AKP'nin antibiyotikleri ve bağışıklık sistemi!
Arslan Bulut 01 Ocak 1970
Ömer Çelik, parti sözcüsü sıfatıyla bir açıklama yaptı ve İsrail'in Gazze'ye saldırıları hakkında "AK Parti olarak bu saldırganlığı en güçlü şekilde kınıyoruz." dedi!
İşte Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun aynası bu cümledeki "AK Parti adına" sözüdür!
Bilindiği gibi, Türkiye'nin üzerinde birleştiği nadir konulardan biri, Filistin sorunudur. Öyle ki HDP dahil bütün partiler Filistin için benzer tavrı takınır.
***
Peki uluslararası bir konuda neden AKP adına açıklama yapılıyor? Bu konuda TBMM Başkanı, arkasına partilerin grup başkanvekillerini alarak bir bildiri okusa daha etkili ve değerli olmaz mı?
Olur elbette ama o zaman TBMM inisiyatif almış olur! Bu da Türkiye'nin parti devletine dönüşmesine karşı bir algı oluşturur!
Uluslararası ilişkilerde bile Türkiye adına değil, parti adına söz söylenmesi, rejim adına bir hastalık belirtisidir.
***
Söz hastalığa gelince, antibiyotikler konusunda güncel tespitleri de paylaşmam gerekiyor.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, "Türkiye, OECD ülkeleri arasında kişi başına antibiyotik tüketiminin en fazla olduğu ülke. 10 reçetenin en az 3'ünde antibiyotik olduğu biliniyor. Dirençli bakteri enfeksiyonu riski sebebiyle bugünlerde kolaylıkla yapılan organ nakilleri, kanser kemoterapileri ve büyük ameliyatlar yapılamayacak." dedi
Alpay Azap'a göre solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 80-90'ı virüslerden kaynaklanıyor; "Antibiyotikler virüse etki etmez. Bağışıklık sistemini güçlendirmezler, tersine vücuttaki faydalı bakterileri de öldürerek, bağışıklık sistemini zayıflatırlar. Bu yüzden doktor önermedikçe kesinlikle antibiyotik kullanılmamalıdır..."
***
Türkiye'yi bir insan vücuduna benzetirsek, Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü ve bu sözün arkasındaki felsefenin millî bağışıklık sistemi anlamına geldiğini görürüz.
Özellikle Turgut Özal'ın başlattığı "Türk dediğin nedir ki?" tarzındaki tartışmalar, AKP döneminde hem "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü, hem "Türk'üm doğruyum, çalışkanım" diye başlayan ilkokul andını hatta T.C. kısaltmasını silmeye kadar vardı! Sonuçta Cumhurbaşkanı seviyesinde, "Türkçülük ırkçılıktır" mesajı bile verildi. Oysa Türkçülük, Türk Milliyetçiliğidir. Milliyetçilik ise ırkçılık değildir. Zira millet olmak için asıl olan ortak tarih ve ortak gelecek beklentisidir. Millet olmak, tarihî akışın getirdiği bir bilinç halidir. Hun olmak, Göktürk olmak, Selçuklu olmak, Osmanlı olmak ve nihayet Türk olmak bir siyasal bilincin ifadesidir.
Siz bu siyasal bilinci yıkmak için, bir taraftan ekonomiyi Türklerin elinden alırken diğer taraftan da açılım süreçleriyle, etnik bilinçleri teşvik ederseniz hem milletinizin hem de devletinizin bağışıklık sistemini çökertmeye çalışıyorsunuz demektir.
Bu da zaten düşmanlarınızın yapmak istediği şeydir! Birinci Dünya Savaşı'nın ana hedeflerinden biri enerjiyi ele geçirmek idiyse de bir diğeri de Anadolu'da tek bir canlı Türk bırakmamaktı. Şimdi o savaşın mütarekesini Paris'te tarihî düşmanlarınızın bugünkü yöneticileriyle birlikte kutluyorsanız, tarihi "Fesli Kadir"den öğrendiğiniz içindir!
***
İbni Haldun'dan Gumilev'e kadar tarihe damgasını vurmuş bilim adamları bildirmiştir ki, milletlerin ruhu, esas olarak, coğrafyaya, toprağa, iklime, atmosfere, kısacası biyosfere bağlıdır... Bilim, "Milletlerin ruhu insanların planıyla, programıyla yok edilemez" diyor. Herhalde Bilge Kağan, bu bilimsel bilgiye sahipti ki, Türk Budununa hitaben, "Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki!" demişti...
Şimdi Türk Milleti'nin millet olma bilincini siz mi bozacaksınız?