Yurtdışındakileri çağırırken, yurtiçindekileri içeri tıkmak
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Bir yandan Cumhurbaşkanı’nın dünyada ilk 500’e giren üniversitemiz yok diye, iyi niyetli bir serzenişeleştiri olarak algılamak istediğim yakınmaları.. Diğer yandan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank’ın yüksek nitelikli bilim insanlarımıza yurda geri dönün, işte para işte olanak çağrıları...
Ve sabah kalkıyorsunuz, gözaltına alınan hukuk dekanları, matematik bölüm başkanları, yine gazeteciler, kültür ve gönül insanları...
Saygın bir hukukçu olan Prof. Turgut Tarhanlı’yı, matematikçi Prof. Betül Tanbay’ı, diğer 18 kişiyi daha sabah 6’da evlerini basıp gözaltına almak veya aldırmak, utanç verici değil mi?..
5 yıl sonra ‘Gezi Örgu¨tu¨’?!
Osman Kavalı’yı bir yılı aşkın bir süredir, iddianamesiz, mahkemesiz içeride tutuyorsunuz. Bırakın hukuku, adaleti vb.. sizlerin vicdanı için hiç mi bir “sıkıntı yok”?
“Gezi’nin düzenleyicisi” gibi, altında hiçbir şey olmayan bir suçlamaya, şimdi 20 kişiyi daha ortak ederek, bir örgüt havası kazandırma ilkel düşüncelerinizi biliyoruz; bunu Cumhuriyet gazetesine, yönetici ve çalışanlarına karşı da denemiştiniz. Büyükada casusları diye de bir sürü insanı tutuklamıştınız.. Daha neler...
Milletin geniş kesimlerinin katılımıyla ülke çapında yaygınlaşan “Gezi Direnişi”ni, iki üç kişiye mal etmek de başka bir garabet, bu millete ayıp! Şüphesiz ki aranızda “acaba biz ne yaptık ki bu kadar geniş bir protesto - isyan ile karşılaştık” diye soranlarınız ve yanıt bulanlarınız olmuştur. Bunu iktidarınız bal gibi biliyor.
Gezi isyanından korkunuz, özellikle ekonomik ve sosyal krizin içine düştüğümüz şu sıralarda özellikle mi ortaya çıktı ve böyle bir “örgüt yaratmak” yoluna gittiniz?
Türkiye’de, eski ortağınız FETÖ’cülerin açtığı hukuksuz adaletsiz yoldan Türkiye’nin, iktidarın ve yöneticilerinin dahi gidebileceği hiçbir yol yok, sadece bataklık...
Ya ‘bu ne rezalet’ diyen çıkarsa?
Üniversiteler üzerinde baskınız keyfi ve yaygın. Oradan da bir ses çıkmıyor.. Mesela Turgut Tarhanlı’nın gözaltına alınmasına Bilgi Üniversitesi’nden bir ses duymadım. Keza Betül Tanbay’ın üniversitesi Boğaziçi’nden de...
Yurtdışındaki bilim insanlarına çağrı yapıyorsunuz, uluslararası olanaklar yaratmaya çalışıyorsunuz. Destekliyorum, iyi yapıyorsunuz, ülkenin iyi bilime, yüksek standartlarda bilim insanına, bilim-teknoloji üretimine ihtiyacı şiddetle var. Ülkenin yüksek düzeyde sosyal bilimcilere, hukukçulara, sanat insanlarına, yüksek düzeyde felsefecilere, düşünürlere de ihtiyacı şiddetle var.
Siz yurtdışındaki bilimcilere çağrıya çıkıyorsunuz, ama bir yandan da bağımlı hukuk sisteminiz buradaki bilimcileri, aydınları, fikri olanları gözaltına alıyor, yurtdışı yasağı koyuyor.
Şunu mu demek istiyorsunuz yurtdışındaki bilim insanlarımıza çağrı yaparken:
Bakın, gelip burada işinizi yapacaksınız, öyle demokrasi, hukuk, adalet var mı yok mu uğraşmayacaksınız, bunlar sizleri hiç ilgilendirmez.. yoksa...
Bilim bu¨tu¨ndu¨r
Bilim bir bütündür, felsefesi ile, sanatı ile, sosyal bilimleriyle.. Bu bütünün olduğu yerde bilim yeşerir. Çünkü bunların hepsi birbirini besler, birbiriyle etkileşerek üretir. Bu bütün içinde, sizlerin yönetimlerine, hukuksuzluklarına, adaletsizliklerine, keyfiliklerinize karşı çıkan olursa ne yapacaksınız, onları da içeri mi atacaksınız!
Hiç unutmayın, geleceklerin hepsinde bu yüksek siyasal-sosyal, hukuk bilinci olacaktır.
Onları nasıl bir üniversite ortamına çağırıyorsunuz? Size bağlı rektörler, dekanlar, bir liyakat sistemi-ortamı yaratabildiler mi?
Çağırdığınız üst düzey bilimci, sadece yeteri kadar maddi koşul istemez, aynı zamanda bilimsel liyakate dayalı üst düzey bilim-yönetim ortamı da ister.
Bunları düşündünüz mü?