İRAN, NE KADAR FARKLI YETENEKLERİ OLDUĞUNU VE DİRENEBİLECEKLERİNİ GÖSTERDİ'
Bölgede açıkça Suudi Arabistan'ı destekleyen Trump yönetiminin diğer yandan İran'a yönelik yeni yaptırımlar ve sıkıştırma hamlesine hazırlandığını anımsatan Güneş, buna karşın Washington'ın İran'daki rejimi değiştirme niyeti bulunmadığı ve buna ‘muktedir görünmediğini' de vurguladı:
"Bu raddede dünya kamuoyunun gözü önünde artık failinin belli olduğu bir cinayetin işlenmiş olması ve buna karşılık batının önemli merkezlerinden ve Amerika Birleşik Devletleri'nden göstermelik dahi olsa bir tepkinin gelmemiş olması son derece dikkat çekici. İran hep bir savaş halinde, hep bir ambargo halinde. Ruhani de ‘Zor günler bizi bekliyor, hazırlıklı olalım' demiş. Bir savaş hali değil. Doğrudan fiziki bir askeri müdahale anlamını taşıyacak bir süreçte değiliz. Ama ağır yaptırımlar zincirine doğru bu iş gidiyor olabilir. Hâlihazırdaki yaptırım paketinin bu kez daha denetimli, Türkiye gibi bazı ülkelerin kaçak vermesini engelleyecek bazı uluslararası finans piyasaları üzerindeki denetimi sayesinde Amerika'nın daha ciddiyetle gideceğini anlıyoruz. Bu da zaten ekonomisi zor durumda olan İran'ı daha da zor durumda bırakacak. Birtakım sosyal patlamalara neden olmasını umut ediyor olabilirler. Ama ben Amerikan yönetimin gerçek bir rejim değiştirme planı olduğunu doğrusu düşünmüyorum. Bir tür yönetebilme haline getirme arzusundalar. Ama İran yönetimi de malum 39 yılda gösterdiler kendilerini. Ne kadar farklı yetenekleri olduğunu ve direnebileceklerini gösterdiler. Dolayısıyla orada da çok yeni bir tablo görünmüyor. Aslında orada sürprizi sosyal güçler yapabilir. Nasıl 78-79'da bütün bunlar sürprizler biçiminde gerçekleştiyse İran devriminde bu kez de aşağıda biriken bir gerçeklik var; o ne Amerika'nın planlarına uyar ne Mollaların planına uyar. Orada İran halkının işçilerinin nasıl bir yanıt üreteceğini göreceğiz. Bunun sosyal olarak olağanüstü güçlü olduğunu ben biliyorum. Fakat bunun siyasi bir güce dönüşeceği konusunda bir tahminde bulunamıyorum. Çünkü örgütsüz haldeler. Bu ne Mollaların ne Amerika'nın kolay yönetebileceği bir sosyal dinamik değil. Çok güçlü bir damar var orada. O enerjiyi giden herkes hissediyor. O toplum o kalıba sığmıyor. Amerika'nın hesaplarına da sığmayacak zaten. Diğer taraflar bunu manipüle etmeye çalışıyor. Bu tür olaylar olduğunda reformcularla sertlik yanlıları diye tabir edilen kanatta yani Humeyniceler ile Ruhaniciler arasında bile diğerini zayıflatacak manipülasyon aracı olur. Önümüzdeki 30 yılı kadınlara ehliyet verdi diye alkışlayarak geçirmeye hazır bir batı, batı akademyası görüyoruz. İkiyüzlü bir gazeteci güruhu görüyoruz. Bu serbest, özgür, liberal batıda insanın midesinin kaldıramayacağı bir demokrasi dozajı var."