Durum muhakemesi
Ahmet SELİM 13 Mart 2007
Özal cumhurbaşkanlığına adaylığını koymaya karar verdiği zaman partisi iyi durumda değildi ve erimeye, küçülmeye başlamıştı. Sanıldığı gibi, cumhurbaşkanı olduğu için partisi zaafa uğramış değildi.
Tam tersine; Özal, aşağıdan itilerek yeniden yükselişe geçmesi ihtimali pek kalmadığı için, partisini yukarıdan çekerek, cumhurbaşkanı seçilmesinin böyle bir tesir oluşturacağını umarak aday olmuştu. O da gerçekleşmedi, ayrı mesele; fakat böyle düşünmüştü.
Erdoğan'ın aday olma konusu o örneğe benzemez. Böyle bir kıyaslama, doğru olmaması bir yana, gerçek sebeplerin ve unsurların gözden kaçırılmasına yol açacağı için mahzurludur da... Bugün bambaşka bir durum var.
Kriz oluşması ile kriz oluşturulması, farklı şeylerdir. Standart düşünürseniz, yazılı kurallar ayrıntılarıyla bellidir; yeterli çoğunluğa sahip olduğuna göre AK Parti Erdoğan'ın seçilmesini sağlayabilir. Demokrasi'nin sadece kuralları değil, ilkeleri de buna elverişlidir. "Uzlaşmayla seçilir" diye bir ilke var olsaydı; bu, muhalefete veto yetkisi vermek gibi, demokratik mantıkla hiç bağdaşmayan bir şey olurdu. Yeterli çoğunluk varsa, ne başbakanın belirlenmesi için, ne cumhurbaşkanının seçilmesi için uzlaşma görüşmelerine ve turlarına ihtiyaç kalmaz. Siyasette, uzlaşma temaslarına ve görüşmelerine, var olmayan yeterli çoğunluğu sağlamak için ihtiyaç duyulur. Mesela bir parti tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayarak meclise gelmişse, başbakanın belirlenmesi için uzlaşma aranır mı? Gayet tabiidir ki, cumhurbaşkanı o partinin genel başkanına hükümet kurma görevini verir.
İşte uzlaşma, bu uygulamanın böyle yapılması konusunda var olmalıdır. Cumhurbaşkanı çoğunluğu kazanan partinin genel başkanına hükümet kurma görevini vermeye mecbur mudur? Teamülen mecburdur. Ve böyle bir zaruretin varlığı üzerinde bir demokratik ilke uzlaşması mevcuttur. Bundan dolayı da, yokuşa sürme uzlaşmalarını deneyerek demokratik ilke uzlaşmalarını bozmaya çalışmak "uzlaşma" kavramının özüyle bağdaşmaz.
Nazari durum budur. İlkelerin uygulanmasını zorlaştıran tıkanıklıkların oluşması anlamındaki "gerçek kriz", Sayın Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle çıkmaz.
Kriz kendiliğinden, böyle bir uygulamanın demokratik ilkelerle bağdaşmayan bir nitelik taşıması gibi bir sebeple çıkmaz. Ama kriz çıkarılabilir, kriz çıkarma sürecine girilebilir. Baykal'ın "kriz çıkar ha!" uyarısının doğru tercümesi "kriz çıkarırım, çıkarırız!" biçiminde algılanmalıdır. "Aday olup olmayacağını niçin söylemiyorsun?" sorusunu ısrarla sorması, "kriz çıkarma" sürecini başlatma kararını gecikmeden almak istemesi sebebiyledir. "Hele şunu bir söyle" diyor! "Söyle de, ne yapacağımızı bilelim ve gecikmeyelim" demek istiyor!
Krizin "çıkması" ile "çıkarılması" arasında sonuç farkı yoktur. Çıkmamasının gerekmesi ve bunun ifade edilmesi, çıkarılmasını önlemez ki. Bu bizim demokratik gelişme seviyemizle ilgili çok hazin ve çok önemli bir gerçektir.
Teknik izahlara kalkışmanın, "başbakanlık daha önemlidir, parti yeni başbakanı belirlerken zorlanır, ihtilafa düşer..." tarzındaki yorumlarla, muhtemel kriz sürecine girme şartlarını dolaylı ve tutarsız gerçeklerle bertaraf etmeye çalışmanın inandırıcı bir tarafı olamaz. Dolaysız ve inandırıcı değerlendirmelerin samimiyetine ihtiyaç vardır. Gün o gündür.
Belki irtibatsız görülecek ama, grup toplantılarında alkışı yasaklamak nereden çıktı acaba? Burada da "dolaylı" bir yaklaşım mı söz konusudur? Grupta alkış da olur, (usulüne uygun) protesto da. Grupta başbakanların seçilmesini sağlayan, tartışmaların yapıldığı dönemler de yaşadık biz. DP grubu Menderes'i ağlamaklı hale getirmişti... Mademki eleştiri tepkiselliği bu ciddiyetiyle var olabiliyor, bazen alkış ve övgü de olabilir. Tam anlayamadım. Fakat bu vesilenin bana "dolaylı yaklaşım"ların yanlışlığını hatırlatması herhalde boş bir çağrışım değildir.
Durum muhakemesi, berrak tespitlere ve değerlendirmelere muhtaçtır. Hiç başka şart aramaya lüzum yok. Başbakanlık yapan insan, cumhurbaşkanlığı da yapar. Fark, başbakanlığın lehinedir; çünkü cumhurbaşkanlığı yapanlar başbakanlık yapamayabilirler. Normal şartlarda, Sayın Erdoğan'ın Köşk'e çıkması partisini güçlendirir, hiçbir parti içi sıkıntıya yol açmaz; Özal örneği apayrı bir durumdur. Fakat bütün bunlara rağmen, "kriz çıkarılması" ihtimali ciddi durum muhakemeleriyle ve samimiyetle değerlendirilmeli, gergin bekleyişlerin enerji israfına set çeken bir sorumluluk şuuru içinde objektif aklın getirdiği kararlar cesaretle ve gönül rahatlığı içinde alınmalıdır.